Kültür-Sanat

"Ayla" Oscar'a aday oldu: O heykelcik buraya gelecek

"Ayla", bir astsubayın Kore Savaşı'nda küçük bir kıza sahip çıkmasını konu ediniyor

27 Ağustos 2017 10:54

Yönetmen koltuğuna Can Ulkay'ın oturduğu "Ayla" filmi Kültür ve Turizm Bakanlığı ile sinema alanındaki meslek örgütleri temsilcilerinden oluşan 17 kişilik kurul tarafından Türkiye’nin Oscar adayı filmi olarak seçildi. Filmin yapımcısı Mustafa Uslu, "O heykelcik buraya gelecek" dedi. 

1950 Kore Savaşı’na giden Astsubay Süleyman Dilbirliği’nin küçük bir Koreli kıza sahip çıktığını, savaşın ardından ayrılmak zorunda kalan baba-kızın 60 yıl sonra buluştuğu gerçek bir hikâyeyi konu alan film, 80-110 film arasında yarışacak. Bu filmlerin sayısı 20 Şubat’ta 9’a inecek. 9 film, Akademi’nin 8 bine yakın üyesinin hepsi tarafından izlenecek ve ardından Oscar’a aday olan 5 film belirlenecek. “Ayla” önce bu 9 film arasına, sonra da finalde yarışacak 5 film arasına girmeye çalışacak.

"Ayla"nın yönetmeni Can Ulka ve baş rol oyuncusu İsmail Hacıoğlu Hürriyet gazetesinden Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtladı. Röportaj şöyle:

* İsmail senden başlayalım. Tebrik ederim Türkiye’nin Oscar adayı “Ayla” oldu. Nasıl hissediyorsun?

- İsmail Hacıoğlu: Çok heyecanlıyız. Keyif alarak ve inanarak çalıştık. Böyle de bir haber gelince üzerine, mutluluğumuz taçlandı. Çok iyi hissediyorum.

* Çekimler çok uzun sürmedi mi?

- İsmail Hacıoğlu: Aslında sürmedi. Türkiye standartlarına baktığınız zaman 6.5 ay biraz fazla gibi duruyor. Ama dünya standartlarına bu iş böyle yapılıyor.

- Can Ulkay: Çekimlere 24 Kasım’da başladık. Filmi bitirdiğimizde mart ayının sonlarıydı. Ama arada durduk. Ekstralar da çıktı. Sponsorlar için bir şeyler daha çektik. Kore köyünü filan çektik. 87 gün çekim yaptık. Evet, Türkiye standartları için uzun bir süre. Ama kış ayında olduğumuz için hava şartları da etkiledi çekim süresini.

- İsmail Hacıoğlu: Çok kalabalık bir oyuncu trafiğimiz vardı. Onların takviminin uygun olup olmaması da etkiledi süreyi. Zaten işe baktığınızda da aynı şeyi düşüneceksiniz, daha kısa sürede çekilse olmazdı. İzleyince anlayacaksınız.

* İsmail, senaryoyu okuduğunda ilk ne düşündün?

- İsmail Hacıoğlu: Etkilenmemek imkansız böyle bir hikaye karşısında. “Gerçekten olmuş mu bunlar?” diye soruyorsunuz ilk olarak. Senarist Yiğit Güralp çok güzel yakalamış bu damarı ve çok güzel bir hikaye örgüsüyle kurgulamış. Mustafa Uslu da aynı hikayeye yükselmiş, senaryo ararken buluştular. Ondan sonra böyle bir yolculuk başladı. Bakalım, inşallah devamı gelir.

* Süleyman Amca ile tanıştın mı?

- İsmail Hacıoğlu: Tanıştık. Birçok kez konuştuk. Fotoğraflar eşliğinde mesai yaptık. 

- Can Ulkay: Süleyman Amca Kore’ye yanında fotoğraf makinesiyle gitmiş. Çektiği 300-400 fotoğraf var. Hepsini gösterdi bize. Küçük fotoğraflar hepsi. Onları yeniden bastırdık. Sonra da hepsinin hikayesini teker teker Süleyman Amca’ya anlattırdık. Anlattıkça hatırladı. İsimler geldi aklına. Bu film, sadece küçük bir çocuk ve bir adamın hikayesi üzerinden gidemezdi. Süleyman Amca bize 15 karakter anlattı. Bunların içinde Ali ve Pepe gibi isimler var. Mesela Pepe kekemeymiş ve Süleyman Amca onun söylediklerini hiç anlamazmış. Onu filme kattık. Ali de yine filmde olacak. Tüm o gerçek kişilerin hikayelerini filmde göreceksiniz. 

