Yaşam

Babama veda

Hürriyet gazetesi yazarı Melis Alphan, geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren babasını köşesine taşıdı.

14 Eylül 2010 03:00



Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar”ında Bazarov’un dediği gibi “Ölüm eski bir şey ama herkes için yenidir.

Babam öldü benim.
Biliyorum, bunu yaşayan ne ilk ne de son kişiyim.
Ama bana öyle gibi geliyor.
Sanki kimsenin babası ölmemiş, ölmezmiş, bir tek benimki bu dünyadan göçüp gitmiş gibi...
Tanıdığım, en az benim kadar tezcanlı tek insandı.
Gidişi de öyle oldu.
Neredeyse sinyalsiz.
Aniden. Hızla.
Beni alıştırmadan, ihtimali aklıma getirmeden, uzaklarda olduğumdan ona doymama fırsat vermeden.
Ağzından son bir kez “Güzel kızım”ı duyamadan.

*    *    *

Yoğun bakımdayken, camdan bakan bize gücünün kalan son kırıntısıyla el sallayışı gitmiyor gözümün önünden.
Ben bakamadım fazla, onu o halde görmeyi yüreğim kaldırmadı.
Sonra annem zorladı da içeri, yanına girdim.
Bağırdı mı yeri göğü inleten babamı bir gün öyle düşkün, öyle güçsüz, öyle savunmasız göreceğimi söyleseler inanmazdım, “git işine” derdim.
Birkaç dakika konuştu. Söyledikleri arasından tek seçebildiğim “Sağ olursam” sözcükleri oldu.
Günlerdir kafamı kurcalıyor...
Acaba “Sağ olursam”ın ardından ne dedi?
Sağ olursa ne yapacaktı, ne diyecekti, nasıl yaşayacaktı...
Boşlukları doldurmak bana kalıyor.
Ama neye yarar ki?
Sağ olamadı.
Gitti.

*    *    *

İnsanın ölmeden önce hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer derler ya...
Benim günlerdir gözlerimin önünden babamla hatıralarım geçip duruyor.
Beni kucağında oturtmaları, papatya tarlasında omuzlarında taşıyışı, sokak kapısından girdiğinde “Babam” diye ona sarılışım...
Çocukluğumda her pazar baş başa gittiğimiz aynı lokantadaki öğle yemekleri... Mantarlı tavuk...
Moralim bozuk olduğunda, yüz yüze ya da telefonun diğer ucunda “Kızım senin arkanda baban var” diye beni rahatlatışı...
“Ben sana sonuna kadar güveniyorum” diyerek bana güven aşılaması ve insanlara güvenmemi sağlayışı...
16 yaşında dünyaya ve hayata isyan ettiğim günlerde beni karşısına oturtup yüzünde belli belirsiz bir endişe ifadesiyle “Kızım çok idealistsin” diyerek beni gerçeklerle tanıştırışı...
17 yaşımdan itibaren havaalanlarında otomatik kapı açılır açılmaz yüzünde kocaman bir gülümsemeyle beni karşılayışı...
Saman alevi gibi parlayıp sönmeleri... Bağırdıktan iki dakika sonra “Melikom” demeleri...

*    *    *

Hiç şüphem yok, babam beni bu hayatta en çok seven adamdı.
Ne beni o kadar seven bir adam daha çıkar. Ne de ben bir adamı onu sevdiğim kadar severim...
Tanıdığım en iyi kalpli insandı.
Farkında olmadan kendi çemberime dahil ettiğim insanlarda öncelikle iyi bir yürek aradım. Aynen onunki gibi.
Yüreğini sevmediklerimi derhal hayatımdan çıkardım. Eksikliklerini de hiç hissetmedim. Bunu babamdan öğrendim.
Alışırsın, diyorlar.
Alışmam, alışamam.
Kanadı kırılmış kuş gibiyim, bir daha hiç uçamayacak...
Kuyruğu kesilmiş kedi gibiyim, dengeyi kaybettiğinden dört ayak üstüne düşemeyecek...
Hayatta hep bir anlam aradım.
Şimdi iyiden iyiye anlamsızlaştı.
Ne diyeyim?
Dilerim son sürat gittiğin yerde bir anlam vardır.
Sahipsiz kaldım babam.


Melis Alphan'ın Hürriyet gazetesinin ek yayını Kelebek'te bugün (14 Eylül 2010) yayımlanan yazısı...