20 Nisan 2013 11:15
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile dış borç rakamlarını değerlendirirken, bilançosu izin vermeyen şirketlerin bile büyük dış borçlar aldığını gördüklerini, bunların kendi paralarını kredi olarak getirdikleri sonucuna vardıkları için ‘Varlık Barışı’nı yeniden gündeme getirmeyi kararlaştırdıklarını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, açıkladığı Varlık Barışı’nın, özel sektörün dış borcundaki hızlı artışı düşürmek için düşünüldüğünü söyledi. Başbakan ve Maliye Bakanı ile dış borç rakamlarını değerlendirirken, bilançosu izin vermeyen şirketlerin bile büyük dış borçlar aldığını gördüklerini, bunların kendi paralarını kredi olarak getirdikleri sonucuna vardıkları için ‘Varlık Barışı’nı yeniden gündeme getirmeyi kararlaştırdıklarını söyledi.
Türkiye’deki yatırım ortamını anlatmak için New York, Atlanta ve Washington olmak üzere üç günde üç ABD şehrini ziyaret eden Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, burada yaptığı yeni ‘Varlık Barışı’ açıklaması ile gündem yaratmıştı. Ziyaretin son gününde bir değerlendirme yapan Babacan, bu kez ‘Varlık Barışı’nın nereden kaynaklandığını da açıklamış oldu.
Hürriyet gazetesi yazarı Erdal Sağlam’ın aktardığı habere göre, şu anda ‘Varlık Barışı’nın detayları üzerinde çalışıldığını belirten Babacan şöyle konuştu:
“Buna Sayın Başbakan, Maliye Bakanı ve ben karar verdik. Dış borcumuz fazla görünüyor. Böyle olunca bir kere daha ‘Varlık Barışı’ yapmanın iyi olacağı değerlendirmesinde bulunduk. Şirketlerimiz off-shore’dan kredi kullanıyorlardı. Bunun sebebi vergiydi, bunları düzenledik. Böylece Türk bankalarının off-shore’lardan kredi kullanmalarına gerek kalmadı. Çünkü bu durum kırılganlık alanı olarak oluşuyordu. Öte yandan vatandaşların yurtdışında ciddi miktarda birikimleri, servetleri var. Buna rağmen Türk şirketleri yurtdışında borçlu görünüyor. Halbuki biz biliyoruz ki bu aslında kendi parası. Kendi parasını bir şekilde kredi olarak kullanıyor. Vergi yönetmek için ya da başka sebeplerle.
Hatta şirketler dışarıdan o kadar ciddi kredi çekiyorlar ki şirketin bilançosuna bakıyorsunuz, böyle bir krediye nasıl kullanıyor, kim, nasıl veriyor anlamak mümkün değil. Ama özüne indiğinizde demek ki kendi varlığı var ki bunu teminat olarak gösteriyor. Ondan da kredi kullanıyor. Bu nedenle durup dururken borçluluğunuz çok görünüyor. Aslında özel sektörün dış borcu daha az. Bunlar çok ufak tefek işler değil. Yapmaya değer işler. İşte ‘Varlık Barışı’, Türkiye’nin dış borçluluğunu azaltacak.”
Babacan bu şirketlerin ölçekleri konusundaki soruya ise “Tabii ki büyük ölçekli” yanıtını verdi. Türkiye’deki güven ortamı güçlenirken, şirketlerin kendi paralarını tuttukları ülkelerde gerek bankacılık sistemi gerekse genel güven ortamı bozulmaya devam ettikçe bu birikimlerin Türkiye’ye doğru yönlenmeye başlayacağını düşündüklerini belirten Babacan, “Çünkü Türkiye’de istikrar güçleniyor. Bu ülkelerde işler çok da iyi gitmiyor. Dolayısı ile biz bu kapıları dönem dönem açarak insanlara sebep veriyoruz. Hadi gel diyoruz” diye konuştu. Babacan, “negatif faiz ortamında bu paralar Türkiye’ye niye gelsin” yönündeki soruya ise “Faiz değil, yatırım için gelir. Borsa İstanbul’umuz var, onun için gelir” dedi.
