28 Mayıs 2024 10:35
T24 Haber Merkezi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından siyasette doğan “yumuşama” beklentisi üzerinden yapılan tartışmalara tepki gösterdi. “Her meselenin başına iliştirilip milli kimliğimizden egemen çıkarlarımızdan Türkiye Yüzyılı hedeflerimizden ödün isteniyorsa hiç kimse boşuna çabalamasın bizim böylesi uçuk kaçık garabet yumuşamaya karnımız toktur” diyen Bahçeli, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayeti hakkında kendisine partisiyle ilgili bazı iddialar üzerinden sorular yönelten CHP lideri Özgür Özel’e de yanıt verdi. Bahçeli, “Türk milleti ve Türkiye ortak paydasında adam gibi duruş göstermesini kendisine tavsiye ediyorum. Saçma sapan sorularla abuk sabuk iddialarla seviyesiz ve ölçüsüz ifadelerle bizim geri adım atacağımızı düşünüyorsa yanıldığını çürük tahtaya küflü çivi çakmakla meşgul olduğunu bir gün mutlaka anlayacaktır” ifadelerini kullandı.
Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 11 Haziran 2024 tarihinde 133 belediyede seçim yapılacağını duyurmuştu. Bahçeli, "11 Haziran’da yapılacağı duyurulan sözde seçimlerinin senaristi ABD, figüranları teröristlerdir. ABD’nin terörizmi politik enstrüman olarak kullanması rezalettir. ABD’nin komşu coğrafyalarda terör örgütlerine verdiği destek Türkiye’nin güvenliğine aşırı tehdittir. Bu ülkenin terörle arasına ihlali mümkün olmayan kalın bir çizgi çekmesi lazımdır" görüşünü ifade etti.
MHP lideri ayrıca İsrail’in Refah’ta bir çadır kentini bombalamasına da sitem etti; “Beklentimiz İsrail’in katil Başbakanı ve Savunma Bakanı hakkında ülkemizin bir an evvel yakalama kararı çıkarmasıdır. Artık ekonomik diplomatik ve ticari nitelikli önleyici tedbirler yerine cezalandırıcı, seri ve zincirleme askeri yaptırımları esas alan köklü müdahalelerin tam vaktidir. Yalnızca itiraz edip kınama mesajlarıyla oyalanmak yerine somut ve sonuç alıcı adımların kuvvet kullanılarak atılmasından başka bir seçenek zannederim kalmamıştır” diye konuştu.
Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"İstanbul’un kötü yönetimi fethin mirasını çarçur etmektedir. Lafa gelince israftan şikâyet edenlerin belediye bütçesini har vurup harman savurması, taş üstüne taş koymaktan aciz olması, yandaş gazetecileri Roma’ya sözde festival adına gerçekte ise sefaya götürmesi ayıplı bir zihniyetin defolu uygulamalarından başka bir şey değildir. Özel uçak kiralanıp tam 37 gazetecinin yer aldığı toplamda 73 kişilik kafileden oluşan ballı börekli Roma seyahatinden sonra İBB’nin müsriflikten bahsetmesine hiç kimse itibar etmeyecektir! İstanbul can çekişmektedir. İstanbul kent uzlaşısı çatısı altında DEM’lenenlerin istismarına istilasına ve tahribatına ne yazık ki mahrum olmuştur. İstanbul’u yüzüstü bırakanların siyasi yüzsüzlüğü ise eninde sonunda yüzlerine vurulacaktır. Unutulmasın ki zulüm 1453’te başladı diyenlerin alayı düşman kampında toplanan Bizans uşaklarıdır. Ve bizim bunlarla hesabımız er ya da geç görülecektir. İstanbul sevdamızın sancağı kabule dilmiş dualarımızın mükafatı umutlarımızın vahasıdır. Şairin dediği gibi bulanık akan sular durulacak yeniden gökyüzüne direkler vurulacak yeniden saadet menziline varılacak yeniden. Bilge Kaan’dan Alpaslan’a Kanuni’den Atatürk’e kadar bağını ve ülküsünü kopmadan getiren muhteşem nesillerin kılavuzluğu büyük Türk milletini geçmişte olduğu gibi gelecekte de layık olduğu mevkiye mutlaka yükseltecektir. Kaldı ki başarmanın dışında bir seçeneğimiz yoktur.
