T24 - Sanatçı Kıraç ve eşi Ayşe Şule Bilgiç, Bakırköy'de bir tiyatro satın alarak hayallerini gerçekleştirdiklerini söylediler. Zaman gazetesinden Rahime Sezgin'in sorularını yanıtladı. Kıraç, "Kızınız Elif Iraz, hayatınızda neleri değiştirdi?" sorusuna, "Kızım doğar doğmaz anneme gittim ve özür diledim. Çok merhametsiz bir insan değilim, ama sonuçta her çocuk biraz vicdansızlık yapıyor. Evlat sevgisini ancak evladınız olduğu zaman anlıyorsunuz. Evlat duygusu çok başka bir şeymiş" dedi.
Zaman gazetesinde Rahime Sezgin'in "Hayatın anlamını anne-baba olunca daha iyi anladık" başlığıyla (6 Mart 2010) yayımlanan yazısı şöyle:
'Hayal Dünyası-Büyülü Sahne' ismini verdikleri tiyatrolarında ilk perde çocuklar için açıldı. Bilgiç, kızı Elif Iraz'ın 'Pulsar Sahnede' adlı oyunu izlemekten keyif aldığını söylüyor. Dizi müziklerinin vazgeçilmez ismi Kıraç, oyunda ilk kez çocuklar için müzik yapmış.
Kıraç Bey çok yorgunsunuz. Neyin yorgunluğu bu?
Kıraç: Yeni diziler, yeni projeler var. İşkolik değiliz ama hayatımız böyle bizim. Hem Ayşe hem de ben birçok işle meşgulüz. Bu sıra her şey üst üste geldi ve bazen de böyle yoruluyoruz. Son yoğunluğumuz da "Hayal Dünyası-Büyülü Sahne" ile ilgili. Çok güzel, muhteşem bir salon aldık. Binayı çok modern döşedik ama eski ruhunu da koruduk.
Hayal Dünyası perdelerini ilk hangi oyunla açıyor?
Ayşe: Öncelikle çocuklar için açtık, çocuklar çok değerli benim için. Daha önce televizyon için hazırladığımız Pulsar'ı, pedagogların da desteğiyle çocuk oyunu haline getirdik. Oyunumuzun adı "Pulsar Sahnede". Bir çocuk müzikali. Türkiye'de bir örneği daha yok, ekip olarak daha önce denenmemiş şeyleri yapmayı, yeni şeyler keşfetmeyi seviyoruz. Başrolünde bir köpek oynuyor. Oyun, geçen hafta izleyici ile buluştu. Pulsar, çocuklar tarafından çok sevilen bir kahraman. Oyunun müziklerini Kıraç Bey yaptı. İlk kez çocuklar için bir müzikal hazırladı.
Kıraç: Yerli bir yapım olarak Pulsar, hiç mütevazı bir oyun değil.
Çocuklar için müzik yapmak mı zor yetişkinlere yapmak mı?
Kıraç: Belki klişedir ama hep söylenir, 'sanatçılar çocuk ruhludur, erkekler hep çocuktur' diye, kendimi hep öyle görmüşümdür. Çocukların çok gerçekçi olduğuna inanıyorum. Çocuklarla iyi diyalog kurduğumda yetişkinlere göre çok daha tatmin oluyorum. Müzik yaparken zaten çocuğum, o saflıkta müzik yapıyorum. Çocuklara müzik yapmak benim için hiç zor değil. Yetişkinlerde aslında sıkıntı var, bilen bilmeyen herkes bir şeyler söylüyor.
'Çocuk ruhluyum' diyorsunuz, ama biraz agresif görünüyorsunuz.
Kıraç: Ekranlara öyle yansıyan bir yönüm var. Mikrofon uzatıldığı zaman ciddiye alıyorum. Ciddi şeyler konuşuyoruz ve dünyamızda da her zaman güzel şeyler olmadığı için, kötü şeylerden bahsettiğimizde kaşlar çatılıyor. Yoksa sürekli kaşları çatık yaşayan bir insan değilim. Kimsenin söylemediği gerçekleri ben söylüyorum, bu yüzden de agresif gibi algılanıyorum ama aslında öyle değilim. Buna Ayşe Hanım daha doğru cevap verir.
Ayşe: Kıraç, bütün soruları samimi algılıyor ve samimi cevap veriyor. Politik olmayı beceremiyor ve bu bir tercih, buna saygı duyuyorum. Önceden ben de eleştirirdim, neden eleştirirken isim veriyorsun, diye. Ama aslında o, orada politik olamıyor, Kıraç'ın beyni gerçekten böyle çalışıyor. Mesela para mefhumu da yoktur Kıraç'ın. Ne kazandığını bilmez, cebinde ne kadar parası var bilmez, ne kaybettiğini de bilmez.
Anlaşılan evde hesaplar sizde?
