Aydın Engin*
Nâzım Hikmet bize “Güzel günler göreceğiz çocuklar” diye seslenmişti. O “güzel” günler ne yazık ki yakın değil.
Ama “ilginç” günler, “rezil” günler, hatta “komik” günler yakın. “Sarraf Davası”nın jürili oturumlarının eli kulağında.
Daha şimdiden “kirli çamaşırlar sergisi”nin açılmak üzere olduğunu söyleyebiliriz.
Daha şimdiden ortalık toz duman. AKP medyası yangın yerine döndü. Birinin dediğini öteki yalanlıyor.
Biri Sarraf’ın marifetlerinin AKP’ye ve AKP’nin Reisi’ne bulaşmaması için bin dereden su taşımaya soyunuyor ama suyu kovayla değil kalburla taşımaya çabalayan bir mankafalık içinde.
Bir öteki, rezaletin ayyuka çıkacağını, kirli çamaşırların ortalığa serileceğini fark etmiş, anlamış “Aaaah, ah, itirafçı olacakları besbelli olan bu Rıza Sarraf’ı, bu Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’yı neden oralara saldık. MİT uyuyor muydu” diye feryat figan ağlamakta...
Sonunda savunmalarını “Bu bir hukuk davası değil, bir siyasi davadır” üstüne kurmakta karar vermişe benziyorlar. AKP’nin Reis’i de öyle, Reis’in yakın tayfası da öyle, medyası haydi haydi öyle...
Üstelik dedikleri doğru. Bu bir hukuk davası değil, bir siyasi dava. ABD devletinin tepeleri, siyasal iktidarı, gizli servisleri el ele vermişler, itaatinden kuşku duymaya başladıkları, kendi kanatları ile uçma umuduna kapılan Tayyip Erdoğan’ı dizginlemeye, yola getirmeye, başlangıçtaki çizgisine döndürmeye niyetliler.
Bu amaçla kanıtları, derlemiş toplamış, itirafçı olacak herifleri enselemiş ve ABD yargısının önüne koymuşlar.
Eh, bir savcının eli bu kadar kanıt ve itirafçı ile bu kadar güçlendiyse dava da açar; bu kanıt ve itirafları önünde bulan yargıç da duruşmayı başlatır ve sonunda hükmünü keser...
***
İyi hoş da bu davanın siyasi bir dava olması Rıza Sarraf’ın, öteki bankacının, Sarraf’tan rüşvet alanların, “gerekirse önüne yatacağını” ilan edenlerin, altın ihracatında vergiyi sıfırlayanların, İran’dan enerji alımından kaynaklanan borcu BM yaptırımlarını aşmak için hileli yollardan öderken arada bala deymiş parmaklarını iştahla yalayanların temiz olduğunu, suçsuz olduğunu göstermez ki...
Yani davanın siyasi olması aynı zamanda suçların, kirli çamaşırların, karanlık parasal ilişkilerin yok olduğu anlamına gelmez ki...
Panik de, canhıraş feryatlar da, bağırış çağırış da, öfke de, minareye kılıf arama çabaları da bundan...
Mesela AKP Reis’inin birkaç kez tekrarladığı bir cümleyi hatırlayın:
“...Benim vatandaşımı yargılayıp itirafçı olarak kullanmak isteyeceksin”...
ABD iktidarına yönelik bu yakınmada, hatta suçlamada bizi salak yerine koymak isteyen bir mantık oyunu yok mu?
İtiraf ne demektir?
Başkalarının bilmediği gerçeği, kendisinin ve varsa suç ortaklarının suçunu açıklamaktır.
Yani itirafçının söyledikleri yalan, yanlış değildir.
Rıza Sarraf’ın savcı ya da yargıç karşısında itirafçı olup bülbül kesilmesinde yalan yanlış değil, gün ışığına çıkan suçlar olacak... İtirafın ödülü de cezasının büyük ölçüde azalması, hatta belki de tümüyle silinmesi olacak.
Bu davada önemli olan Sarraf’ın itirafçı olması değil, itirafları olsa gerek.
Dedik a, kirli çamaşırlar sergisinin açılışına sayılı günler kaldı.
Dedik a, ilginç, rezil ve hatta komik günler yaşayacağız çocuklar...
* Bu makale, ilk olarak Cumhuriyet'te yayımlanmıştır