“Avrupa devletleri polis içindeki ırkçılığın varlığını kabullenme cesaretini göstermeli ve gerekli önlemleri almalıdırlar.” Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM) bu hafta Strasbourg'da yapılan genel kurul toplantılarında ezici oy çoğunluğuyla kabul edilen “Polis İçindeki Irkçılıkla Mücadele” başlıklı rapor ve kararı bu şekilde özetlemek mümkün.
Kararda, Avrupa’da polis içinde özellikle yabancı göçmenlere yönelik önyargılı tutumunun kaygı verici boyutlara ulaştığı mesajı veriliyor. Bu alanda “zihniyet değişikliğine gidilmesi” gerektiği, polis içinde “kültürel davranışların” değişmesinin de ancak siyasi iradeyle mümkün olabileceği belirtiliyor.
'Yasal mevzuatlar gözden geçirilmeli'
AKPM bu konuda Avrupa devletlerinden polisle ilgili yasal mevzuatlarını gözden geçirmelerini ve ırkçılığa neden olabilecekleri temizlemelerini istiyor. Alınan kararda, bugüne kadar polis deontolojisi olmayan ülkelere bu konuda adım atmaları ve polis içinde her türlü etnik, dinsel ve cinsel çeşitliliği “cesaretlendirmeleri” çağrısında bulunuluyor. Bu konuda kota sistemiyle hareket edilmesine ilişkin bir değişiklik önergesi ise oylama sırasında reddedildi. Polisin karıştığı ırkçı karakterli olaylar hakkında veri toplanmasını da talep eden AKPM, siyasi sorumlular ve üst düzey polis yöneticilerine ırkçı ayrımcılığın her türünü açıkça kınamaları çağrısında da bulundu.
Kararda, polis tarafından gerçekleştirilen kimlik kontrollerinin hangi kriterler temelinde yapılacağının da net olarak tanımlanması istendi. Avrupa ve dünya genelinde çalışan çok sayıda sivil toplum kuruluşu Avrupa’da polisin sokakta kimlik kontrolü yaparken özellikle ve önyargılı biçimde yabancı göçmenleri seçtiğine vurguda bulunuyor. AKPM ayrıca, tanımlanabilmeleri için Avrupa ülkelerinde polis memurlarının üniforma üzerinde daimi biçimde kimlik numarası taşımalarını, kimlik kontrolleri ve aramalar sonrası makbuz verilmesini ve polis ile toplum veya değişik topluluklar arasında iletişimi kolaylaştıracak “arabulucu memurlar” atanmasını istiyor.
Sivil toplum kuruluşları etkili oldu
AKPM’yi bu taleplerde bulunmaya iten gerekçeler konu hakkında uzman sivil toplum kuruluşlarının son yıllarda Avrupa ülkelerinde polisle bağlantılı olaylarda yaşananlar hakkında hazırladıkları raporlarda saklı. Bu ülkeler arasında, polis içinde ırkçılık sorunu olduğunu “resmen” kabul edenler olduğu gibi, hâlâ reddedenler veya siyasi nedenlerden ötürü söylemeye çekinenler de var.
Avusturya, örneğin, Federal İçişleri Bakanlığı polis kurumu içinde ırkçılığın varlığını 2002 yılından bu yana kabullenmiş bir ülke. Viyana Federal Polisi 2010 yılında “azınlıklarla temas” adı altında bir hizmet başlattı. Buna rağmen Uluslararası Af Örgütü 2012 yılında yayımladığı bir raporda, “Avusturyalılara oranla yabancılar ve etnik azınlıkların polisten kötü muamele görme veya suç işledikleri gerekçesiyle polis tarafından kendilerinden şüphelenilme oranlarının daha yüksek olduğuna” vurgu yapılıyor.
