18 Mayıs 2021 10:40
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Eski CHP milletvekili Dursun Çiçek, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında, "Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı'nın kazanması için ikinci turda HDP'ye bir iki bakanlık vadedilebilir" ifadesine tepki gösterdi. "Zillet ittifakının omurgası HDP’dir" diyen Bahçeli, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na sert sözlerle yüklendi.
"Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağının mafya olduğunu söyleyen CHP Genel Başkanı, bize kalırsa önce kendine bakmalı, irtibatlarını gözden geçirmelidir. Terör örgütüyle ittifak kuran bir partinin mafyadan dertlenmesi yüzsüzlüktür" diyen Bahçeli, "Biz mafyayı tanımayız, mafyayı takmayız, mafyadan da anlamayız. Cumhur İttifakı, cumhurla birliktedir. Cumhur İttifakı, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle bezenmiştir. Çeteler CHP’nin yoldaşı, uyuşturucu baronları CHP’nin yandaşı, DHKP-C, PKK, FETÖ CHP’nin fiili ortağıdır" sözlerini kaydetti.
Eski CHP milletvekili Dursun Çiçek, CNN Türk'te katıldığı canlı yayında, "Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı'nın kazanması için ikinci turda HDP'ye bir iki bakanlık vadedilebilir" ifadelerini kullanmıştı. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin de söz konusu açıklama sonrası, "Sicili temiz, İyi Parti ve diğer milliyetçi kesimin, kimsenin itiraz edemeyeceği, PKK ile bağlantısı olmayan biri 2. tur için vadedilebilir. Dolayısıyla HDP seçmeni fire vermeden milletvekili adayına oy verebilir" sözlerini kaydetmişti. |
Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bizim inancımızda karamsarlık yasaklı alandır. İyimser olmak hayata ve hadiselere denetimsiz bakmak veya şuursuz yaklaşmak değildir. Peşin hükümlerle siyasi hesap hatalarıyla devamlı suretle felaket tellallığı yapmak; öldük , bittik yaygarası koparmak ne insan sevgisi ne de sorumluluk bilinciyle bağdaşacaktır. Türkiye salgının ateşini söndürmek maksadıyla muazzam bir direnç gösterirken arkadan dolayıp yapılan onca muhterem hizmeti karalamaya, insan üstü çalışmaları kötülemeye niyetlenmek utanma duygusu olan siyaset anlayışı olamayacaktır. Maalesef zillet ittifakı yeni ortak gördüğü bulaşıcı hastalıktan nemalanma sırasına girecek kadar basiretini kaybetmiştir. Kovid-19'dan medet umanların siyasetleri hastadır zihniyetleri ağır hasarlıdır. Özellikle Türkiye'nin Kovid-19 salgınını başarıyla yönettiğini ifade etmek vicdan sahibi herkesin görevi olmalıdır. "
"Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi bozguncudur. Milletimiz 2023 Haziran ayınca bozguncuları sandıkta bozuk para gibi harcayacaktır. Türkiye normalleştikçe zillet anormalleşecek ve kaybedecektir. "
"Bilinsin ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin başını çektiği fitne katarı eninde sonunda devrilecektir. MHP olarak devletin ve hükümetin alacağı her kararı ve uygulayacağı her desteği destekliyoruz. "
"19 Mayıs aynı zamanda tam bağımsızlığa giden sürecin ilk halkasıdır. 19 Mayıs ruhu, milli onurun dirilişi, milli devletin doğuşu, çağın stratejik dengelerini gözeten akıl sağduyu ve vizyonun adıdır.
