Yaşam

'Babamın ölümünü ve 3 kardeşimi aynı gün öğrendim'

Nilüfer, basın danışmanı ve arkadaşı Bircan Sinan'la kaleme aldığı kitabında hayatını bilinmeyen yönlerini anlattı.

02 Mayıs 2010 03:00

T24 - Sanatçı Nilüfer'in hayatının bilinmeyen yönleriyle kaleme alan kitabı üzerine Ezgi Başaran'ın gerçekleştirdiği söyleşide Nilüfer, "babasının ölümünü ve 3 kardeşi olduğunu" aynı gün öğrendiğini dile getiriyor. Babasının ölümünün hayatını nasıl etkilediğini anlatan Nilüfer, aşk hayatıyla ilgili olarak da en çalkantılı ilişkisini Gökberk Ergenekon'la yaşadığını belirtiyor. Nilüfer birgün kızı Ayşe Nazlı'nın biyoloji ailesini aramasından endişe edip etmediği sorusuna da, "Kızım birgün biyolojik annesini ararsa kırılmam" yanıtını veriyor.


Hürriyet gazetesinden Ezgi Başaran'ın kaleme aldığı ve Nilüfer'le gerçekleştirdiği "Babamın öldüğünü de üç kardeşim olduğunu da aynı gün öğrendim" (2 Mayıs 2010) başlıklı söyleşi şöyle:



Babamın öldüğünü de üç kardeşim olduğunu da aynı gün öğrendim



Nilüfer’i 17 yaşından beri tanıyorsunuz değil mi? Hayır, Türkiye’nin en güzel sesli, duru ve tatlı kadınlarından biri olarak, onu sadece biliyorsunuz. Ama gerçekten tanımıyorsunuz. Çünkü anlatmazdı. Evet belki eski eşlerinin, iki-üç sevgilisinin adını biliyorsunuz, kızı Ayşe Nazlı’dan haberdarsınız. Ama hayatının birgün babasının yazıhanesinde karşılaştığı gerçeklerle nasıl değiştiğini, annesine niye hep kızdığını ama asla bırakamadığını, aşık olduğunda nasıl bir kadın olduğunu bilmiyorsunuz. Bunları bilmeden Nilüfer’i bilemezsiniz. 6 Mayıs’ta arkadaşı ve basın danışmanı Bircan Silan’la birlikte yazdığı kitapta ve bu röportajda belki de ilk kez herşeyi açık açık anlattı.


Kitabı okuyunca açıkça ortaya çıkıyor: Herşey babayla başlıyor, babayla bitiyor.


- Bunu ben de düşündüm. Çok güvendiğim ve benzemek istediğim bir babam vardı benim. Bütün davranışlarına, elinin kolunun hareketine hayrandım. Annem değil, babam olmak isterdim ben. Annem neşeli şen şakrak bir kadındı, babam ağır, havalı ve az konuşan bir adam. Çocuklara sorulan o eziyet soruya, “Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?”, tereddütsüz cevap verdim hep: Babamı!


Annenizin sürekli sizi kontrol altında tutmaya çalışması, aşırı evhamı mı sizi bezdirdi?


- Hayır, asıl problem o değil, onu birazdan çözeceksin. Herşeyime karışması, sırtıma daima tülbent yerleştirmeye çalışması çok sinirime dokunurdu tabii ama bunu şimdi anlayışla karşılayabiliyorum. Çünkü ben maraz bir çocuktum, çok sık hastalanırdım ve babam her seferinde anneme kızardı.


Peki babanız niye İtalya’ya gidip geliyordu sık sık?


- Sinema makineleri ve perdelerinin ithalatını yapıyordu. Her gittiğinde de bana mektuplar yazardı. Hepsini saklıyorum. Aslında ben şanslı bir çocuktum biliyor musun? Ta ki babamı kaybedene kadar...


Yıllarca içki içti, sonunda karaciğeri iflas etti ve uzun bir hastane döneminden sonra gitti. Ama siz bunu biraz geç öğrendiniz değil mi?


- 11 yaşındaydım, babam uzun süredir hastanedeydi. Ne zaman gelecek sorularıma “Yakında” cevabını alıyordum. Birgün annem elimden tuttu, hadi babanın yazıhanesine gidiyoruz dedi. Avukatlar, bir muhasebeci, tanımadığım iki adam ve bir kadın duruyorlardı. O anda orada bulunuşumuzun babamın vasiyetinin okunması olduğunu anladım. Babam ölmüş ve ben bunu o anda öğreniyorum! Kimse bana birşey söylemiyor! Kapıdan çıktığımız an merdivenlerde anneme avazım çıktığı kadar “Bana niye söylemedin?” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Gerisi yok.


O gün o yazıhanede aslında siz başka şoke edici bir gerçekle daha karşılaştınız değil mi?


