Gündem

Bakan Soylu'dan Kılıçdaroğlu'na 'siyasi ayak' çıkışı: Uyarıyorum, bu defterler açıldığında kendisi zarar görecek

24 Şubat 2020 11:41

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'siyasi ayak' tartışmasındaki iddialarına tepki göstererek, "Recep Tayyip Erdoğan olmasa FETÖ hepimizi tüm Türkiye'yi, hiç kimse kusura bakmasın siyaseti topyekün esir almıştı. CHP'nin başına kendi istediği ekibi eksiksiz dizmişti. Kılıçdaroğlu'nu uyarıyorum; bu defterler açıldığında kendisi zarar görecek" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ'un askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen yasa tasarısına ilişkin yaptığı açıklamaları ardından yeniden alevlenen 'FETÖ'nün siyasi ayağı' tartışmasında FETÖ'nün siyasi ayağının Erdoğan olduğunu iddia etmişti. Kılıçdaroğlu'nun açıklamasına tepki gösteren Erdoğan, "Nereye bakarsan bak, FETÖ'nün siyasi ayağı Bay Kemal'in yatak odasına girmiş haberi yok!" demişti. 

Bakan Soylu, FETÖ'nün siyasi ayağı, İdlib, darbe tartışmaları ve Gezi Parkı protestoları hakkında Sabah'tan Şebnem Bursalı'ya konuştu. Soylu şunları söyledi:

(FETÖ'nün siyasi ayağı tartışmaları hakkında) "Milletimiz bu tartışmaları çok iyi okuyor aslında. 15 Temmuz'u maalesef siyasal olarak da, hukuki olarak da karar vericiler arasında unutanlar var. Oysa devletlerin var olmasının temel nedenlerinden biri de kendilerine yönelik olan tehditleri unutmamalarıdır. Siyasete dışarıdan aşı yapmak kolay bir iş değildir. Yani içeride birtakım sufi ilişkiler olabilir, birtakım rant planları yapılabilir. Ama bunlar çok çabuk yüz üstüne çıkar, siyaset bunlara çok kendini alet etmez.

Burada bir örgüt yapısının, siyaseti ele geçirmeye çalıştığını gördüğün andan itibaren bu pahalıdır FETÖ için. Çünkü bedelini ağır öder. Rahmetli Aydın Menderes derdi ki bu tip yapılarla tokalaşılır ama kol kaptırılmaz. Ne zaman ki bunların bir terör örgütü yani kendilerini tanımadıkları alanın dışına çıktıklarını görürsen, burada siyaset topyekün bir mücadele verir. AK Parti'yi sevmeyebilirsin, tarihi bir mücadele içerisinde de bulunabilirsin ama karşında bir terör örgütü var ise; bunu sırf AK Parti mücadele ediyor diye mağdurlar sınıfına koyamazsın. 'Düşmanımın düşmanı dostumdur' diye bir mantık içerisine bürünemezsin.

"Kılıçdaroğlu'nu uyarıyorum; bu defterler açıldığında kendisi zarar görecek"

(Kılıçdaroğlu'nun siyasi ayak iddiları hakkında) İsterseniz dosya açalım. Açılmasını istiyorsa açarız. Bir soru daha sorayım. 17/25 Aralık 2013'ten çok kısa bir süre önce yani hükûmetin bunlarla mücadeleye tam anlamıyla başladığı, kılıçların çekildiği bir dönemde acaba Kılıçdaroğlu bunlarla ne konuştu? Bunların bir takım tekliflerine ne dedi? Ne yaptı? Yurtta Sulh Konseyi tanımlaması acaba nereden çıktı? Yani benim bildiklerim var. Şunu ifade edeyim siyaset namuslu bir iştir. CHP'nin bir bölümünün FETÖ ile hiçbir irtibatı söz konusu değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Ama baştakileri bu hevese sokan nedir? Niçin böyle birşey istedin? Ben söyleyeceğim sözleri açık açık söyledim. Meclis'te sadece FETÖ ile ilgili değil DHKP-C ile ilgili de CHP'yi uyardım. Orada CHP'nin sağduyu içerisinde olan üyelerini uyardım. Aynısını FETÖ için de söylüyorum.

Recep Tayyip Erdoğan olmasa FETÖ hepimizi tüm Türkiye'yi, hiç kimse kusura bakmasın siyaseti topyekün esir almıştı. CHP'nin başına kendi istediği ekibi eksiksiz dizmişti. Kılıçdaroğlu'nu uyarıyorum; bu defterler açıldığında kendisi zarar görecek.