* Filmde orijinal fotoğrafları kullandınız mı?

- Can Ulkay: Jenerikte kullandık. Beraber kartopu oynadıkları bir fotoğraf var, onu da filme koyduk.

- İsmail Hacıoğlu: Bu film, Süleyman Amca’nın hayalinin canlanması aslında bir anlamda.

- Can Ulkay: Hikaye ve detaylar yüzde yüz doğru. Fakat onların senaryoda birleştirilmesi önemliydi. Marilyn Monroe de gelmiş mesela, biz onu uygun bir yere denk getirdik. Böyle birleştirmeler yaptık filmde.

- İsmail Hacıoğlu: Süleyman Amca’nın fotoğraflara bakarken verdiği esleri hayatım boyunca unutamayacağım. Dalıp dalıp gitmeleri çok acayipti.

* İsmail, Koreli bir kız çocuğuyla; Kim Seol ile oynadın. Bir çocukla oynamak nasıldı?

- İsmail Hacıoğlu: Bizim en büyük şansımız o kızdı. O oynamasa yanmıştık!

- Can Ulkay: “Bisiklet Hırsızları”, “Hayat Güzeldir” gibi meşhur filmler çocuklar üzerinedir. Fakat çocukların kapasitesi bellidir. Özellikle “Hayat Güzeldir”de yönetmen Roberto Benigni tek başına şov yapmış. Oradaki tatlı çocuğun bile kapasitesi bellidir. 100 filmde bunu bulma yüzdesi yüzde 20’dir. Bizim filmde hikaye kızın ve Süleyman’ın hikayesi ama biz bunu büyük oyuncularla çevirip çok güzel pişiririz dedik. Sonra kız oynamaya bir başladı, onu her yerde kullanmaya karar verdik.

- İsmail Hacıoğlu: Kız hepimizden iyiydi.

- Can Ulkay: İddia ediyorum; dünyada tektir. Nedeni de filmin içinde yüzde 40 oranında sahnesinin olması. Başka çocuk oyuncu bulamazsınız.

- İsmail Hacıoğlu: Oynatabilmek de büyük başarı. Can Abi bunu söylemez ama onun da bunda büyük payı var.

* Can, daha önce çocuklarla çalıştın mı?

- Can Ulkay: Reklamlarda çok çalıştım. Bebeklerle de çalıştım. Bu kız çok profesyoneldi. Sete “Ben bu filmde çalışan bir işçi, oyuncuyum” düşüncesiyle geldi. 
 

Bu savaş değil bir sevgi filmi


* Kim Seol, Kore’de çok tanınan bir çocuk oyuncuymuş, değil mi?

- Can Ulkay: Çok küçük yaşta bir dizide oynamış. İyi bir oyuncu olacağı belli. Biz 40 çocukla görüştük, sonra sayıyı 6’ya indirdik. Hepsinden video istedik. Fena değillerdi. Sonra 6’dan 3’e indirdik. Deneme çekiminde çocukları ağlatmak istemedik ama kız “Ben ağlarım” dedi. Bir ağladı deneme çekiminde, her şeyi bıraktık ve tamamdır dedik.

- İsmail Hacıoğlu: Ben o kadar kolay ağlayamıyorum. Sette şaştık kaldık. İnanamadık.

* Az önce Benigni’den örnek verdin. Onun filmleri tadında mı oldu “Ayla”?

- Can Ulkay: Evet. Oscar süreciyle birlikte film çok konuşulmaya başladı. Bunun savaş filmi olarak algılanmasını istemiyoruz. Biz bir çocukla ona kol kanat germiş bir ebeveynin hikayesini çektik. Bu bir sevgi filmi. Savaş filmin her yerinde var ama tat versin diye. Birkaç çatışma sahnesi çektik. Filmin yüzde 90’ı sevgi, kardeşlik, yardım etmek üzerine. Kırmızı, Mavi, Beyaz film üçlemesi vardır. Biz de acaba birtakım teaser’larda arkadaşlık, sevgi, ayrılık diye bir üçleme mi yapsak diye düşünüyoruz. Çünkü filmin özünde bu var. Bu hikaye dünyanın herhangi yerinde başka iki ulus arasında da olabilir. Filmden ay yıldızı ve kızın çekik gözlerini çıkarırsan, bu hikaye dünyanın herhangi bir yerinde geçebilir. Uluslararası bir sevgi ve iyilik filmi olduğuna dikkat çekmek istiyorum. İnsanlar savaş filmi diye düşünüyor ama seyredince öyle olmadığını anlayacaklar.Dünya sinemasında yapılabilecek en iyi dengeyi yaptık. 