İlk adımın ruhu mahşeri vicdanda hala kor gibi durmaktadır. Gerekirse 102 yıl önceki adımı bir kez daha atarız. Yeniden Koca Tepe'ye kararg3ah kurarız, gerekirse Dumlupınar'a kadar aşkla koşarız. Yetmezse soluğu İzmir'de alırız önümüze kattığımız ne kadar hain varsa denize dökeriz. Dün yaptık, yine yaparız. Dün başardık bir kez daha başarırız. Kendimize güveniyoruz. "
"En az dün kadar bugün de lazım olan aynı ruh ve duruşun Türk gençliğine kazandırılması milli geleceğimiz aşısından hayati derecede önemlidir. Gençlik yeni düşünceler, parlak düşünceler taze güç ve dinamik kuvvetin karşılığı olarak yaşlanması mukadder olan bir toplum yapısına giren zindeliği, heyecanı, enerjiyi ve umudu ifade e3tmektedir. Ancak geleneksel bağların hızla kopuğu yerine değerlerin ikame edilemediği, dilini , tarihini, kültürünü ve çağı yeterinde benimsememiş gençliğin milletimizin geleceğine katkı sağlamasını beklemek fazla iyimserlik olacaktır. Yüreği millet sevgisiyle dolu erdemli ailesine, milletine ve kendisine karşı sorumlulukların bilincinde olan ve yüksek ülküler hedeflemiş gençliğin yetişmesi halinde cumhuriyetimizin bekası güvenceye kavuşabilecektir. Bu sayede Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünde lider ülke Türkiye gayesine ulaşmış olacaktır. Türk gençliğinin bizden daha iyi ve daha sorumlu yetişmesi hepimizi için vazgeçilmez milli bir görev ve vatan borcudur. Türk gençliği oy kaygısı değil milli şerefin istikbal meşalesidir. Gençlerimizin her birisi başımızın tacıdır.
"Türk milleti" tanımını yeterince kapsayıcı bulmayıp başka kimlik arayışlarının artış göstermesi ve bunun da özellikle zillet ittifakı eliyle hukuki ve siyasi bir karşılığa oturtulma çabası Türkiye'nin yıkımına açık çektir. Bunun gerçekleşmesi halinde, toplum fertlerinin Türk milletine olan mensubiyet bağlarını kopartmadan korumak ve aynı geleceği, aynı coğrafyada, aynı devlet çatısı altında paylaşma arzusunu diri tutmak imkânsızdır. Bu vahim durumun hayata geçmesi halinde ise; ortada ne üniter devlet, ne milli devlet, ne Türk milleti kavramı ve birliği kalacak, Cumhuriyet’in kurucu değerler sistemi bütünüyle ortadan kalkacaktır. Karşılaşılan tehdit, milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini ayrıştırmaya yönelik sosyolojik kırılma sorunudur. Ayrıca üniter devletimize yönelik egemenlik paylaşımı ve topraklarımızın bir bölümünü yönetememe riskinin baş göstereceği siyasal ufalanma tehlikesidir. HDP’yle takviye edilmiş zillet ittifakının gizli gündemi bize göre budur. Cumhuriyet’in kuruluşu ile elde edilen kazanımların, devlet ve millet hayatımızın temelini oluşturan kurucu ilkelerin ve bizi bir arada tutan kardeşliğimizin heba edilmesi milli felakettir.
Bu durum karşısında, kalbinde Türkiye sevgisi ve heyecanı taşıyan herkes namuslu, dürüst ve kararlı bir tavır sergilemek, duruşunu ve tarafını belirlemek zorundadır. Taviz ve çözülmede çare arayışı Türk milleti ve elbette ki Milliyetçi Hareket Partisi için hiçbir şart ve zeminde kabul edilmeyecektir. Türkiye'nin milli devlet niteliği, üniter yapısı, toprak bütünlüğü ve milli birliği her türlü tartışmanın üzerindedir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye Cumhuriyeti adı ile temsil edilen siyasi, beşeri, fiziki, kültürel, coğrafi ve ekonomik varlığı bir ve bütün olarak korumaya yemin etmiş ve bu konuda her bedeli ödemeyi göze almış siyasi anlayışın şerefli temsilcisidir. Türk milleti kimliğinde birleşerek milli varlığa birlikte vücut veren bütün vatandaşlarımızı milletimizin eşit ve onurlu evlatları olarak görüyoruz. Kimsenin etnik kökeniyle, diliyle, diniyle ve mezhebiyle ilgilenmeyen, bunları sorgulamayan bir yaklaşımı öteden beri savunuyoruz. Türkiye'nin milli birliğini korumada gösterdiğimiz hassasiyet ve hiçbir ayrım gözetmeden bütün vatandaşlarımızın cennet vatanımızda kardeşçe yaşamaları için sarf ettiğimiz gayret esasen iflah olmaz MHP karşıtlarının dahi inkâr edemeyeceği bir gerçektir.