'Araplara 8 kat fazla kontrol'
Fransa’da polis içinde ırkçılığın varlığını konuşmak hassas bir konu. Fransız resmi makamları bu konuda adım attıklarını söylüyorlar. Resmi olmamakla birlikte ülkede görev yapan polis memurlarının yüzde 10’unun “göçmen kökenli” olduğu tahmin ediliyor. Buna rağmen, Human Rights Watch veya Open Society Institute gibi kuruluşlar Fransa’da polis tarafından gerçekleştirilen kimlik kontrollerinde “Arap ve siyahların daha fazla hedeflendiğine” işaret etmekte. Open Society Institute ve Fransız Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi (CNRS) tarafından başkent Paris’te ortaklaşa yürütülen bir araştırma, Arap kökenlilerin polis tarafından “beyazlara” oranla 8 kat daha fazla kontrol edildiğini gösteriyor.
Almanya’daki NSU davası tüm dünyada olduğu gibi Avrupa Konseyi kulislerinde de yankı yaratmış durumda. AKPM’ye bilgi veren Alman uzmanlar, “yabancılara karşı işlenmiş suçlarda polisin, çoğu zaman, suçu işleyenlerin kurbanlarla aynı etnik gruptan veya yakınları olduğu varsayımından hareket ettiklerini” belirtiyorlar. “Tipe göre kimlik kontrolü” sorunu Almanya'da da mevcut. AKPM, Federal Polis yetkililerinin ülkedeki kimlik kontrollerinin insanların “deri rengine göre yapıldığına” dair iddiaları geri çevirdiklerini belirtiyor. Ancak AKPM’ye konuşan Alman polis sendikaları temsilcileri “deri renginin arama yapmaya götürecek bir kriter” olduğunu açıkça dile getirmekteler. Alman İnsan Hakları Enstitüsü müdürü Beate Rudolf, polis içinde ırkçılık ve ırkçı ayrımcılıktan söz ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün 2010 yılından yayımladığı bir raporda da polisin neden olduğu kötü muamele iddiaları hakkında “yeterli soruşturma yapılmadığı” not ediliyor.
'Altın Şafak içinde polis militanlar var'
Tarihinin belki de en önemli ekonomik ve sosyal krizini yaşayan Yunanistan'da da polis içindeki şiddet ve ırkçılıkla ilgili endişe verici bilgiler gelmekte. AKPM’nin Yuınanistan’ın ulusal insan hakları komisyonundan edindiği bilgiler, ırkçı şiddetin devlet aygıtı içinde giderek yaygınlaştığını gösteriyor. Ülkede Ocak-Eylül 2012 döneminde kaydedilen 87 ırkçı eylemin 15’inin polis memruları tarafından gerçekleştirildiği belirtiliyor. Human Rights Watch, Yunan hükümetinin yabancı göçmenlere yönelik 2012 yaz aylarında başlattığı “Xenios Zeus” adlı kimlik kontrolü uygulaması kapsamında polisin 85 bin yabancı göçmeni yakalayıp kontrol amacıyla polis merkezlerine götürdüğünü, bunlardan sadece yüzde 6’sının “kaçak” olduğunun tespit edildiğini hatırlatıyor. AKPM, Yunanistan’da polisten kötü muamele gören yabancıları şikayette bulunmaktan caydırmak için kendilerinden 100 euro talep edilmesini de eleştiriyor. AKPM raporunda ülkenin aşırı sağcı “Altın Şafak” partisi içindeki polis militanların varlığına da dikkat çekiliyor.
İngiltere'de belge uygulaması
İngiltere ise 1986 yılından bu yana polisin kimlik kontrolü yaptığı kişilere belge verdiği ülke olarak ön plana çıkıyor. Buna rağmen, polise yönelik şikayetlerle ilgili bağımsız komisyon başta olmak üzere, İngiliz sivil toplum kuruluşları da “siyahların polis tarafından sokakta kontrol edilme ihtimallerinin beyazlara oranla 7 kat daha fazla” olduğuna işaret ediyor.
İspanya da Uluslararası Af Örgütü tarafından “kimlik kontrollerinde polisin açıkça azınlık gruplarını hedef aldığı ülke” olarak gösteriliyor. Avrupa Konseyi birimleri Norveç polisinin “tipe göre kontrol ve arama” yaptığını, İsveç polisinin ise Mayıs 2013’teki ayaklanmalar sırasında “ırkçı dil kullandığını” belirtiyor.