- İsmail Hacıoğlu: Aslında dünyaya örnek bir insanlık hikayesi. 1950’de Kore’ye ilk koşanlar Türkler olmuş.

* Anladığım kadarıyla filmi izlerken gözyaşı dökeceğiz...

- İsmail Hacıoğlu: Sömürmeden yaptık.

- Can Ulkay: Mesela savaşı başta verdik. Kızı bulduktan sonra savaş arka plana düştü. Odak noktası kız ve askerler oldu. İçine komedi unsurları soktuk. Ne kadar güldürürseniz, sonunda ağlatması o kadar güzel olur. Buna inanıyorum. Bu film sadece dram değil. Hatta filmin 70 dakikasına kadar Süleyman Astsubay ve Ayla’nın ayrılacağını aklımızdan bile geçirmiyoruz.

* Ayrılık da var ama...

- İsmail Hacıoğlu: Evet. Gerçeğinde de öyle. Süleyman Astsubay’ın kızı kaçırmaya çalışma hikayesi var. Ama yakalanıyor. “Bir gün geleceğim ve bir daha ayrılmayacağız” diyor ve 50 sene sonra buluşuyorlar. Şaka gibi yani.

"Amerika'nın yaptığı milliyetçiliğin 10'da 1'ini yapmadık"

* Bu hikaye hepimizin tüylerini diken diken ediyor. Çünkü Kore bizim için çok anlamlı. Film Oscar aday adayı oldu. Peki filmin duygusu Amerikalılara bizdeki gibi geçecek mi?

- İsmail Hacıoğlu: Biz buna çok dikkat ettik, “Kendimizi acaba fazladan kolluyor muyuz?” diye. İnsanlar o hataya düşmediğimizi görecek. Biz gerçek neyse, ona yakın durmaya çalıştık. Kamera, insanlığa yakın taraftan bakıyor. Film, içinde insanlık barındıran herkesi etkileyecektir.

- Can Ulkay: Yıl 1950’ler... II. Dünya Savaşı... Dünya ikiye bölünmüş; komünizm ve diğer taraf... Kore’ye öyle bir zamanda gelinmiş zaten. Filmin tamamında Amerika, Çin, Kore, Türkiye var. Eğer günün birinde film analiz edilirse, tamamıyla savaş, komünizm gibi unsurların olduğunu görürsünüz. Ama bunların hepsi konu itibarıyla aksesuvar olarak var. Filmde Amerikalılar olmak zorunda. Çünkü orada Amerikalılar varmış. Hepsi filmde bir araç oldu. Baskı olmadı. Milliyetçilikle ilgili özel bir şey yapmadık. 

Amerikalı bir general “Buraya Türkler geldiler, biz onları bu hizmete aldık, fakat savaş öyle bir duruma geldi ki Türkler yüzünden savaşın rengi değişti. Her şey bittikten sonra kimse Amerika’yı ya da başka ülkeyi konuşmayacak, sadece Türkleri konuşacak” demiş. Resmi belgelere girmiş bu konuşma, filmde de var. Bunun gerçek olduğunu bilmeyenler, Türkleri pohpohladığımızı düşünecek. Ama Amerikan belgelerinde var.

- İsmail Hacıoğlu: Milliyetçiliğin en kralını Amerika yapıyor. Biz 10’da 1’ini yapmadık filmde.

- Can Ulkay: Filmde kimseyi suçlamıyoruz. 

* Mustafa Uslu başından beri “Bu film Oscar alacak” deyip duruyor. Hatta rüyasında da görmüş...

- Can Ulkay: Mustafa’ya en başında “Bir sevgi filmi çekelim. Sana Oscar’ı belki aldırtamam ama bu filmi Oscar’a kadar götüreceğime söz veriyorum. Bu film böyle yapılırsa işe yarar, öbür türlü çok zor” dedim.