Ayrılıkta, bölünmede, çözülmede, dağılmada, ayrışmada, küçülmede, farklılaşmada çözüm ve mutabakat aramamız mümkün değildir. Bizim uzlaşma ve diyalog zeminimiz ancak Cumhuriyetimizin temel değerlerine saygı, milletimizin kardeşlik hukukuna riayettir. Ülkemizin bekası için gösterdiğimiz sabır, sükûnet, duruş ve kararlılığı "siyaset icabı" zannederek göz ardı edenler, geçen yüzyılın başlarında milletimizi kurtaran ve devletimizi kuran tarihi misyonumuzu tıpkı dönemin işgalcileri gibi fark edememiş olanlardır. Bu bakımdan Türkiye'nin milli birliği ve kardeşliğinin devamı için sergilediğimiz sorumlu ve sağduyulu tutumu ve öngördüğümüz uyarıları, makam ve mevkii ne olursa olsun hiç kimse bir zaaf belirtisi olarak görmemelidir. Sonu ağır olacak hesap hatasına da hiç kimse düşmeye heves etmemelidir.
"CHP’yi, İP’i, ahlak ve vefasını siyaset pazarında açık artırıma çıkarmış devşirilmiş simaları milli değerlerimiz konusunda bir kez daha dikkatle düşünmeye ve davranmaya davet etmek taşıdığımız sorumluluğun gereğidir. Hastalıklı politikalarıyla Türkiye’nin sırtını yere getirmek için kuyruğa girenleri yarın çok geç olmadan, azami feraset ve ahlaki duyarlılıkla hareket etmeye çağırıyorum. Büyük Türk milletinin, üzerine oynanan bütün oyunları, birlik ve dayanışma ruhu, geleceğine sahip çıkma iradesi bozup atacaktır. Buna dair inancımız tamdır. CHP ve işbirlikçileri bu tehlikeli yolda ilerlemekte ısrar ederlerse, bu sapmanın çok ağır olacak vebalini tarih huzurunda taşımak ve bunun siyasi bedelini de göze almak durumunda kalacaklarını üstüne basa basa hatırlatmak istiyorum.
Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi siyasal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olarak ifade etmesi yalnızca akıl tutulması veya anlık bir gaflet haliyle tarif edilemez. Bununla da yetinmeyen Kılıçdaroğlu’nun terörist Demirtaş’ın haksızlığa uğradığını ileri sürmesi bir dil sürçmesi olarak da değerlendirilemez. CHP Genel Başkanı HDP’nin adeta eş başkanlığına taliptir. Ahı gitmiş vahı kalmıştır. HDP’yle yatmış, PKK’yla uyanmıştır. Bu utanç, bu pespayelik, bu terör sevicilik Kılıçdaroğlu’nun alnına kazınmıştır. Bugünkü CHP yönetimi, HDP’nin arka bahçesi, Kandil’in ana kademesi, Türkiye düşmanlarının can suyudur. İP’in başkanının HDP ile Kürt kökenli kardeşlerimizi bir ve aynı görme densizliği ise kılavuzu CHP olanın ne hallere düşeceğinin ayan beyan göstergesidir. Bu meczup değerlendirme HDP’yi Kürt siyasi hareketi olarak tanımlama fesadının başka bir anlatımıdır. İP, siyasetini mağara deliklerinde aramaya başlamıştır.
Aynı şahsın HDP üzerinden Kürtlere hakaret edildiğini iddia etmesi ise hem ayıplı, hem sakıncalı, hem de bölücü bir dildir. Türk milleti bu zillet diline müstahak değildir. İP’e oy veren kardeşlerim bu zehirli dilden de ziyadesiyle muzdariptir. CHP ile İP, HDP’nin acil servisine, ilk yardım çadırına dönüşmüştür.
CHP’li Dursun Çiçek’in, “Millet İttifakı seçimi kazanırsa HDP’lilere bakanlık veririz” sözleri, bize göre malumun ilanı, karanlık maksadın kesin ilamıdır. Zillet ittifakının omurgası HDP’dir. HDP’ye peşinen bakanlık müjdesi veren CHP, PKK’yı devlet yönetimine taşımayı düşünecek kadar bu ülkeye, bu millete yabancılaşmıştır. HDP, PKK’nın ileri karakolu olarak siyasi hayattan tasfiyesi acil ve elzem olan bölücülük odağıdır. HDP’ye kıyak yapmak için ayağa düşmeyi göze alanları aziz milletimiz affetmeyecektir. Terörle mücadelenin kararlılıkla icra edildiği bir dönemde, HDP’ye destek çıkılması PKK’nın kanlı emellerine onaydır, vatana ise kast etmektir. CHP’nin buna hakkı yoktur. İP’in böyle bir tercihi demokrasi adına bile olsa düşünülemeyecektir. Zulüm yapanla, zulme suskun kalan zalimdir.
Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağının mafya olduğunu söyleyen CHP Genel Başkanı, bize kalırsa önce kendine bakmalı, irtibatlarını gözden geçirmelidir. Terör örgütüyle ittifak kuran bir partinin mafyadan dertlenmesi yüzsüzlüktür. Biz mafyayı tanımayız, mafyayı takmayız, mafyadan da anlamayız. Cumhur İttifakı, cumhurla birliktedir.- Cumhur İttifakı, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle bezenmiştir. Çeteler CHP’nin yoldaşı, uyuşturucu baronları CHP’nin yandaşı, DHKP-C, PKK, FETÖ CHP’nin fiili ortağıdır. Türkiye terörle mücadelede mesafe kaydettikçe CHP çılgına dönmektedir. İP’in ağzını bıçak açmazken, HDP şok üstüne şok yaşamaktadır.
Yurt içinde ve yurt dışında Türkiye’ye silah doğrultan caniler bu cüretlerinin bedelini sonuna kadar ödeyeceklerdir. Nerede terörist varsa orası meşru hedefimizdir. Nerede hainler yuvalanmışsa orayı imha etmek kahramanlarımızın görevidir. Irak’ın kuzeyinde icra edilen Pençe Şimşek ve Pençe Yıldırım operasyonları zorlu arazi şartlarına rağmen başarıyla sürdürülmektedir. Sığınaklar, barınaklar yok edilirken, sayıları 115’e ulaşan teröristler hamd olsun etkisiz hale getirilmiştir.
Kudüs mukaddesatımızın kemer taşı, inanç haklarımızın ebedi yadigarıdır. İsrail, Filistinli mazlumları on yıllardır her fırsatta katletmiştir. Müslümanların kutsal mekanlarını alçakça çiğnemiştir. Netenyahu, Lahey’de mahkeme önüne çıkarılması için yetecek insanlık suçlarını gözünü kırpmadan işlemiştir. Şu ibret verici hazin gerçeğe bakınız ki, parklarda bahçelerde oynaması gereken çocuklar kan revan içinde gömülmektedir. Ana kucağındaki bebeklerin vücuduna mermiler isabet etmektedir. Gazze’de facia, Batı Şeria’da yıkım vardır. Miracımızın aziz emaneti Kudüs terör devleti İsrail tarafından tutsak alınmıştır. Hiçbir Müslüman vicdanın huzur duymadığı günlerden geçilmektedir.
Yaklaşık 400 yıl hakimiyetimiz altında bulunan Kudüs yaşlı gözleriyle, yaslı gövdesiyle yardım beklemekte, barbarlığın son bulmasını dilemektedir. Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye-Filistin cephesindeki yenilgimizden sonra milli ve manevi hatıralarımızı geride bırakarak Kudüs’ten çekilmiştik. O gün bugündür Kudüs’ün başı eğik, bakışları solgundur. Tam 104 yıldır Kudüs bize hasret, biz Kudüs’e hasretiz. Bu kutlu şehir barışın, saygının, inancın ve medeniyetlerin beşiğidir. Kudüs demek tarih demektir. Ve insanlığın gözü önünde bu tarih yargılanırken, diğer yanda şiddetle yağmalanmaktadır. Kudüs dinlerin, kültürlerin, farklı inançların buluşma potasıdır. Bu özelliğiyle Ortadoğu’nun, hatta dünyanın kalbidir. Kudüs’ün kaderi üç semavi dinin kaderiyle birdir, sembolik değeri paha biçilemez kırattadır. Üzülerek söylemeliyim ki, meleklerin şehrinde şeytanlar cirit atmaktadır.
