Cumhuriyet yazarı Aydın Engin, AKP'nin anayasa teklifinin halkoylamasına sunulması ihtimaliyle ilgili olarak "Bizi ancak 'fısıltıyla' yürütebilecek bir referandum oylamasına razı etmek isteyen 'kravatlı mollalar demokrasisi' ne verilecek okkalı bir cevabımız olsa gerek. Alanlarda, salonlarda, sokaklarda, caddelerde verilecek bir cevap; ancak bedel ödemeyi göze alarak verilebilecek bir cevap" dedi.
Aydın Engin'in "Fısıltıyla ‘Hayır’ denmez" başlığıyla yayımlanan (5 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Nisanda anayasa referandumu var(mış). Ben bilmem, cumhurumun başkanı ve onun sözcüleri, (affedersiniz) gazetecileri bilir. Onlar söyledi. “Değişiklik teklifini hayırlısı ile birkaç hafta içinde Meclis’ten geçiririz. İlkbaharda da referanduma götürürüz. Milletimiz ne derse o olur” buyurdular.
Takvimleri işliyor. Önümüzdeki pazartesi değişiklik teklifi Meclis gündeminde olacak. AKP milletvekillerini iki tur boyunca “Kalk yerinden oy kabinine git, gizli oyunu zarfa koy, gel sandığın başına, gizli oyunu içine at. Git yerine otur. Haydi bir tur daha. Kalk yerinden, oy kabinine git, gizli oyunu zarfa koy, gel sandığın başına, gizli oyunu içine at” gibi zorlu, zahmetli günler bekliyor.
(Bu arada yukarıdaki paragrafta geçen “gizli” sözcüğünü her okuduğunuzda hepinizin suratında hınzır bir gülümseme belirdiğini görmedim sanmayın.)
AKP milletvekillerinin ve onların stepnesi MHP’lilerin çoğunun bu sınavdan yüzlerinin akı(!) ile çıkacaklarına benim kuşkum yok. Sanırım sizin de yoktur.
Sonra sıra referanduma gelecek...
“Gelsin, bakalım” deyip geçmeyin, yüreğinizi soğutmayın. Büyük, çok büyük olasılıkla referanduma OHAL koşullarında gidilecek. Yani özgürlüklerin, mesela gösteri ve yürüyüş özgürlüğünün, mesela düşünce ve düşünceleri özgürce açıklama özgürlüğünün, mesela referandumda hangi oyun kullanılmasına ilişkin kişisel ya da örgütsel önerilerinizin mümkün olduğunca geniş kitlelere anlatılmasını sağlayacak miting, toplantı, basın açıklaması gibi özgürlüklerin sivil kılıfın içine saklanmış sıkıyönetim koşullarında kullanılacağı, yani kullanılamayacağı bir referandumdan söz ediyorum.
OHAL ile sıkıyönetimin farkı özgürlüklerimizin bir generalin iki dudağı arasına değil, bir kaymakamın, bir valinin, bir içişleri bakanının (düşünün Süleyman Soylu gibi bir İçişleri Bakanı’nın) iki dudağı arasına sıkışmış olmalarından ibaret...
Yaşı uygun olanlar 12 Eylül sonrası yapılan “Cunta Anayasası referandumu”nu hatırlasın; daha gençlere de anlatsın. O referandumda “Evet” demek, evet denmesi için propaganda yapmak alabildiğine, olabildiğine serbest, “Hayır” demek ise kelleyi koltuğa almak koşuluyla serbest(!) idi.
OHAL koşullarında da işte o kadar serbest olacak.
Hani “Hayvanat bahçesini gezmek serbesttir. Yalnız aslanların kafesi açıktır” diye bir uyarı tabelası dikilmiş gibi bir ülkede siyasal literatürde “oligarşi” olarak tanımlanan bir sisteme geçişi sağlayacak bir anayasa oylaması yaşayacağız.
(Ara not: Oligarşi terimini “Tek adam yönetimi” diye tanımlayanlar da var, “İktidarda bir avuç zorba” diye tanımlayanlar da...)
Eee, hal böyle, koşullar böyle diye boynumuzu büküp, kadere boyun eğip, “Ben başımı belaya sokmam. Zaten sadece kendi tek oyumdan sorumluyum” gibi ayıp bir mazeretin ardına mı saklanacağız?
Ey bu ülkenin demokratları, sosyal demokratları, solcuları, sosyalistleri, Marksistleri!..
Ey bu ülkenin yurttaş ve demokrasi bilinci ile donanmış Türkleri, Kürtleri, azınlıkları!..
Bizi ancak “fısıltıyla” yürütebilecek bir referandum oylamasına razı etmek isteyen “kravatlı mollalar demokrasisi”ne verilecek okkalı bir cevabımız olsa gerek. Alanlarda, salonlarda, sokaklarda, caddelerde verilecek bir cevap...
Ancak bedel ödemeyi göze alarak verilebilecek bir cevap...