Karasal genişlemeleri yakından izlediklerini kaydeden Ali Babacan, faiz koridorunun bu dönemler için önemli olduğunu, alt ve üst bantların likiditenin ölçüsüz olduğu dönemlerde hızlı girip, hızlı çıkacak finansmanın önünde en önemli yavaşlatıcı faktör olduğunu kaydetti. Soru üzerine faiz koridoru yerine ‘klasik faiz politikası’na geri dönüşün olmayacağını kaydeden Babacan, “Çünkü klasik bir dönemde değiliz. Olağanüstü bir dönemde yaşadığımız için para politikalarının da sıradışı olması gerekiyor” dedi. Türkiye’de güven ortamı ve makul getiri olduğu müddetçe finansman girişi olacağını, bunu hep söylediğini ifade eden Babacan, makul getirinin de para politikalarıyla ilgili olduğunu söyledi. Kurdaki istikrarın dış borcu artırdığını, istikrar nedeniyle sanki dalgalı kur yokmuş gibi davranıldığını hatırlattığımızda ise Babacan, “Kur garantisi yok diyoruz. Kötü dönem geliyor anlamında söylemiyoruz ama hala serbest kur rejimi uyguluyoruz. Hızlı giriş çıkış olamadığı için kur da etkilenmiyor” yanıtını verdi.
Başbakan Yardımcısı Babacan’a, Merkez Bankası’nın son faiz indirimi de soruldu. Bu indirime sadece “hayırlı olsun” demekle yetinen Babacan, Merkez Bankası’nın birçok veriye bakarak kendi kararını verdiğini söyledi. Babacan, G-20 içindeki bizim gibi gelişmekte olan ülkelere baktığımızda Türkiye’deki faizlerin düşük olduğunu, örneğin Brezilya, Hindistan gibi ülkelerde faizin daha yüksek olduğunu kaydetti. Babacan, şu anda negatif faiz olduğunu hatırlatıp, “negatif faiz için belli bir oran aklınızda var mı?” diye sorduğumuzda ise yıl sonu itibariyle enflasyon tahmininin yüzde 5.3 olduğunu, Merkez Bankası’nın faizinin ise kısa vadeli olduğu yanıtını verdi. İleriye dönük faiz beklentisi ile enflasyon mukayeselerinin aynı vadede olması gerektiğini, bu nedenle Hazine’nin faizine bakmanın daha doğru olacağını kaydeden Babacan, Hazine’nin 2 yıl vadeli gösterge kağıtlarında faizin yüzde 5.5-5.6 civarında olduğunu söyledi. Dolayısıyla Hazine’nin borçlanmasındaki reel faizin yüzde 0.3-0.4 gibi bir şey olduğunu ama enflasyon gerçekleştiğinde ne çıkacağını şimdiden söylemenin zor olduğunu kaydetti. Bu nedenle Merkez Bankası’nın faizi ile ileriye dönük hesap yapmanın kendisine pek doğru gelmediğini, vade uyumsuzluğuna dikkat etmek gerektiğini kaydeden Başbakan Yardımcısı, enflasyon hareketlenecek kanaati oluşursa Hazine faizinin yükselebileceğini söyledi.
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı nedeniyle aldıkları kararlar hakkında fazla bir şey söylemediğini kaydeden Babacan, bu kararlarda iç tüketimin dengelenmesinin önemine dikkat çekerek, diğer yandan üretim, yatırım ve ihracat için kredi maliyetlerinin düşük olması gerektiğini söyledi. Büyümenin ihracattan kaynaklandığı takdirde sorun olmadığını ama bankadan kredi çekip iç tüketimin artmaması, cari açığın büyümemesi için de dengeli bir oran gerektiğini söyledi. Babacan, bir soru üzerine, kredi faizleri konusunda BDDK ve Merkez Bankası’nın çalıştığını söyledi. Bunun için ilk yarı sonuçlarının mı bekleneceği sorulduğunda ise “Bunun olması için ilk yarının bitmesini beklemeyiz. Daha yakın olabilir. İlk yarıdan önce burada bir adım atabiliriz. G-20 toplantıları da önemli. Genel beklentileri anlayalım ondan sonra dönünce hızlı bir şekilde kararları alırız” dedi.