“İstersen hikayeyi değiştirelim” teklifinde de bulundum. Sonra Mustafa ve bütün oyuncularla birlikte “Bu film bir sevgi filmi olacak” fikrinde karar kıldık. Biliyorsunuz “La La Land” de sevgi filmi. İnsanlar artık pozitif filmler görmek istiyor.

"Süleyman amca ile tanıştıktan sonra zorlandım"

* Ali’yi kim oynuyor filmde? 

- Can Ulkay: Ali Atay oynuyor. 

* Murat Yıldırım hangi rolde?

- Can Ulkay: Mesut Üstteğmen’i canlandırıyor. 

* İsmail sen Çetin Tekindor’un gençliğini mi oynadın?

- İsmail Hacıoğlu: Evet. Filmde Çetin Abi’nin gençliğini canlandırdım. 

* Ayla’nın yaşlanmış halini kim oynuyor?

-Can Ulkay: Kyung-jin. O da bir oyuncu Kore’de. Eric Roberts var, biliyorsunuz Julia Roberts’ın abisi. Cade Carradine var. O da şansa şu anda yeni parlıyor. Dizisi başladı Amerika’da. Amerika’da zordur o işler. Bizim filme de iyi oldu.

* Peki “Maymunlar Cehennemi”nde görev alan kimdi?

- Can Ulkay: Jean-Paul Seresin. Görüntü yönetmenimiz. Şöyle bir aile düşünün; baba “Maymunlar Cehennemi”ni çekiyor, amca “Transformers”ı çekiyor, oğul da “Ayla”yı çekiyor. 

* İsmail, en duygulandığın ve en zorlandığın sahne hangileriydi?

- İsmail Hacıoğlu: Şimdi söylersem sürprizi bozar. Benim için gerçekten zor bir süreç oldu. Çok ağırdı Süleyman’ın başından geçenler. Bazen sabah sete geliyordum, insanlar gülerek selam verdiğinde “Niye bana küfrediyorsunuz” der gibi bakıyordum. Gerçekten çok ağırdı.


* Bir de tanıştın Süleyman Amca’yla... 

- İsmail Hacıoğlu: Evet. O da biraz zorladı beni gerçekten.

"Bu filmi kızımın şansı olarak görüyorum"

* Peki gerçek hayatta baba olmanın, bu filmde sana bir katkısı oldu mu?

- İsmail Hacıoğlu: Valla ben kızımın şansı olarak gördüm hep. Bana çok yardımcı oldu o anlamda. Kızla o bağı kurmam kolaylaştı. 

* Belki Oscar’ı da getirir size... 

- İsmail Hacıoğlu: İnşallah. Neden olmasın? Bizden çıktı artık. Yolu açık olsun.

- Can Ulkay: Dilerim film ileride oyunculuk, hikaye, müzik ve duygu olarak analiz edilir. Filmin doğallığının ve gerçekçiliğinin uluslararası platformda karşılığını bulacağını düşünüyorum.

Ocak ayında filmin setinde 92 yaşındaki Süleyman Amca ve 70 yaşındaki Koreli Kim Eunja’yla buluşmuştum. “Ona nasıl ikinci ailem derim, o benim babam” diyen Kim’in her dakika Süleyman Amca’nın yanında olmasından çok etkilenmiştim. Filmde küçük Ayla’yı Kore’nin popüler oyuncularından 5.5 yaşındaki Kim Seol canlandırıyor.

Süleyman Dilbirliği’nin gençliğini İsmail Hacıoğlu canlandırıyor. Yaşlılık dönemindeki eşi rolünde ise Meral Çetinkaya var. Üçlü sette bir arada...

Bugün 92 yaşında olan Kore gazisi Süleyman Dilbirliği’ni filmde Çetin Tekindor canlandırıyor.

Savaş sırasında Kore’ye giden Marilyn Monroe de “Ayla”da yer alıyor. Bunun için Amerika’dan Marilyn Monroe’nun benzeri bir oyuncu getirildi. Can Ulkay ve İsmail Hacıoğlu, sette onunla böyle poz verdi.

"OSCAR içn bir ekip çalışıyor"

* Oscar ihtimali ne peki? 

- İsmail Hacıoğlu: Tabii filmin önce ilk 9’a kalması gerekiyor.

- Can Ulkay: Sonra da ilk 5’e... 

- İsmail Hacıoğlu: Allah tamamına erdirsin diyelim, ne diyelim.

