Aydın Engin*
Anlaşıldı. Cumhuriyet’i susturmak isteyenlere, 11 arkadaşımızı ne kadar süreceği bilinmeyen bir tutukluluk kararı ile Silivri rezidansında ikamete mecbur kılmak yetmiyor.
Cumluriyet Vakfı’nı ele geçirmek isteyenler Erdoğan’la balayı yaşayan bir siyasal çizginin gazetesinde at koşturuyorlar.
Yanılmıyorsam New York Times gazetesine konuşan bir zat, “Biz CumhuriyetVakfı’nı kapatmak istemiyoruz, onu asli sahiplerine kavuşturmak istiyoruz” buyuruyor. O “Biz” dediğinde “Erdoğan ve tayfası” anlıyoruz ve o da zaten bunu reddetmiyor.
Aynı zat birkaç gün önce bir TV’nin tartışma programında iddiayla ilan etti:
- Cumhuriyet’te maaşları FETÖ ödüyor. Tartışmacılardan Orhan Bursalı “Bu iddianızı kanıtlayan bir belge gösterin” deyince aynı pişkinlikle cevapladı:
- Akın Atalay’a sor.
Ay sonu geldiğinde maaşları, telifleri, baskı, kâğıt giderlerini, vergileri, sigortayı, bina kirasını denkleştirmek için yorgunluktan sürmenaj sınırında yaşayan, bu yaşında saçları ağarmış, olmayan paralarla “olmazı olur” kılmaya çabalayan Akın Atalay’a sormalıymışız...
Hani Silivri’ye tıktıkları ve ailesi ve avukatları dışında kimselerle görüşemeyen, yalıtılmışlıkla kuşatılmış Akın Atalay arkadaşıma...
Yani salla sallayabildiğince, vur vurabildiğince...
Çekinme yalan söyle, nasıl olsa bir inanan çıkar...
Sakın “Yok canım bu kadarına inanan çıkmaz” filan demeyin.
Çıkar. Çıkıyor.
Ya okuduğunu anlamaktan aciz olduğundan ya “Benden farklı düşünüyorsun;öyleyse geber” diyenler safında yer tuttuğundan “Cumhuriyet’te maaşları FETÖ ödüyor” yalanına inanacak kadar sorgulama yetisini kiraya vermiş birisi e-mektup yolladı. Sıcağı sıcağına size aktarıyorum:
“Fırıldak TKP’li Aydın, maaşlarınızı FETÖ’nün ödediği ortaya çıktı. Gazeteyezammı bu rezilliğinizi örtmek için mi yaptınız?”
***
Cumhuriyet’e, Cumhuriyet’te yazanlara, Cumhuriyet’in değerlerine saldıranlar kervanından bir örnek daha vereyim mi?
Adam adını soyadını e-mektubunun altına duraksamadan koymuş. 19 Ocak günü yayımlanan, Hrant Dink kardeşime, Necmettin Büyükkaya “kirvem”e, Mişel arkadaşıma seslenen Tırmık’ı okumuş. Virgülüne dokunmadan size aktaracağım e-mektubu yollamış.
Buyrun:
“Sn. Engin merhaba..
Düşüncenize katılmam olası değil. Bugünkü mektubunuzdaki anlattığınız arkadaşlarınız
2- Necmettin Büyükkaya. Siz ona “Kirvem” dermişiniz. Sn. A. Arifin dizelerinde“Yakışıklı, iyi suvari ” diye anlatılan Kürtlerden!
3-Mişel. İzmirli yahudi! arkadaşın. Mektubu zaten sn.H. Dink’e, Ermeni vatandaşımız.
Özet; Kürt - Yahudi (bildiğim kadarıyla yahudilik bir DİN) ve Ermeni arkadaşlarınız.
Siz Faşist MHP’lilerden, Faşist ırkçı Kürtlerden daha IRKÇI ve AYRILIKÇISINIZ daha Faşistsiniz.
Sağlıklar diliyorum”
Hem bana “Sayın” deyip, mektubun sonunda “sağlıklar dileyip” hem de sövüp sayan bu zavallıya budala mı demeli yok meczup mu?
Bilemiyorum...
Bildiğim, saldırıların sonu gelmiyor; dozu arttıkça artıyor.
Galiba topuna birden, Ahmed Arif’ten bir dizeyi ödünç alıp tek cümleyle cevap vermek yeterli:
Vurun ulan vurun, “Biz” kolay ölmeyiz!..
* Bu yazı Cumhuriyet'te yayınlanmıştır