"Erdoğan'ın dışında bunlarla kavga edebilecek ikinci bir cesaretli insan yok"

(İlker Başbuğ'a dair)  Türkiye'de devlet gücünü elinde bulundururken Recep Tayyip Erdoğan'ın dışında bunlarla kavga edebilecek ikinci bir cesaretli insan yoktur. Burada Sayın Devlet Bahçeli'ye özel bir parantez açmak isterim; Sayın Bahçeli bugüne kadar FETÖ konusunda en başından beri kavgayı yapan tek liderdir. Devlette görev yaptıktan sonra yapabildikleri ve yapamadıklarınızı konuşmak isterseniz yaptıklarınızı değil, yapmadıklarınızı söylemenin gelecek nesillere faydası vardır. İkincisi devlette bu tür işler yapan adamların görevi bittikten sonra konuşmamaları daha doğrudur. Devlet geleneğimiz böyledir. Bu beyefendiden (Başbuğ) çok daha kahraman ve fedakar devlet adamımız var ama suskunluklarını bozmadılar.

"Darbeye kalkışan 15 Temmuz'daki gibi merhamet beklemesin"

(Darbe tartışmaları hakkında)  Gezi olayları dahil, 17-25 Aralık darbe girişimi dahil, 6-7 Eylül olayları dahil, ekonomik saldırılar dahil ve 15 Temmuz dahil şu karşı karşıya kaldığımız olayların tamamının bir tek nedeni var; 2023 bilançosunu Türkiye'ye ve bu büyük milletin onurlu bir şekilde yeni bir yüzyıla mutlu, aynı zaman da hevesli bir başlangıç yapabilmesini engellemek. Türkiye de inat etti; bu yüzüncü yıl bilançosunu iyi kapatacak! Türkiye artık eski Türkiye değil derken; küresel bir güç, bölgesel bir güç, çok güçlü bir stratejik güç olduğumuzu söylemek istiyorum. Şu an kendi coğrafyamızı, kendi tarihimizi, kendi varlığımızı ve stratejimizi iyi yöneten bir ülke haline geldik. İşte asıl mesele, bunu kullandırmak istemiyorlar. Menşei belli, yani Amerika'daki bir düşünce kuruluşu. Amerika demokratik bir ülke mi? Hayır ama demokrasi tiyatrosunu en güzel oynayan ülke. Ben şu anda Türkiye'de öyle bir iklimin varlığını hiçbir şekilde görmüyorum. Uluslararası tahrikler durmuyor tabi. Şunu açıkça söyleyeyim ki; eğer bir daha böyle birşeye kalkışırlarsa 15 Temmuz'daki devlet ve millet merhametini kimse beklemesin.
 

"Yeni hükûmet sistemi, terörle mücadelede zafiyetleri yok etti"

(Terörle mücadele) Terör, Türkiye'yi durdurmak için kullanılan aparattır. Terörün bizatihi kendisi yok sadece, terörün destekçileri de var. Terörün kendi adına oluşturduğu bir iklim var, terörün bir siyaseti var, terörün kendi adına bir felsefesi var ve terörün yine kendi adına bir uluslararasılığı var. Türkiye, bunu fark etti artık. Bunun bir siyaset ve uluslararası ilişkiler aracı olduğunu 21. yüzyılın başında tespit etti ve tedbir aldı. Tam anlamıyla bir ciddi zihniyet dönüşümü gösterdi Türkiye. Ve bunu Tayyip Erdoğan ile yaptı. 90'lı yıllarda terörle kahramanca mücadele edildi. Ama problem kapasite problemiydi, bugün devletin daha güçlü bir kapasitesi var. En önemlisi de siyasal istikrar. Eğer dört beş tane partinin veya iki üç partinin oluşturduğu bir hükûmetin içerisindeyseniz elbette ki karar vermekte zorlanırsınız. Bugün aslında o günden çok daha çetrefilli bir durumun içerisindeyiz. Burada iki avantaj var bunu hiç unutmamak lazım: Biri siyasal istikrar, terörle mücadelenin olmazsa olmaz koşullarından bir tanesi. İkincisi de çok farkında değiliz ama bundan 20 yıl sonra terörle mücadele konusunda Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin getirdiği avantajın ne olduğu bir turnusol kağıdı gibi ortaya çıkacak. Aslında bu fark; gece ile gündüz arasındaki fark kadar büyük. Bu sistemin sağladığı en temel fayda; terörle mücadelenin en temel zafiyetlerinden birisi olan kirlilik kısmını yok etmiştir. Bugün başkanlık sisteminin kazandırdığı şey şudur; direk terörle mücadeleyi demokrasi ve hukuk çerçevesinde yapıyorsunuz ve bunun kirletilmesine müsaade etmiyorsunuz.

"Gezi'yi Türkiye'yi durdurmak için yaptılar"

(Gezi Parkı protestoları) Ben Gezi olaylarının içerisindeydim. Gezi süreci ile bu ülkenin geleceğini çaldılar. Eğer 'Gezi' olmasaydı bugün bambaşka bir noktadaydık. Suriye meselesinde bambaşka noktadaydık. Bugün belki de uçağını üreten veya üretme safhasına gelmiş bir Türkiye vardı. Kendi milli arabasını üretmeye geçmiş bir ülke vardı. Bütün açığını kapatmış bir Türkiye vardı. Türkiye öyle gidiyordu ve durdurmak için yaptılar.