Hülya Karabağlı / ANKARA
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, bakanlığının TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmesinde, milletvekillerinin Devlet Tiyatrosu, Opera ve Bale'nin kapatılacağına ilişkin sorularını yanıtladı. Sanatçı memur uygulamasına son verileceğini, mevcut sistemin değiştirileceğini anlatan Çelik, sanat kurumlarını kapatmayacaklarını söyledi. Çelik, "Bizdekine en çok benzeyen model bir tek Çin'de uygulanıyor" dedi. Kültür Bakanı Çelik’in, Genel Kurul’daki konuşması şöyle:
‘Memur sanatçı modelinin dışına çıkılacak’
"Devletin sanat üreten kurumlarla olan ilişkisinin değiştirilmesinin uluslararası dayanağı nedir?" denildi. Tam tersine, elimizdeki mevcut modelin uluslararası bir dayanağı yoktur. Bu modele en çok benzeyen model bir tek Çin'de uygulanıyor. Sorun şudur: Sorun, Türkiye'nin sanat üretiminin, kültür üretiminin standartlarını daha çok yükseltmek, evrensel rekabete açmaktır. Burada da çoğulcu ve özgürlükçü bir modelle, sanatçının memur olduğu modelin dışına çıkarak bir model geliştirmek gerekiyor.
‘Sanat kurumlarını kapatmayacağız’
Burada devlet, kendisi elinde operasyonel bazı kurumları tutar, bu kurumlar çerçevesinde bu bahsettiğimiz bütün sanat alanlarını destekler, bunun Anadolu'ya açılmasına, dışarıdan gelecek projelere daha çok destek verilmesine kendisini açar ama devletin memur sanatçı modeliyle kültür ve sanat alanını domine ettiği bir yapı özgürlükçü bir yapı değildir, çoğulcu bir yapı değildir, kültür sanat alanının ihtiyaç duyduğu rekabeti karşılamamaktadır; arayışımız bu temeldedir. Bu sebeple, "kapatma" ifadesi hiçbir şekilde doğru bir ifade değildir. Sorulması gereken soru: Elimizdeki modelin uluslararası dayanağı nedir? Her konuda uluslararası standartları yakalamaya çalışan Türkiye'nin, bu alanda da reform yapması ve uluslararası standartları yakalaması gerektiğini düşünüyoruz
‘Memur sanatçı özgürlükçü olamaz’
Sanatçının memur olduğu, devletin bu kadar kültür sanat alanı içerisinde mali bir güce sahip olduğu bir kültür sanat ortamı hiçbir şekilde çoğulcu ve özgürlükçü olamaz. Kültür ve sanat, nihayetinde rekabetle kendisini yükselten ve rekabetle ayakta duran ve rekabetle geleceğe yürüyen alanlardır. Bu alan içerisinde hiçbir ideolojik, oligarşik yaklaşıma, hiçbir ideolojik önceliğe yer verilmemesi gerekir.
‘Sanat rekabete açılmalı’
Bu alan, bir kadrolaşma alanı değildir. Bu alanda, isimler üzerinden siyaset üretilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük zarar olur. Şunu kabul etmek gerekir: Türkiye'nin yaptığı ve bugün geldiği noktada ürettiği pek çok reforma göre, kültür sanat alanı kısır kalmıştır ve devlet-sanat üretimi ilişkisinin yeniden yapılandırılması gerekir. Burası rekabete açılmalıdır, daha yüksek sanatsal performanslarla ve kültürel aktivitelerle evrensel olanla yarışacak bir noktaya gelmelidir.
‘Sovyetler bile bizim modeli 1995’de terketti’
Bizim elimizdeki devlet-kültür sanat kurumu ilişkisi, hiçbir şekilde, bugün, kültür devleti olarak dünyada etkinlik gösteren modellere uymamaktadır. Elimizdeki ilişki Sovyetler Birliği'nde bile 1995'te terk edilmiş bir modeldir. Bahsettiğimiz şey şudur: Kültürel alanı genç insanlara, daha çoğulcu bir şekilde ve özgürlükçü bir biçimde açmaktır.
Bakın, burada da ifade edildi "Şu ya da bu sebeple tiyatroların ödeneği kesiliyor." diye. Külliyen yanlış bir bilgidir. Anadolu'da, şimdiye kadar dışlanmış, fırsat verilmemiş genç tiyatrolara, hiç destek almamış tiyatrolara, sanat kurumlarına verilen destek bu sene yüzde 80 oranında artırılmıştır. Burası ideolojik bir alan değildir. Bir kuruma destek verdiğiniz zaman, dört beş yıl destek verirsiniz, seyirci desteği oluşturmasını beklersiniz, ayakta kendi kendisine kalmasını beklersiniz. Bu gerçekleşmiyorsa yeni insanlara, genç insanlara fırsat vermek gerekir, onların önünü açmak gerekir.”