"İsrail’in Filistinli masumlara yönelik kanlı saldırıları aralıksız devam etmektedir. Sınır tanımayan insanlık değerleriyle savaş hukukuyla bağdaşmayan katliamlara her gün yenileri eklenmektedir. Gazze’deki tablo kahredici boyutlardadır. Uluslararası Adalet Divanı’nın geçen hafta aldığı bir kararla Refah’a düzenlenen saldırıların derhal durdurulması istenmiş fakat İsrail buna aldırış etmemiştir. Çok sayıda masum acımasızca katledilmiştir. Bu bölgede hayata tutunmaya çalışan kadınlar bebekler resmen ateş altına alınarak yakılmıştır. İsrail savaş uçaklarıyla ölüm saçmıştır. Netanyahu yani caniyahu başta olmak üzere İsrail yönetimini tüm öfkemle lanetliyorum. Netanyahu için tutuklama kararının uygun zamanda icra edileceği, her savunmasız insanın hesabını verecekleri kaçınılmaz bir akıbettir. Beklentimiz İsrail’in katil Başbakanı ve Savunma Bakanı hakkında ülkemizin bir an evvel yakalama kararı çıkarmasıdır. Soykırım karşısında sessiz kalanlar üstelik aleni destek sağlayanlar dünya barışına İsrail’le birlikte müştereken karşıdır. Artık ekonomik diplomatik ve ticari nitelikli önleyici tedbirler yerine cezalandırıcı, seri ve zincirleme askeri yaptırımları esas alan köklü müdahalelerin tam vaktidir. Yalnızca itiraz edip kınama mesajlarıyla oyalanmak yerine somut ve sonuç alıcı adımların kuvvet kullanılarak atılmasından başka bir seçenek zannederim kalmamıştır.
"İslam ülkeleri ayağa kalkmalıdır. Gazze’li çocuklar açlıktan kırılıp bayramlık kıyafet yerine kefen giyerken milyar dolarlar için de kulaç atan, Allah’tan korkuyu sadece sözde hatırlayan bazı İslam ülkelerinin bohem yöneticiler, gece yastığa başlarını koyduklarında gerçekten huzur duyabiliyorlar mı? Türkiye Siyonist barbarlıkla yüzleşip, masumların lehine doğrudan devreye girmelidir.
"İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini 28 Mayıs’ta tanıyacaklarını açıklamasını adalet ve insanlık değerleri etrafında kenetlenen ülke ve toplumları umutlandırmış, milletimizin yüreğine de su serpmiştir.
"Ne yurt içinde ne de komşu coğrafyalarda ihanete geçit yoktur. ABD'nin komşu coğrafyalarda terör örgütlerine verdiği destek Türkiye'nin güvenliğine aşırı tehdittir.
"ABD, Suriye ve Irak'tan derhal çekilmeli. Terör örgütlerini destekleyen gayri ahlaki tavırdan vazgeçmeli. FETÖ'nün ABD'ye yuvalanmış tüm unsurları Türkiye'ye iade edilmeli. Eğer verilmezse ABD'de bir terör eyaleti kurulması teklifimizdir.
Eğer uluslararası hukuk rafa kaldırılmamışsa, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız ve toprak bütünlüğüne haiz bir Filistin devleti mutlak surette tanımlanmalı ve tanınmalıdır. Sivil ve masum bir halkın sistematik şekilde yok edilmesine, insan haklarına bağlıyım diyen, medeniyim diyen, demokrasi ve özgürlükten bahseden hiçbir toplum, hiçbir devlet duyarsız kalamaz, kalmamalıdır. Filistin’in dünya genelinde tasdiki ve tanınması çığ gibi genişlemelidir. Bütün ülkeler samimiyet, dürüstlük ve adalet testinden geçmektedir. İşgal altındaki Filistin topraklarından soykırımcı İsrail önşartsız çekilmeli, Mescidi Aksa’nın manevi ve tarihi statüsüne saygı göstermelidir. ABD; tarihi, hukuki ve insani sorumluluktan kaçmamalıdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısının, İsrail Başbakanı ve savunma bakanı hakkındaki tutuklama talebine ABD’li bir grup senatörün itiraz ve tepkisi, daha ileri giderek, doğrudan yaptırım alınmasını gündeme getirmeleri tevili ve telifi imkansız bir zırvadır. ABD yönetimi şayet Siyonizm’in vesayeti altında değilse, siyasetini, karar organlarını ve idare yapısını şayet İsrail’e haciz ettirmemişse, insanlık nam ve hesabına harekete geçmekle mesul olduğunu idrak etmek durumundadır. Gazze’de tavşana kaç tazıya tut politikası izleyen ABD’nin terörizmle, terör örgütleriyle, zulümle, uluslararası hukuku ihlal eden politikalarının devamıyla silaha ve zora dayanan gücünü istikrar içinde ilerletmesi akla ve mantığa esastan da, usulden de aykırıdır.
ABD yönetimi Suriye’nin kuzeydoğusunda PKK’nın paravan örgütü Suriye Demokratik Güçleriyle yeni bir oyun kurmaktadır. Ortadoğu’nun çalkantılı ortamından istifadeyle; Tabka, Afrin, Deyrezor, Rakka, Münbiç, Cezire başta olmak üzere, Suriye’nin kuzeydoğusunu kapsayan 133 yerel yönetimin belirlenmesi amacıyla 11 Haziran’da sözde bölgesel seçimler yapılacaktır.