Ayşe: O konuda Kıraç'ın kardeşine yaslanmış durumdayız. Ben de çok iyi değilim, Kıraç'tan iki level yukarıda olabilirim. Bizim para ile genişleyen, büyüyen bir çevremiz yok. Paramız arttıkça yanımızda çalışan insanların sayısı artıyor. Bu, bize sorumluluk yüklüyor, mutluluk veriyor. Yaptığın işe saygı duyuyorsun.
Hayal Dünyası'nın projeleri kimin hayallerinden çıkıyor?
Ayşe: Şirketin sloganı "Her şey hayal etmekle başlar". İkimiz de çok hayalperestiz. Akşam yemeği yerken de hayata geçirelim, geçirmeyelim sürekli bir şeylerden bahsederiz. Çok iyi paslaşıyoruz. Bizim yaşadığımız birçok özel şeyin yanında bir yandan da çok iyi arkadaşlığımız var. Güzel beyin fırtınası yapıyoruz.
Sanki Kıraç Bey daha çok iç sesi ile konuşan, siz de hiç susmadan yüksek sesle bir şeyler anlatan biri gibi duruyorsunuz.
Ayşe: İsabetsiz bir tespit değil. Gerçi benim de zaman zaman içime kapandığım oluyor. Üç ikizler burcuyuz evde, yanardöneriz.
Kızınız Elif Iraz, hayatınızda neleri değiştirdi?
Ayşe: Motosiklet, hamileliğim döneminde hayatımdan çıktı. Bebek küçükken de teknik olarak binmem mümkün değildi. Fakat motoru tamamen hayatımdan çıkarmayı düşünmüyorum. Ama sordukları zaman 'Kızını bindirir misin?' diye, 'hayır' diyorum. Hayatımdaki en büyük değişikliklerden ve çelişkilerden biridir.
Anneniz motor kullanmanıza gönül rahatlığıyla izin vermiş miydi?
Ayşe: İlk bindiğimde çok kızdı, kıyametler koptu, konuşmadı benimle. Geceleri sabahlara kadar uyumadı.
Gittikçe annenize mi benziyorsunuz?
Ayşe: Anne olunca anneleri daha iyi anlıyoruz. Sürekli söyledikleri "Anne olunca anlarsın." cümlesi çocuğu olmayanlar için çok klişe laf. Çocuğun yokken bunlar büyüklerin söylediği, taciz ettiği sözler gibi geliyor, ama anne olunca o sözler güm güm beyninize çakmaya başlıyor. 'Ne kadar manalıymış.' diyorsunuz. Anne-baba olunca tüyleriniz diken diken oluyor.
Annenize haksızlık ettiğinizi mi düşünüyorsunuz?
Ayşe: Kesinlikle, ama o vicdan azabından da şöyle kurtuluyorum: 'Bu doğal bir dönüşüm.'
Kıraç: Kızım doğar doğmaz anneme gittim ve özür diledim. Çok merhametsiz bir insan değilim, ama sonuçta her çocuk biraz vicdansızlık yapıyor. Evlat sevgisini ancak evladınız olduğu zaman anlıyorsunuz. Evlat duygusu çok başka bir şeymiş. O annelik-babalık duygusu olmasa çocuğunuza bakamazsınız. Yeri geldiği zaman bayağı külfetli bir şey, ömrünüzün sonuna kadar sürüyor. Hayat, çocukla anlam kazanıyor.
Ayşe: Kıraç, Elif doğmadan önce "Çok küçükken ben elleyemem çocukları, alınmazsın değil mi?" diyordu. Ben de 'Ben idare ederim.' diyordum. Ama Kıraç yanımdaydı doğumda ve ilk kucağına alan oydu.
Kıraç: Tamamen manasızmış o korkular. (Gülüşmeler)
Elif doğduğu an hissettiğim kudret ve güç çok kuvvetliydi. O an o kadar güçlendim ki ABD ordusuyla tek başıma savaşabilirim gibi geldi. Çünkü orada gerçekten mucizevî bir şey var. Bunu anlamayan insan için 'Bir bebek daha doğdu.' oluyor.
Kıraç Bey bebeği tutmaktan korkarken 'Siz tek başıma bile doğururum.' diyordunuz. Korkuları olan biri değilsiniz galiba.
Ayşe: Her insan gibi hayata karşı benim de korkularım oluyor, ama çocukluğumdan beri bir kabulleniş var bende. Ortam buysa, Allah'ın sunduğu şartlar buysa başımıza gelecek çoğu şey de bellidir zaten. Bu demek değil ki her şeyi bırak. Ama daha sakin ve huşu içinde karşılıyorum her şeyi. Korkularımı da. Daha teslimiyetçiyim.
Günümüzde aileler çocuk odaklı. Aileyi Elif Iraz mı yönetiyor?