- Can Ulkay: Elif Dağdeviren’e de söyledim; Oscar için iyi olmak, çok iyi olmak yetmiyor. Şimdi biz çok iyi olanı yaptık. Bundan sonraki süreç ise bambaşka. Bizim bileceğimiz, anlayacağımız süreçler değil bunlar. 

Biz Mustafa’yla kendi stratejimizi belirledik. Oscar’a gitmenin en önemli şartı, Amerika’da filmin çok gösterilmesi. Ve izleyenlerin bir ses olarak dönmesi lazım. Bunun için bir strateji belirledik. 

- İsmail Hacıoğlu: Ciddi bir ekip çalışıyor bunun için de

- Can Ulkay: 11-12 Eylül’de Toronto’da olacağız. İki kere gösterilecek film ve bütün basın mensupları, sinema çevreleri orada toplanacak. Filmden bahsedilecek. Peşinden Asya Film Festivali’ne katılacağız. Zaten davetliydik ona. 

Los Angeles’ta düzenlenen çok prestijli bir festival bu. Bize “Açılış filmi olur musunuz?” diye teklif getirdiler. Oscar yoktu daha. Orada açılış filmi olması demek, bu filmin seyredilmeye değer olduğu anlamına geliyor. Açılış filmi, şimdi Oscar’a aday film olarak lanse edilecek. İnsanlar “Açılış filmi bir Türk filmiymiş” demek yerine “Açılış filmi Türkiye’nin Oscar adayıymış” diyecek. 

Ayrıca Hollywood Türk Filmleri Haftası’na da gidecek. Ocak ayına kadar Amerika’da dolaşacak bu film. Belli yerlerde de dolaşması lazım. Busan Film Festivali çok önemli mesela. Oraya da gidecek. 

* Dediğin doğru, iyi olmak yetmiyor. Kulis çalışmasını, lobisini de iyi yapmak gerekiyor. Bunu Elif mi yapacak? Daha önce “Kelebeğin Rüyası”nda da yapmaya çalıştılar...

- Can Ulkay: O tarz bir şey değil bizim yapacağımız. Biz, festivaller gibi yerlerde basını ve prodüktörleri buluşturma fikrini oluşturduk. Özel kokteyller ayrı bir şey. Ama önemli olan o insanları sinemaya getirmek. Variety dergisiyle iki günlük röportajımız var Toronto’da. Panel düzenleniyor. 
Bu filmin Oscar’a kadar gideceği yolculukta, Amerika’da çok stratejik olarak yani satranç gibi döndürülmesi lazım.

* Siz ciddi ciddi Oscar’a hazırlanmışsınız. Ya Türkiye’den aday gösterilmeseydiniz ne olacaktı? Hatta Mustafa da “Ben Oscar’dan korkmuyorum, onu zaten alacağız, ben Türkiye’de aday gösterilmemekten korkuyorum” demişti... 

- Can Ulkay: Biz olursa diye, Toronto’da her şeyimizi ayırttık. Aday gösterilmeseydik paramızı yakacaktık. Ama şöyle bir şey vardı, Oscar aday adayı olarak seçilmeseydi biz bu filmi yine Asian Pacific Festivali’ne götürecektik. 

Şimdi 2-3 aylık süreçte bir ekip Amerika’da olacak bunun için. Dolayısıyla bu iş kendi kendini de geliştiriyor. Geliştirdiği için de ister istemez o yoldan gitmek zorundasın. 

* Ben en son bıraktığımda 14 milyondu filmin bütçesi. 20’yi buldu mu? 

- İsmail Hacıoğlu: Mustafa Abi 17-18 milyonda telefon açtı en son. Onu hatırlıyorum. 

- Can Ulkay: Ben başta konuşmayı yaptım. “Bak bu film böyle olursa güzel olur” dedim. Prodüktörün işe gönlünü koyması çok önemli. Çatışmamız olmadan şu ana kadar geldik. Benim için şans. Her istediğimizi yaptılar.

- İsmail Hacıoğlu: Bizim de her istediğimizi yapan bir ekip vardı. Her anlamda rahat ettik. Beraber bir maraton koştuk, hiçbirimizin böyle bir tecrübesi yoktu. 

- Can Ulkay: Bunu inkar edemem. Bu şartlar bana verilmeseydi ben bir yere kadar yapabilirdim...