Türkiye’nin IMF’ye söz verdiği 5 milyar doların kullandırılmasında herhangi bir zaman aralığının konuşulmadığını belirten Babacan, “Daha önce IMF ‘400-500 milyar dolara daha ihtiyacımız olur’ dedi. Bizim katkımız da o dönemde olacak ve peyderpey ödeyeceğiz. Bu para birden istenmeyecek. Örneğin ihtiyacın ilk 100 milyar dolarlık kısmında biz 1 milyar dolar vereceğiz. Kademe kademe olacak. Teknik detayları Merkez Bankası ile IMF görüşüyor. Bitti diyemem ama sona yaklaşılıyor” dedi.
Özel sektör heyeti ayrılırken Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, G-20 toplantıları için Washington’da kaldı. G-20 toplantıları konusunda bilgi veren Babacan, Türkiye’nin konumunu de değerlendirerek şunları söyledi:
“Biz Aralık 2014’te dönem başkanı olacağız. Bu yıl kasım ya da aralıkta Troyka olacak. Burada önceki dönem başkan olan Rusya ile şimdiki başkan olan Avustralya ve gelecek yıl başkan olacak Türkiye bulunacak. Yani bu yıl troykaya gireceğiz, önümüzdeki yıl başkan olacağız. 2016 yılı başkanlığı için ise Çin ve Japonya aday. G-20 bizim için çok önemli. Çünkü G-20 sonuç bildirgesi Dünya Bankası ve IMF sonuç bildirgesine direkt giriyor. Zirvelerde sayın başbakan, bakanlar kurulunda ilgili bakan oluyor. Bu konuda sorumlu olan Hazine Müsteşarlığı. Hazine Müsteşarlığı da bana bağlı olduğu için ben katılıyorum”
IMF’nin dünya ekonomik görünüm raporunu yayınladığını belirten Babacan, “Büyüme bu yıl dünya için düşük olacak. Nedeni gelişmiş ekonomilerin yapısal sorunlarının bir türlü çözüm yoluna girmemesi. Şöyle ki; şu anda AB’de önemli kararlar alındı. Mali birlik anlaşmasını imzaladılar. 6’lı pakette mutabaka vardılar. Fakat her ikisinin uygulanmasında sıkıntılar var. Bir bankacılık birliği adımları atılıyor. BoJ, AB merkez bankalarından destek isteyecek. Bu G-20’nin de gündeminde. Avrupa Merkez Bankası’nın likidite operasyonu var. Draghi’den sonra ne olursa olsun euronun savunulması ve gerekiyorsa para basılması kararlaştırıldı. Karşılıksız para basıldı. İtalya’da hala seçim sonrası kurulmuş bir hükümet yok. İspanya’nın reform momentumu önemli ölçüde zayıfladı. Japonya, yeni Merkez Bankası başkanı atadı. Yeni başkan enflasyon hedefini değiştirdi. Merkez Bankası bilançosunun 2 yılda 2 katına çıkartılacağını açıkladı. Çoğu bu durumu riskli yaklaşım olarak algıladı. Çünkü enflasyon artabilir, faizleri artırabilir. Faiz bir puan artsa Japonya’nın bütçe açığı 2.5 puan artar. Japonya bu nedenle kısır döngüne girebilir endişesi var.
Dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de 2013 bütçesi ile ilgili anlaşma sağlanabilmiş değil. Borçlanma tavanının ne olacağı belli değil. Brezilya’nın büyümesi kontrolsüz olarak durdu. Hindistan’ın bütçe açığı çok fazla, büyümesi ile ilgili ciddi sorunlar var. Çünkü büyümeye kalksa elektrik kesintileri yaşıyor. Keza petrol 100 doların altına inerse Rusya olumsuz etkilenecek. IMF’ye göre ayrıca Çin 2 yılda yüzde 8 ile çift haneli rakamlardan az büyüyecek. Bütün bunlar küresel ekonomiyi olumsuz etkiliyor ve bu nedenle ekonomik büyüme de olumsuz yönde revize ediliyor” dedi.
© Tüm hakları saklıdır.