İsrail’in zulmü hiçbir kitaba, hiçbir inanca, hiçbir insani mirasa sığmayacak boyutlardadır. Hz.Musa’nın Tur-u Sina’da aldığı On Emrin altıncısında “öldürmeyeceksin” hükmü vardır. Ancak İsrail hükümeti öldürmekten, katletmekten, eziyet etmekten, yıkmaktan, yakmaktan başka bugüne kadar hiçbir şey yapmamıştır. Artık bir karar aşamasına, bir yol ayrımına gelinmiştir. İsrail terörü taşınması, kaldırılması, hazmedilmesi imkansız bir sınırdadır. Eğer böyle giderse, vahşet durmazsa, inanç ve insan haklarına kategorik saldırılar ısrarla devam ederse ya küresel ya da bölgesel bir savaş son tercih olarak karşımıza çıkacaktır.
Kudüs konusu, sadece Filistinlilerin sorunu olmayıp bütün Müslümanların, aynı şekilde adalet ve hakkaniyet kaygısı taşıyan herkesin sorunudur. İsrail yönetiminin yayılmacı politikaları, tek taraflı, keyfi, dayatmacı ve hukuka aykırı uygulamaları yalnızca bölgesel barış ve istikrarı değil, kural ve norm esaslı küresel sistemi de direkt tehdit etmektedir. Öngörülmesi çok zor olan vahim bir süreç önümüzdedir. İsrail’in gayri meşru güç kullanımı insanlığı felakete sürüklemektedir. İslam ülkelerindeki çarpıklıklar, kökleşen ihtilaflar, ortak bir irade göstermedeki kayıtsızlıklar İsrail’in eline koz vermektedir.
ABD’nin bir önceki başkanı Trump’ın, 6 Aralık 2017’de Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanıma kararı yıllardan beri süregelen kutuplaşmaları ve karşılıklı mücadeleleri içinden çıkılamayacak hale getirmiştir. Bugün Filistin’de dökülen her kanda Trump yönetiminin ve onun halefi olan ve İsrail’e silah satışına onay veren Biden’in ileri derecede payı olduğu kuşkusuzdur. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilanı uluslararası hukukun temel ilkelerini yok saymakla birlikte Birleşmiş Milletler Kararlarının açık ihlalidir. ABD’nin sorumsuz ve soysuz politikası Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararlarıyla tezattır ve iki devletli çözüm ümitlerini baltalamaktır. Yüzyılın Anlaşması yutturmasıyla Siyonizmin hizmetkarı olduğunu ispatlayan Trump ve yönetimi Ortadoğu’nun hassasiyetlerine saatli bomba tuzaklamıştır. Kan döken, can alan, soykırım suçu işleyen İsrail’in haydutluğu ortadayken, Birlemiş Milletler’in aynı anda Filistin ve İsrail’e, “terör ve yıkıma son verme” çağrısı ilkelliğin teyidi, izansızlığın taltifidir.
Bugüne kadar Birleşmiş Milletler’in aldığı hangi karara İsrail riayet etmiştir? Kudüs’ün başkent olarak tanınmasını reddeden tasarının 21 Aralık 2017’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 9’a karşı 128 oyla kabul edilmesinin bir sonucu ve yaptırımı bugüne kadar görülmüş müdür? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 25 Kasım 1947 tarih ve 181 sayılı kararıyla duyurduğu paylaşım planından tutun da bugüne kadar alınan kararlara ne olmuştur? BM Güvenlik Konseyi’nin, 20 Ağustos 1980’de 478 sayılı kararıyla Kudüs’ün statüsünü değiştiren bütün eylemlerin “geçersiz” ve yasadışı” olduğunu ilan etmesinin İsrail’e tesir ettiğini söylemek mümkün müdür? Önümüzdeki Perşembe günü de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplanarak İsrail-Filistin meselesini görüşecektir. Arap Ligi toplanıyor, çocuklar ölmeye devam ediyor. İslam İşbirliği Teşkilatı toplanıyor, hak ihlalleri devam ediyor. Birleşmiş Milletler toplanıyor, ihanet ve işgal süreci devam ediyor. Kınama mesajları yayımlanıyor, endişeyle izleyenler açıklama yapıyor, gelin görün ki İsrail’in ciddiye aldığı yoktur, umursadığı yoktur, yine cinayet, yine melanet aynısıyla sürmektedir. Sorarım sizlere, bu oylamaya nereye kadar tahammül edeceğiz?
