Viyana ve İstanbul üniversitelerinde sinema eğitimi alan Emre Karapınar ve İsmail Onay Avrupa'da öldüğü yıllar sonra fark edilen insanların hikâyelerinden yola çıkarak yazdıkları kısa film senaryosu ile birinci oldu. Yeni Şafak’ın haberine göre, genç sinemacılar şimdi bu kısa filmi Viyana'da Almanca çekerek Avrupalı insanın yalnızlığını, Avrupalılara anlatacak.
Yunus Emre şiirinde garip ve yalnız bir insanın ölümünün geç duyulduğunu “Bir garip öldü diyeler, 3 gün sonra duyalar, Soğuk su ile yuyalar, Şöyle garip bencileyin” dizeleriyle anlatmıştı. Ancak günümüzde modern insanın yalnızlığı öyle bir hale geldi ki, öldüğü değil 3 gün, 6 yıl sonra, hatta 42 yıl sonra bile duyulanlar var. Kendi evlerinde, sessiz sedasız ölen bu yitik insanların hikâyeleri Viyana Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü'nde okuyan Emre Karapınar ve İsmail Onay'ı çok etkiledi. Bu olayları anlatan bir kısa film senaryosu yazdılar. Senaryoları Türsak Vakfı ve Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği “Geleceğin Sineması 5” yarışmasında birinci oldu. Şimdilerde, Viyana'da çekilecek bu kısa film için sponsor arayışında olan Emre Karapınar senaryolarının hikayesini anlattı.
Yaşlılara yaklaşım incitici
Çocukluğundan beri sinemaya ilgi duyan Emre Karapınar, bu ilgisi sonucu kariyerini de sinema televizyona yönlendirmiş. Viyana'da yaşlı bir adamın evinde sessiz sedasız öldüğünün tam 5 yıl sonra anlaşılması Karapınar'ı Avrupa'nın yaşlı nüfusa bakışı ve modern insanın yalnızlığı üzerine düşünmeye itmiş. Avrupa'da bu tarz olayların çok yaşandığını söylüyor Karapınar. “Bizde yaşlılar başımızın tacıdır. Anne babalarımız yanımızdadır. Olayın daha vahim boyutu ise, bizde yaşlıların bakıldığı yerlere Darülaceze veya Huzur Evi derler. Orada direkt olarak Yaşlılar Evi diyorlar. Bence bu çok incitici.” Küçüklüğünden beri ailesinden uzak yaşadığını ve bu nedenle içinde bir aile özlemi olduğunu ifade eden Karapınar, “Belki de bu nedenle, yaşlıları, onlarla muhabbet etmeyi çok seviyorum.” diyor.
Komik ve trajedik bir öykü
Okuduğu bu haberlerden ve Viyana okuduğu ve Almanya'da yaşadığı dönemlerde insanların yaşlılara bakışını gören Karapınar, İsmail Onay'la birlikte bir kısa film senaryosu yazmış. “Kısa filmimizde yalnız yaşayan yaşlı bir teyze var. Sürekli doktor kontrolü altında, ağır bir hasta olmasına rağmen, doktoru da onu uyarmasına rağmen bir türlü yaşlılar evine geçmek istemiyor. Evindeki anılarını hatıralarını bırakmak istemiyor. Bir taraftan da yalnızlıkla mücadele ediyor. Film bu teyzenin yalnızlıktan kurtulmak için verdiği komik ve trajedik çabasını anlatıyor. Senaryoda bir de üniversite okuyan bir kız var. O da genel manada Avrupa'daki bir gencin yaşam tarzını anlatıyor; kulağında sürekli bir müzik çalan, yaşlıları görünce kaçan…”
Hedef en az aday olmak
Senaryolarının birinci olduğu için ses getirdiğinin altını çizen Karapınar, kısa filmi Viyana'da Alman tiyatro sanatçıları ile Almanca çekmek istediklerini, çünkü esinlendikleri olayın Viyana'da gerçekleştiğini söylüyor. Filmin yapımcılığını arkadaşları Yakup Torun, İsmail Onay ve kendisi ise senaristliği ve yönetmenliğini üstleniyor. Yarışma ödülü olarak verilen kamera ve 2500 Lira'yı çekimde kullanacaklarını ifade eden Karapınar, filmin yurt dışındaki festivallerde gösterilmesi ve en azından aday olmasını hedeflediklerini, bu nedenle en iyisini yapmaya çalıştıklarını anlatıyor. “Bu kısa filmi en iyi şartlarda, en iyi ortamda ve en iyi oyuncularla çekmeye çalışıyoruz. Bu alt yapıyı oluşturmaya çalışıyorum. 35 mm. ile çekmeyi planlıyoruz. Akademik danışmanlığımızı Viyana Üniversitesi'nden Prof. Dr. Thomas Bauer yapıyor. Sponsorluk için çeşitli firmalar ve resmi mecralarla görüşüyorum.” 3 ay boyunca ders sonrası başlayıp gece ikiye üçe kadar senaryo üzerinde çalıştığını, bazı geceler sabahladığını söyleyen Karapınar, zaman zaman eşine bile ilgi gösteremediğini ama hedefini gerçekleştirebilmek için çalışmak zorunda olduğunu ifade ediyor. Aldıkları birinciliğin kendilerini motive ettiğini anlatan Karapınar, sonraki hedefinin uluslararası festivallerde aday olmak, mümkünse ödül almak olduğunu söylüyor.
İnanılacak gibi değil
1924 doğumlu olan Hedviga Golik, bundan tam 42 yıl önce televizyon izlemek için eline kahvesini alıp her zamanki koltuğuna oturdu ama bir daha kalkamadı. Ölüm onu oracıkta bulmuştu. Onu en son 1966 yılında gören komşuları, talihsiz kadının Zagreb'te bulunan dairesine taşındığını düşünmüşlerdi. Hırvat polisi, 42 yıldır kapısı açılmayan 13 metrekarelik terk edilmiş görünümdeki evin kapısını bir icra memuru eşliğinde kırdı ve Hırvat kadının TV karşısındaki mumyalaşmış cesediyle karşılaştı.
Viyana'da 80'li yaşlardaki Franz Riedl'in öldüğü ise 5 yıl sonra fark edildi. Riedl'in kirasının emekli maaşı hesabından otomatik olarak yattığı için öldüğü fark edilmemişti. Komşuları herhangi bir garip koku olmadığını, Riedl'in bir huzurevine ya da ara sıra kendisiyle ilgilenen bir kadınla gittiğini düşündüklerini söyledi.