Kıraç: Bu anlayışa karşıyım. Son dönemde çocuk yetiştirme biçimlerinden bana gerçekten gına geldi. Töre denilince cinayet, gelenek denilince de kötü hocalar geliyor akla, böyle şeylerden geriliyorum. Oysa binlerce yıl insanlar o törelerle, o kurallarla bir yerlere geldiler. Geleneksel kurallar her zaman gelişmeli, yıkılmalı ve yerine yenisi gelmelidir. Annemiz-babamız bizi onlarla büyüttü, hiç de psikopat olmadık. Otur dediler oturduk, annemizin gözünün içine baktık. Ters bakınca elmayı yemedik. Bunlar normal kurallar. Şimdiki çocuklar son derece saygısız, seviyesiz. Ama neymiş, şimdiki çocuklar çok zekiymiş, bu zırva. Sadece cüretliler. Lütfen cüretle zekayı birbiri ile karıştırmayalım, zeka başka bir şey. Ama maalesef bizim gibi düşünen insanların sayısı çok az.
Ayşe: Hatta bizi yetiştiren annelerimizin ve babalarımızın bile kafalarında bu anlayış değişti. Şu özgürlük çok yanlış girdi hayatımıza. Önceden sanki çocuk evin içinde ezilen, hakları yok sayılan varlıktı. Herkes çocuklarının gözünün içine bakar oldu. Ben çocukken kimse benim gözümün içine bakmadı, ben annemin gözüne bakardım, hiç de problemli büyümedik Allah'a şükür. Özgüvenli, hayatı doğru algılayabilen insanlar olduğumuzu düşünüyorum.
Yeniden yoğun bir tempo... Bir dizi de var artık. Elif'e kim bakıyor?
Ayşe: Evim stüdyoya yakın olduğu için, çok uzağında kalmamaya çalışıyorum. 8 aya kadar hiç yanımdan ayırmadım. İlk üç ay sevmek isteyenlere bile vermedim, o benim diye (gülüşmeler). 4 aylık dönemde annenin bebeğin yanında olması gerektiğine inanıyorum. Bu, benim gözlemim ve bütün arkadaşlarıma da bunu öneriyorum.
Gönülçelen'de Berrin karakteri size nasıl geldi?
Ayşe: Tomris Hanım'ın büyük bir baskısı oldu. Ben diziyi Kıraç dolayısı ile takip ediyordum. Berrin karakterini bir türlü bulamamışlar, çekimler başlamış ve onunla ilgili sahneleri en sona bırakmışlar. Tomris Hanım gecenin bir vakti aradı, "Ayşe mutlaka sen oynamalısın." dedi ve ikna etti beni.
Niye aklına siz geldiniz, gerçek hayatta Berrin'lik mi var yoksa?
Ayşe: Berrin'lik yok ama gözlemlerimiz çok.
Kıraç: Etraf Berrin'lerle dolu. (Gülüşmeler)
Gerçekte sesiniz çok güzel, kocanız size kaset yapmıyor mu?
Kıraç: Yok.
Ayşe: Ama Berrin'e bir şarkı yaptı. (Gülüşmeler)
***
'Kıraç müzik yaparsa dizi tutar.' diye dedikodu var
Dizi müziği yaptığınız zaman 'Yine iyi iş yaptım.' diyor musunuz?
Kıraç: Tabii sahneyi çok yükseltmişsem böyle diyorum. Ne kadar sahne yükseltirseniz o kadar başarılı olabiliyorsunuz. Bazı sahnelerde bayağı duygulanıyorum. O zaman ruhum kabarıyor.
Her dizi yapan, ilk size mi geliyor?
Kıraç: 'Müziklerini Kıraç yaparsa bu dizi tutar.' diye bir dedikodu var. (Gülüşmeler)
Ayşe: BKM mutfakta bunun esprisini yapmışlar. Gençlerden biri dizi yapıyor, 'Müziklerini de Kıraç'a yaptıralım.' diyorlardı. (Gülüşmeler)
***
Kıraç evde iyi bir oyuncu
Uzun süredir tiyatro yapmıyorsunuz. Genç yaşta bir tiyatronuz oldu, sahneye çıkmayacak mısınız?
Ayşe: O konuda projelerimiz var, ama tek başıma çıkmak gibi bir niyetim yok.
Eşinizle bir dizide oynadınız. Tiyatroda da beraber mi olacaksınız, oyunculuğuna inandınız mı?
Ayşe: Hiç fena değil oyunculuğu. Oyunculuğa başladığım zaman biri bana 'Kamera oyunculuğunun yüzde 80'i beklemeyi bilmektir.' demişti. Kıraç'ın o konuda problemi olur. Katlanabilse başarabilir, ama ona göre değil beklemek.
Kıraç: Çok sıkıcı ama.
Ayşe: Hiç ona göre değil, bakın nasıl yüzünü buruşturuyor. Ama onun çok güzel tiplemeleri var. Evde iyi bir oyuncu. (Gülüşmeler)