Avusturya'nın genç başbakanı Sebastian Kurz bir Alman gazetesine verdiği mülakatta, Avusturya'da İslam'ın 1912 yılından bu yana var olduğunu ancak ülkesinde Siyasal İslam'a izin vermeyeceklerini söyledi.
İslam'ın Avusturya Devleti tarafından da resmen tanınan dinlerden biri olduğunu ve bunun aynı şekilde devam edeceğini söyleyen Kurz, "Ülkemde Siyasal İslam'a yer yok" dedi.
Başbakan Kurz tarafından dile getirilen bu uyarı, yeni hükümetin Orta Doğu uzmanı olarak tanınan Dışişleri Bakanı Karin Kneissl'in görüşleriyle de tamamen örtüşüyor.
Gazeteci ve üniversite öğretim üyeliğinden dışişleri bakanı ve başbakan yardımcılığına getirilen Kneissl de, Siyasal İslam'ı ülke için en büyük tehlike olarak tanımlayan görüşleriyle tanınıyor.
Karin Kneissl, göreve gelmesinin hemen ardından yaptığı "bugün artık ılımlı İslam diye bir şey kalmadı" açıklamasıyla Avusturya'da gündemi belirlemişti.
Yedi dil konuşan ve çocukluğu babasının işleri nedeniyle Arap ülkelerinde geçen Kneissl, "insanlar bugün artık ya İslamcı olmak, yani İslam'a dayalı bir toplumu kabul etmek, ya da devlet ve din işlerinin ayrılmasına 'evet' demek zorundalar. Orta yol yok" diyor.
Bu açıklamalar, yeni hükümette aslında Avusturya Halkçı Partisi (ÖVP) tarafından uzun bir süredir savunulan İslam ve mülteci karşıtı görüşlerin artık hayata geçirileceğini de gösteriyor.
Merkez sağdaki ÖVP ve aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyonunun en önemli gündem maddelerinden birini, mülteciler meselesi oluşturuyor.
Başbakan Kurz verdiği son mülakatta, Avrupa Birliği'nin, Vişegrad ülkeleri olarak anılan dört Doğu Avrupa ülkesi tarafından çok eleştirilen zorunlu mülteci kotası projesinden vazgeçmesinin akılcı bir adım olacağını da söyledi.
Kurz, zorunlu kota önleminin çok mantıklı olmadığını, çünkü mültecilerin hedeflerinin zaten Almanya gibi, mültecilere önemli haklar tanıyan gelişmiş ülkeler olduğunu, dolayısıyla da başka bir ülkeye kota nedeniyle nakledilen mültecilerin, o ülkede uzun vadede kalmak istemeyeceğini vurguladı.
Kurz Avrupa Birliği'nin ülkeler arasındaki iç sınırları kaldırarak tüm kıtada bir özgürlük adası oluşturduğunu ancak iç sınır tanımayan bu özgürlüğün sadece dış sınırların güvenli bir şekilde korunmasıyla mümkün olacağının da altını çizdi.