- Tabii... İki ağabeyim ve bir ablam olduğunu öğrendim. Biri babamın ilk evliliğinden, ikisi ikinci evliliğinden. Annem bana bunları da söylememiş.


Gelip kendilerini tanıttılar mı size, şefkatli mi mesafeli miydiler?


- Yanıma bile gelmediler. Büyük olan ağabeyim Orhan’ın babama muazzam benzediğini hatırlıyorum. Sanki babam kalkmış da gelmiş gibiydi. Şimdi ne oldu bilmiyorum. Ablam Gülsevin’in sadece Kanada’da yaşadığını duydum, hayatımda hiç konuşmadım, yüzünü bile hatırlamıyorum. Tevfik olan ağabeyim ise geçen yıl ölmüş. Bir gün gazetede ölüm ilanını gördüm. O kadar işte.


'Hayatım babamın cenazesini kafamda canlandırmakla geçti'


Bütün bunlar içinde en çok canınızı acıtan neydi?


- Babama veda edememiş olmak. Onu en son gördüğümde bir hastane yatağındaydı. Daha fazla orada durmak istemediğimden “Anne hadi gidip Beyoğlu’nda beğendiğim kırmızı pabucu alalım” gibi saçma birşey deyiverdim. Annem “Aa kızım dur olur mu şimdi, babana geldik” dedikçe, babam “Hadi Lütfiye gidin o pabucu alın” diye karşılık veriyordu. Babamla en son buluşmam düşünebiliyor musun?


Hesabınızı kapatamadınız...


- Aynen. Ne cenazesine gidebildim, ne ona hoşçakal diyebildim. Hayatım cenazesini kafamda canlandırmakla geçti. Annem hatayı burada yaptı.


Sonra bu hatanın acısını annenizden çıkardınız mı?


- Çıkarmışımdır. Hayatımdaki hiç birşeyi ona anlatmayarak, paylaşmayarak, onu dışarıda tutarak...


Kitaptan annenizin hayatını size adamasından da çok rahatsız olduğunuz sonucunu çıkardım. Neden?


- Bir kere bunu hep kafama kaktığı için. Özellikle gençlik dönemimde ben senin için neler yaptım, nelerden feragat ettim diye lafa başladı mı çıldırırdım.


Siz de anladığım kadarıyla onun ikinci kez evlenmesine izin vermemişsiniz...


- Kıyameti kopardım evlenemezsin diye. Bir daha o konu aramızda açılmadı. Annemin yerinde olsaydım küçük bir kızın lafına göre hayatımı yönlendirmezdim. Bak işte anlıyor musun, ben annemin hayatında nasıl bir odak noktasıydım.


Bu yüzden de siz kendinizi ona karşı hep sorumlu hissettiniz değil mi?


- Tabii, sevgisinin esiri oluyorsun bir yerden sonra.


'Sorumluluğumu yerine getirdim ama anneme kendimi hiç açmadım'


Annenizin Alzheimer olmasıyla barışmanız ne kadar sürdü?


- 10 yıl oluyor ve artık hiçbirimizi tanımıyor. Benim alışmamdan daha zor olan annemin rehabilite edilmesiydi. Hastalığın ilk evresinde hırçınlaşmıştı. Lape’de sonra bir süre bakımevinde kaldı. Ama hep “Götürün beni evime” diye bağırıyordu. Bir anda karar verdim ve yanıma aldım.


Zor oluyor mu hergün size tanımayan annenizle karşılaşmak?


- Geçtim onları artık ben. Şimdi tek dileğim; yemeğini yesin, yürüyebilsin başka sağlık sorunu çıkmasın yeter.


Onunla hesabınızı kapatabildiniz mi peki?


- Sayılır. Hayırlı evlat olmak benim için çok önemli. Herşeyiyle ilgilendim. Bütün bunları yaptım ama hiç bir zaman da çok yakın olamadık. Ona içimi açamadım. “Ben sana şu yüzden kırıldım ama yine de hep çok sevdim” demedim. Şimdi olsa derdim ama artık çok geç tabii.


'Aşkın yanında bahar huzur veriyor Latif'
 

Evlilik sizin için ne ifade ediyor?


- Şu anda gereksiz geliyor. Ama gençken öyle düşünmüyordum ki iki kez evlendim. Şanslıydım, Yeşil(Giresunlu) de, Çetin (Akcan) de çok iyi insanlardı ama yürütemedik.


Peki Rıza Silahlıpoda size sitem etti mi hiç?


- Niye? Nişanı telefonda bozduğum için mi? Çok fena tabii ama 20 yaşındaydım. Şimdi olsa yapar mıyım, hele bana yapılsa gidip o adamın kafasını kırarım. Gençlik işte...


