Oysa yeni sistemin onaylandığı 16 Nisam referandumunda çok coşkuluydu, benim bu sistemin Türkiye’yi içinden çıkılamaz bir sistem kaosuna sürükleyeceği şeklindeki uyarılarıma karşı “Göreceksin her şey muhteşem olacak, ülke koalisyonlardan kurtulacak” diyerek müthiş bir iyimserlik rüzgarı estiriyordu. Ama öyle anlaşılıyor ki o da artık bu yolun güvenli bir limana açılmadığından emin... Galiba bizim toplumumuzda koalisyonun da demokrasinin bir unsuru olduğu pek anlaşılabilmiş değil. Bu yüzden de her şeyin açık ve şeffaf bir şekilde tartışılıp kurallara bağlandığı ‘koalisyon’u değil, daha çok Şark mantığına göre çalışan, kimin ne planladığı, ne tür hesaplar içinde olduğu bilinmeyen kapalı ittifak yapılarını tercih ediyoruz.
Neyse, niyetim bir koalisyon tartışması açmak ya da AK Parti’ye gönül verenlerin mevcut durumdan rahatsızlığının altını çizmek değil... Kuşkusuz bireysel olarak partinin yeni rotasından, MHP’lileşmesinden rahatsız olanlar olabilirler ama mesele bu kadar basit değil.
Bilindiği gibi AK Parti özgürlük ve insan hakları nakısalarının yaşandığı, yargı sisteminin düzgün işlemediği, ekonomik sıkıntıların insanların canını yaktığı bir Türkiye ortamında ihtiyaç olarak ortaya çıkmış ve toplumun taleplerine, beklentilerine cevap vermek üzere uzun bir yolculuk başlatmıştı. Gerçekten de AK Parti Türkiye’yi bir üst lige taşımak üzere çıktığı bu yolda özellikle 2011’e kadar hem ekonomik, hem de demokratik alanda ciddi mesafeler aldı ve çok önemli başarı hikayelerinin altına imza attı.
Biliyorum ki birileri hemen itiraz edecektir: “Boşuna iyimserlik rüzgarları estiriyorsun, öyle bir AK Parti yok artık...” Evet doğrudur, bugün 80 milyonu kucaklama konusunda eski coşkusu kalmayan ve giderek MHP’lileşen bir AK Parti var, ama her şeye rağmen hakkaniyetli davranarak geçmişte böyle olmadığının altını çizerek bir hakkı da teslim etmek gerekiyor.
İşte şimdi gelinen noktada AK Parti’nin neredeyse MHP’nin işaretine bakarak hareket eder hale gelmesi, Türkiye siyasetinin merkezinde ciddi bir alan kaymasına yol açma ihtimali oldukça yüksek. Zira dikkatli bir değerlendirme yapıldığında AK Parti’nin, toplumun farklı kesimlerini içinde barındıran, onların bir bakıma demokratik haklarının teminatı olan ve de onlara siyaset alanı açan bir ‘siyasi merkez’ olduğunu görürüz, en azından 2011’e kadar öyleydi.
Şu anda, eskiden merkez sağın kapsama alanı içinde yer alan ve kendisini ideolojik bir kimlikle tanımlayamayan liberal, muhafazakar kesimler AK Parti’nin yeni görüntüsünden çok mutlu değiller. Özellikle büyükşehirlerdeki seçmen tercihlerinde ortaya çıkan sonuçlar da bunu göstermektedir. AK Parti üzerindeki MHP ağırlığının, Kürtleri bu partiden uzaklaştırdığı da herkesin malumu... Ayrıca sayısal anlamda büyük bir yekun oluşturmamakla birlikte, işin başında AK Parti içinde konumlanan sosyal demokrat eğilimli kesimler de artık yok.
Siyasetin sosyolojik temeli dikkate alındığında, bütün bu saydığımız kesimlerin daha çok MHP ideolojisiyle tarif edilen ve adı “Cumhur İttifakı” olan bir “merkez”de toplanmaları mümkün olamayacağına göre, Türk siyasetinin merkezi yeni arayışlara açık demektir. Yani AK Parti’nin hızla boşaltmakta olduğu merkez bir şekilde doldurulacaktır. Bu boşluğu kim, nasıl doldurur elbette onu zaman gösterecek.