Gündem

Ayasofya için bütün yollar Cumhurbaşkanlığı'na çıkıyor

02 Temmuz 2020 12:19

Gökçer Tahincioğlu

Ayasofya’nın ibadete açılması tartışması, İstanbul’un fethi yıldönümünden bu yana yeniden alevlendi. Tartışmalar sürerken, dikkatler, ibadete açılmasının önündeki tek engelmiş gibi, Danıştay 10. Daire’de süren, Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesine yönelik 1934 tarihli kararın iptali istemiyle açılan davaya çekildi.

Ayasofya için bu davanın belirleyici olduğu yorumları yapıldı. Hukuken aslında bu davanın bir önemi yok.

Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesi, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararına dayanıyor. Doğal olarak bu Bakanlar Kurulu kararının yeni bir idari kararla kaldırılması mümkün. Bugünkü sistemde, Cumhurbaşkanlığı’ndan çıkacak kararname ile Ayasofya’nın ibadete açılmasının önünde hiçbir engel yok.

Buna rağmen, Danıştay’ın yapacağı yorumun belirleyici olacağına dair beklenti oluşturularak, olası bir kararın meşruiyetinin yargıya dayandırılması yolu seçildi.

Oysa Danıştay 10. Daire’nin davayı reddetmesi durumunda da kabul ederek 1934 tarihli kararı ortadan kaldırması durumunda da Ayasofya’nın mevcut statüsünün değiştirilmesi için yine bir idari karara ihtiyaç duyulacak.

"Fatih’in şahsi mülkü"

Danıştay’daki davanın duruşması bu tartışmalar ışığında bugün yapıldı. Danıştay, normalde, davaları duruşmalı olarak görüşmüyor. Ancak davacının talebi üzerine, tarafların beyanlarını sözlü olarak dinlemek üzere duruşma açabiliyor. Danıştay 10. Daire de bu yolu seçti.

Davayı 2016’da açan, Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneğinin Başkanı İsmail Kandemir, dernek avukatı Selami Karaman ve Cumhurbaşkanlığı avukatı duruşmada hazır bulundu. Daire Başkanı Yılmaz Akçil, ilk sözü derneğin avukatı Karaman’a verdi. Karaman, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, iptalini istedi.

Danıştay'ın, İstanbul'daki Kariye Camisi'ni müzeye dönüştüren 1945'teki Bakanlar Kurulu kararını iptal ettiğini hatırlatan Karaman, bu kararın Ayasofya için de emsal teşkil ettiğini vurguladı.

Karaman, Ebu Fetih Sultan Mehmet Vakfı'na ait olan Ayasofya Camisi'nin Fatih Sultan Mehmet'in şahsi mülkü olduğunu bildirdi.

Ayasofya Camisi'nin vakfedenin iradesi dışında kullanılamayacağına işaret eden Karaman, Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının yetki yönünden usule aykırı olduğunu savundu.

"İmza Atatürk’ün değil"

Söz konusu Bakanlar Kurulu kararındaki imzanın Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ait olmadığını düşündüklerini ifade eden Karaman, soyadı kanununun bu tarihten sonra çıktığını, farklı evraklarda farklı imzaların bulunduğu kaydetti.

Dernek Başkanı İsmail Kandemir ise Anayasa Mahkemesi'nin Atatürk'ün mirasına yönelik dokunulmazlık kararı verdiğini hatırlatarak, eşitlik ilkesi gereğince Fatih Sultan Mehmet'in mirası konusunda da bunun uygulanması gerektiğini dile getirdi. Kandemir, Ayasofya'nın müzeye dönüştürülmesinin mülkiyet hakkına aykırı olduğunu öne sürdü.

"Yargının takdiri"

Daha sonra söz verilen Cumhurbaşkanlığı avukatı ise "Mahkemenin takdirine sunuyorum" dedi. Daha önce aynı konuda açılan davada Başbakanlık taraf olarak bulunmuş, davanın reddini savunmuştu. Danıştay, bu davayı reddetmişti. Cumhurbaşkanlığı ise yargının takdirine bırakmak dışında görüş sunmamayı tercih etti.

Danıştay Savcısı: Cumhurbaşkanlığı’nın takdirinde

Danıştay Savcısı ise görüşünde, Bakanlar Kurulu kararının verildiği tarih itibarıyla hukuka uygun olduğunu belirterek, "Ayasofya hakkındaki karar geçmişte Bakanlar Kurulu tarafından alınmıştır. Ayasofya'yı açmak Bakanlar Kurulu'nun yani Cumhurbaşkanlığının takdirindedir, bu nedenle davanın reddi gerekir" ifadesine yer verdi.

Danıştay Savcısı ayrıca Bakanlar Kurulu kararındaki Atatürk imzasına ilişkin de değerlendirmede bulunarak, farklı yerlerde de aynı imzanın kullanıldığını söyledi.

15 gün içinde karar

Danıştay 10. Dairesi Başkanı Yılmaz Akçil, kararın daha sonra açıklanacağını belirterek, duruşmayı sonlandırdı. Daire, 15 gün içinde kararını açıklayacak.

Ancak Danıştay Savcısı’nın da işaret ettiği gibi karar hangi yönde olursa olsun, Ayasofya’nın statüsünün değiştirilmesi için Cumhurbaşkanlığı’nın bir idari karar alması gerekiyor. Davanın kabul edilerek 1934 tarihli kararın iptal edilmesi bile tek başına Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi anlamına gelmiyor.

Aynı dernek, 2005'te de dava açmış, 10 Daire, 2008’de davayı reddetmişti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Dairenin bu kararını onamıştı. Dernek, 2016'da tekrar Danıştay'a dava açmıştı.

Derneğin, Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı bireysel başvuru hakkında ise 2018'de karar verilmişti. Yüksek Mahkeme, Ayasofya'nın namaz kılınması için ibadete açılması yönündeki talebin reddedilmesi nedeniyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başuruyu, "incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez bulmuştu.

Bu tablo bile, ortada gerçekten bir sorun varsa, çözmesi gerekenin yargı olmadığını net biçimde gösteriyor.