Psikanalize de gitmişsiniz bir süre... İlişkilerinizle ilgili ne sonuç çıktı?


- Bir kere şunu fark ettim; babam kısa yaşamış olsa da beni çok şımarttı. Bütün sevgililerimde o sevgiyi ve şımartılmayı aradım, bulamayınca da huysuzlaştım.


Kitaptan anladığım kadarıyla en çalkantılı ilişkiyi Gökberk Ergenekon’la yaşamışsınız, doğru mu?


- En uzun ilişkimdi bir kere. Çok kıskançtı, çocuk gibi küserdi.


Latif Demirci hayatınızın hangi dönemine denk geldi?


- Bugüne kadar karşıma çıkan adamlardan çok başka. Bana müthiş bir hareket özgürlüğü sağlamasını çok seviyorum. Diğer ilişkilerimde işim icabı görüşmem, buluşmam gereken insanlar, stüdyoda geçirdiğim saatler bile bir tatsızlık konusu oluyorken, Latif’te bunu yaşamıyorum. Bana aşkın yanında huzur veriyor Latif.


'Kızım birgün biyolojik annesini ararsa kırılmam'


Ayşe Nazlı’nın Reha Muhtar’a baba demesi konusunda verdiğiniz karardan memnun musunuz?


- Teklif Reha’dan gelmişti ve ona “bunu devam ettirebileceksen yap” dedim. Yaptı. Her Pazar buluşuyorlar, Ayşe Nazlı kardeşlerini de çok seviyor.


Ayşe Nazlı’nın birgün biyolojik ailesini aramasından endişe ediyor musunuz?


- Merak ediyor zaten, bunları konuştuk. Biz herşeyi açıkça konuşuyoruz. Birgün ciddi ciddi arayışa girebilir ve inan buna kırılmam. Anne olarak kendime ve aramızdaki bağın kuvvetine çok güveniyorum.


Peki bulabilir mi?


- Sanmıyorum.


'Onno Tunç Sezen'le aramda hiç mesele olmadı'


İş konusunda hiç kimsenin hakkını yediniz mi bugüne kadar?


- Hayır, rahatlıkla hayır.


Peki size haksızlık yapan tek kişi Kayahan mıydı?


- Evet ama tutup bunu başlığa çıkarma. Hayatımın kitabının başlığı Kayahan olmasın rica ederim, çünkü değil. Şu anda da hiçbir iletişimimiz yok. Artık öfkeli de değilim. Yıllarca birlikte çalıştık ve aslında çok da iyi arkadaştık. Tatlı ve zeki bir yanı da vardı. Kitapta arkadaşlığımızın evrimlerini çok açıkça anlattım zaten.


Onno Tunç Sezen Aksu’yla aranızda mesele oldu mu?


- Bildiğim kadarıyla olmadı. Çünkü aynı dönemde çalışmadık.


Yok ben üç aylık flörtünüzü kastetmiştim?


- Hayır bunu da sözkonusu yapmadık. Üstüste binen birşey değildi ki.


'Bu kadar açık konuşmaya her şeyi anlatmaya hazır mıydım?'


Siz kendinizle ilgili hep üstü kapalı birşeyler söyler geçiştirirsiniz. Böyle bir kitap hazırlamanız şaşırttı o yüzden...


- Ben yıllarca direndim buna aslında. Hem bir sürü yayınevi hem de Bircan kitap yapalım diye tutturuyordu. Böyle bir kitap yapıyorsan mümkün olduğu kadar açıkça anlatacaksın. Bunu yapabileceğime inanmıyordum. Hayatımın parçası olan ya da olmuş herkesten bahsedilmesi gerekecekti. Peki onlar kırılır mıydı? Üzülür müydü? Böyle endişelerim vardı.


Nasıl ikna oldunuz peki?


- Bilmiyorum, kıvama geldim herhalde. Ama böyle zor olacağını tahmin etmiştim. Çünkü ben geçmişiyle yaşayan, anılarından güç alan bir insan olmadım hiç. Fakat çok ilginç, konuştukça su gibi aktı.


Kitaptan başka neler öğrenebilirim


* Nilüfer’in balık pişirme konusunda üstat olduğunu...
* Reha Muhtar’ın hem Nilüfer’in annesinin hastalığı hem de Ayşe Nazlı’nın eve ilk geldiği dönemler ona çok destek olduğunu...
* Gökberk Ergenekon’la her kavga ettiklerinde Nilüfer’in parmağındaki yüzüğü bahçeye fırlattığını, birkaç saat sonra barışınca ikisinin de çimenlerin arasında yüzük avına çıktığını...
* Kayahan’ın evinde para sayma makinesi olduğunu...
* Nilüfer’in Onno Tunç ve Kayahan’ın egoları arasında yıllarca çok yorulduğunu...