14 Mayıs 2018’de ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’teki açılış programını protesto eden 55 Filistinli masumun İsrail askerlerinin kurşunları sonucu hayatını kaybetmesini kim hatırlıyor? Sahillerde misket bombalarıyla öldürülen çocukların acısını dürüstçe kim yüreğinde taşıyor? Türkiye’den başka 1,5 milyarlık İslam aleminin umudu kaldı mı? Varsa nerede, hangi petrol kuyusunun başında petro dolarlarını saymakla vakit geçiriyor? Askeri mağlubiyetlerle güvensizlik ve korku psikolojisine teslim olmuş İslam toplumları bugün ayağa kalkmayacaksa, bugün zalime meydan okumayacaksa bunları yapacak kudreti ne zaman kendinde bulacak? Kudüs, küresel barış ve huzurun anahtarıdır. Bu anahtar doğru kullanılmazsa tetiklenen kaos Ortadoğu’yu vurmakla kalmayacak, tüm dünyayı kasıp kavuracaktır. Sayın Cumhurbaşkanımız yoğun diplomatik temaslarıyla, dürüst ve gerçekçi tutumuyla ülkemizin her seçeneğe hazır olduğunu göstermektedir. Kudüs’ün geleceği herkesi ilgilendirmektedir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu çerçevedeki düşünce ve önerileri ana hatlarıyla şunlardan ibarettir:
1 – İsrail hunhar saldırılarına derhal son vermeli, işgal ettiği yerlerden geri çekilerek ateşkes rejimi tesis edilmelidir.
2 – Kudüs’te her dinin, her kültürün, her etnik yapının ortak paylaşım ve yönetimini esas alacak bir idare yapısıyla kalıcı ve kapsayıcı yeni bir siyasi denkleme ihtiyaç ertelenemez düzeydedir.
3 – Kudüs’e özel statü verilmeli, oluşacak bu statünün siyasi muhtevasını 3 semavi dinin mensupları ve temsilcileri eşgüdüm halinde ve mutabakat içinde belirlemelidir.
4 - Bölgede eşit, adil ve iki devletli sistemin kurulması için Birleşmiş Milletler harekete geçmeli, inisiyatif üstlenmeli, caydırıcılığını kullanmalıdır.
1967 öncesi sınırları dikkate alınarak başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devleti uluslararası camiada tanınmalıdır.
5- Nihai amaç, huzur ve güvenlik içinde yaşayan, barış ve kardeşlikle perçinlenmiş Kudüs’ün tezahürüdür.
6- Birleşmiş Milletler veya İslam ülkeleri öncülüğünde oluşturulacak bir koruyucu gücün çatışma ve gerginlik alanlarına konuşlandırılarak saldırıların engellenmesi acilen gündeme alınmalıdır.
Kudüs’e Birleşmiş Milletler veya İslam ülkelerinin katılımıyla teşekkül edecek bir koruyucu güç planlanmıyorsa, o zaman tarihin sesine kulak verilmeli, medeniyetler şehri Kudüs’ün ruhunu ve dokusunu bilen Türk milleti yeni bir nöbet için devreye girmelidir. Çağrı olursa biz gidelim, biz koşalım, hızır gibi yetişelim, gücümüzün yettiği yere kadar girelim, nihai olarak akan kanı durduralım; huzur, istikrar ve güvenliği el birliğiyle, güç birliğiyle temin edelim. Kudüs’ün her karışında izimiz ve eserlerimiz vardır. Kudüs bizi bilir, biz Kudüs’ü biliriz. Şayet ABD bunun önünde engelse NATO üyeliğini derhal tartışmaya açalım, Küreciği de, İncirliği de boşaltalım. Onlardan korkan en az onlar gibi olsun. Bizim ilhamımız Iğdırlı Hasan Onbaşıdır. Bizim irade kaynağımız Kudüs’e damga vurmuş, çehresini değiştirmiş 400 yıllık hükümran mazimizdir. Haremi Şerif’in statüsünü bozacak yeryüzünde bir güç yoktur. Hiç kimse olmasa bile Allah’ın görünmez orduları vardır. Mescid-i Aksa onurumuzdur. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Bizim hedefimiz hakka, hakikate ve hakkaniyete sahip çıkıp şeytanları taşa tutmaktır.
© Tüm hakları saklıdır.