Bu demokrasi ve yasa dışı seçim girişimi demek, Suriye’nin bölünmesinde yeni bir etap, yeni bir aşama demektir. Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin bu sözde seçimleri tanımayacaklarını ve boykot edeceklerini açıklaması da ayrıca ele alınmalıdır.
Bölücü terör örgütünün Rojava adıyla tarif ettiği Suriye’nin kuzeydoğusunda, ABD’nin teröristlerle kurduğu sürekli diyaloğu stratejik önemde gördüğü açıktır.
11 Haziran’da yapılacağı duyurulan sözde seçimlerinin senaristi ABD, figüranları teröristlerdir. Türkiye Cumhuriyeti, Suriye yönetimiyle karşılıklı anlayış ve uzlaşma vasatında el ele vererek, yani Ankara ile Şam arasında işbirliği köprüsü inşa edilerek terör örgütünün işgal ve istila ettiği alanları demokratik vasıtalarla ihata teşebbüsüne katiyen müsaade edilmemelidir. Bölücü terör örgütünün, kaynağında ve ürediği bataklık alanlarda Türkiye ile Suriye’nin eşgüdüm halinde yapmalarını önerdiğim askeri operasyonlarla kökü kurutulmalıdır. Ne yurt içinde ne de komşu coğrafyalarda ihanete geçit yoktur. Terörizmin kalbine mızrak gibi inmekten başka çaremiz yoktur. ABD’nin terörizmi politik enstrüman olarak kullanması rezalettir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD’yle kurulan stratejik ortaklık ve müttefiklik bağımız bilinen bir husustur. Ancak ABD’nin komşu coğrafyalarda terör örgütlerine verdiği destek Türkiye’nin güvenliğine aşırı tehdittir. Bu ülkenin terörle arasına ihlali mümkün olmayan kalın bir çizgi çekmesi lazımdır.
Türkiye sömürge ülkesi ya da ABD’nin 51’inci eyaleti değildir, olması da mümkün değildir. NATO misyonu çerçevesinde Türkiye üzerine hangi görevler düşüyorsa bugüne kadar yerine getirmiştir. İsveç’in NATO’ya katılım protokolü TBMM’de onaylanmıştır. Geldiğimiz bu aşamada NATO’ya üye ülke sayısı 32’ye çıkmıştır. ABD terör örgütleriyle Türkiye’yi aynı kefeye koyarak skandal ve tarihi bir yanlışa imza atmıştır. Bu yanlıştan acilen dönülmeli, uygulanan yaptırımlar kaldırılmalı, iki ülke arasındaki ilişkiler istikrarlı, hakkaniyet esaslı, eşit hak ve çıkarların gözetildiği onurlu bir veçheye kavuşmalıdır.
"Bir şeyin normalleşmesi için evvel emirde anormalliğin kötü müttefikinden sağlanmalıdır. Halbuki Türkiye’de anormal bir şey yoktur. Kaldı ki siyaset ve yönetimde istikrarın hakim olduğu, hukukun üstünlüğü ile ilgili yasal ve anayasal hükümlerin havi bulunduğu ülkemizde normal olmayan sadece siyasi tellallar ihanet taraftarlarıdır. Yumuşamadan bahis açılıyorsa böyle bir şeye ihtiyaç hissediliyorsa önce neyin sert nelerin sertlik ihtiva ettiği açıklığa kavuşmalıdır. Elbette kutuplaşalım kavgaya tutuşalım demiyoruz, elbette tokalaşmak varken yumruklarımızı sıkalım da demiyoruz ama normalleşme ve yumuşama kelimelerinin her meselenin başına iliştirilip milli kimliğimizden egemen çıkarlarımızdan Türkiye Yüzyılı hedeflerimizden ödün isteniyorsa hiç kimse boşuna çabalamasın bizim böylesi uçuk kaçık garabet yumuşamaya karnımız toktur. Normalleşmesi milli ve ahlaki normlara uyması gereken muhalefet partileridir. Acıkan yanağından susayan dudağından yumuşayan durgunluğundan belli olur. Özgür beyin durgun olup olmadığını bilmiyorum ama yumuşama için önce DEM’den korkusuyla yüzleşmesini, Türk milleti ve Türkiye ortak paydasında adam gibi duruş göstermesini kendisine tavsiye ediyorum. Saçma sapan sorularla abuk sabuk iddialarla seviyesiz ve ölçüsüz ifadelerle bizim geri adım atacağımızı düşünüyorsa yanıldığını çürük tahtaya küflü çivi çakmakla meşgul olduğunu bir gün mutlaka anlayacaktır. Demirtaş’ı savunanların bize normalleşme cakası satması, 6-8 Ekim ihanetini aklamaya çalışanların yumuşama masalı anlatması kümese girip tavuk haklarını savunacağım diyen tilki kadar inandırıcıdır!"
© Tüm hakları saklıdır.