Berliner Zeitung gazetesinde mülteci krizinde Avusturya'nın rolünün irdelendiği bir yorum yer alıyor:
“AB üyeleri arasında güneydoğu sınırında en fazla istikrara ihtiyaç duyan ülkelerin başında Avusturya geliyor. Avusturya'nın çıkarları da Balkanlar'da. Eğer Viyana, Birinci Dünya Savaşı öncesindeki gibi özerk bir ulus olarak stratejik davranabilseydi, o takdirde sınırlarını dışarıya kapatma macerasına hiçbir zaman atılmazdı. Ama Avusturya şimdilerde dağılan AB'nin küçük bir parçası olarak hareket ediyor. Durumun böyle olması, diğerlerinin kendilerini Avusturya'dan daha değerli görmelerini gerektirmez. Birliğin bu dar, taşra politikalarında başarısızlığa uğramasının sebebi bizzat kendisidir.”
Kölner Stadt-Anzeiger adlı gazete de yorumunda mülteci krizinde Avusturya ve AB'ni mercek altına alıyor:
“Viyana'nın mülteci akınını durdurma stratejisine şu sıralarda ‘Avusturya tarzı çözüm' adı veriliyor. Bu biraz yanıltıcı bir tanımlama. Çünkü burada B planı diye ortaya atılan şey, aslında olmayan bir plan! Her ülke sınırlarını mültecilere kapatıp kapatmayacağına ve eğer yapacaksa bunun nasıl olacağına kendisi karar verir. Ancak mülteci akınının durdurulabileceğine Avusturyalılar da ihtimal vermiyor. Öyle olsaydı ulusal sınırlarını gittikçe artan yoğunlukta tel örgüler ile güvence altına almazdı. Büyük olasılıkla Avusturya'nın B planı Avusturya'yı da içine alan bir facia ile son bulacak. Avrupa sadece ulus devletlere bölünmekle kalmayacak, daha da kötüsü bölünme vilayetler düzeyine kadar inecek.”
Münchner Merkur gazetesinin yorumuna geçiyoruz:
“Balkan ülkelerinin mülteci akınını durdurma konusunda Avusturya ile vardığı anlaşma Avrupa'nın sözünde durmadığını ve siyasi etik kurallarını çiğnediğini ortaya koyuyor. AB ülkeleri Yunanistan'dan 160 bin mülteciyi birlik ülkelerine paylaştırmak üzere kabul edeceğini teyit etmişti. Ama bu konuda hiçbir vaat yerine getirilmedi. Eğer Birlik ülkeleri refahlarını, özgürlüklerini borçlu oldukları ve tüm dünyanın saygısını kazanan o ruhtan bir zerreyi kurtarmak istiyorsa, o zaman sorunları çözmeyip başkalarının üzerine atma prensibinden vazgeçip, İspanya'dan Yunanistan'a kadar Birliğin dış sınırlarını kendi kontrolü altına almak zorundadır.”
Handelsblatt gazetesi ise yorumunda ekonomi ve mülteciler arasındaki ilişkiyi irdeliyor:
“Ekonomi sektöründe mültecilerin birlik ülkelerine ayak basmalarını ‘hoşgeldin kültürü' ile tanımlayan bakış açısı bir realite kültürüne dönüşmüştür. Ne var ki coşkunun yerini şu sıralar kısmen uyanma süreci almıştır. Mültecilerin iş piyasasına, çeşitli iş alanlarına dahil edilmesi süreci canla başla sürdürülüyor. Ama iş piyasasına uyum sürecinin bazı bilinmeyen yönleri de bulunmakta. İşveren ve mülteci tarafının beklentileri başta çok yüksekti, şimdi normal boyutlarda seyrediyor. Almanya'daki işletmeler mültecilerin ne ölçüde kalifiye eleman olup olmadıkları konusunda ya çok az bilgiye sahipler ya da bu konuda hiçbir bilgileri yok.”