Kayhan Karaca
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Tiny Kox, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı 2000'li yılların başlarından bu yana tanıyor. Hollandalı parlamenter, "Erdoğan haklı, hepimiz mahkeme kararlarına tabi olmalıyız ama aynı zamanda uluslararası yükümlülüklerimize tabi olmalıyız. AİHM hepimizin uluslararası yükümlülüğüdür" diyor.
Osman Kavala hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet cezasına ilk tepkiniz ne oldu?
Şoke oldum. Kolay kolay şoke olan bir insan değilimdir. Hatta gidip eşime de sorabilirsiniz. Şoke oldum çünkü bu soruna bir çıkış yolu bulunması için görüşmeler yapıldığını biliyordum. Cezaevinde kalınan sürenin ya da tutukluluk halinin değiştirilmesi ya da "haklıyız ama uluslararası yükümlülüklerimiz var" demek yerine müebbet hapis cezası kararı aldılar. İşte bu beni şoke etti. Kendi kendime "bu sorunu çözmek mi istiyorlar yoksa bu teşkilattan (Avrupa Konseyi) çıkmak mı istiyorlar acaba" diye sormadan edemedim. Elbette hiç kimse Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nden çıkmasını istemiyor. Fakat yükümlülükleriniz var ve Kavala davası çok önemli. Haliyle, üye ülkemiz Türkiye'den daha bilge bir tutum beklerdim. Hâlâ da bu kararın değiştirilmesi için fırsat olduğunu düşünüyor ve ümit ediyorum. Değişmeli zira önümüzde Mahkememiz (AİHM) tarafından verilmiş bir karar var. AİHM tarafından verilen kararlar da ulusal yargı kararlarının üstündedir. Ve evet, gerçekten şoke olduğumu söyleyebilirim. Bu soruna daha iyi bir yanıt bulunabilir, fakat Türkiye'nin çok zamanının olmadığını da söylemeliyim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan "artık karar verildi, verilen karara tabi olacaksınız" şeklinde tepki gösterdi…
Hepimiz mahkemelerin kararlarına tabi olmalıyız. Ama hepimiz aynı zamanda uluslararası yükümlülüklerimize tabi olmalıyız. Türkiye bu saygıdeğer teşkilatın, yani Avrupa Konseyi'nin üyesi olmayı yıllar önce kendisi istedi. Aynı tarihlerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olmayı kabullendi. Yine gönüllü biçimde. Hiç kimse o dönem Türk hükümetini zorlamadı. O tarihten bu yana da Sözleşmeye tabi olmak tüm Türk hükümetlerinin yükümlülüğüdür. Sözleşme, mahkemelerin kararlarına tabi olunması gerektiğini söyler. Fakat uluslararası bir Divan olan AİHM kararlarına saygı duymanız gerektiğini de belirtir. AİHM kararları sevseniz de sevmeseniz de bağlayıcıdır, uygulamakla yükümlüsünüz. Şimdi (Avrupa Konseyi) Bakanlar Komitesi son bir kez AİHM'ye "Türkiye'de Kavala davasında yaşanmakta olanlar senin hükümlerinle uyumlu mu" diye sordu. AİHM tutumunu yinelerse Bakanlar Komitesi Türkiye'ye kararı yerine getirme talimatında bulunacak. Özetlemem gerekirse, evet, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile tamamen görüş birliği içindeyim. Kurallara tabi olmak zorundayız. Biz hukukun üstünlüğü üzerine kurulu bir teşkilatız. Üye devletlerimiz de hukukun üstünlüğü üzerine kurulu toplumlar olma yükümlülüğü altına girmiştir. Yabancı bir hukuk değil, altında imzası olduğundan Sözleşme Türk hukuku bakımından da bağlayıcıdır. Yani Sözleşmeye taraf olmak Türkiye'yi AİHM kararlarına tabi olmaya mecbur kılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan haklıdır. Bu nedenle Türkiye'nin kendi yükümlülüklerine sadık kalmasını sağlamasını isterdim. Hukuka, hukukun üstünlüğüne, mahkeme kararlarına ve özellikle de AİHM hükümlerine tabi olunmalıdır. Tüm bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan'a açıklamama gerek yok. Kendisi de çok iyi biliyor. İyi bir parlamenterdi. Başbakan olduğunda çoğumuza parmak ısırttı. Yıllar önce ben de şahsen kendisini tebrik ettim. Muhafazakâr bir politikacı olarak oldukça ilerici işler başardı. Şimdi Türkiye birçok konuda yanlış yolda. Cumhurbaşkanı da bunu biliyor ama bunları değiştirme gücü var. Cesaretine seslenmek istiyorum: "bu uluslararası Avrupa Konseyi ailesinin bir parçası olmak istiyorsak, AİHM'nin Osman Kavala kararı gibi yükümlülüklerimize sadık kalmalıyız" demeli.
AİHM'nin Osman Kavala kararının uygulanmaması ne gibi sonuçlar doğurur?
Bu sorunun yanıtı Sözleşmede yazılı. AİHM kararlarını yerine getirmekle mükellefsiniz. Avrupa Konseyi'nin özü budur. Sözleşmeye bu temelle taraf olursunuz. Sözleşmeye taraf oluyoruz ama sonuçlarını sevmiyoruz, uygulamayacağız diyemezsiniz. Türkiye Cumhurbaşkanı bunu çok iyi biliyor. Kendisinin geçmişte burada (AKPM) yaptığı konuşmalara bakmanız yeterli. İlk yaptığı konuşmayı hatırlıyorum. Cezaevi hücresini ziyaretçi olarak değil de içinde yatmış bir kişi olarak tanıdığı için insan haklarının ne ifade ettiğini çok iyi bildiğini söylemişti. Yani hukuksal olmayan temellerle insanların hapse atılmamaları gerektiğinin önemini biliyor. Sevelim ya da sevmeyelim AİHM Sayın Kavala'nın hapiste bulunmaması ve uzun süre önce serbest bırakılmış olması gerektiğine hükmetti, öyle olduğunu söylemeye de devam ediyor. Sözleşme gereği böyledir. Elbette Bakanlar Komitesi karar verecektir. Komite AİHM kararının uygulanıp uygulanmadığına bakacaktır. Yükümlülüklerinize uymuyorsanız kendinizi çerçeve dışına çıkarıyorsunuz demektir. Ancak yine söylüyorum, kimse Türkiye'yi Sözleşme dışında görmek istemiyor. Türkiye'nin kendi vatandaşlarının da Sözleşme dışına çıkmak istediklerini hiç sanmıyorum. Sözleşme kendilerine önemli bir koruma sağlamıştır. Cumhurbaşkanının kendisi bunun bilincindedir. Dolayısıyla soru benim için "karar uygulanmazsa ne olur" değil, "AİHM kararı nasıl uygulanmalı" olmalıdır. Nasıl yapılacağı her zaman tartışılabilir. Kimi zaman manevra marjı olabilir. Fakat AİHM "Hapiste olmamalıydı, derhal serbest bırakılmalı" diyorsa fazla manevra marjınız kalmamış demektir. Türkiye'nin doğru yola gelmesini ümit ediyorum.
Bakanlar Komitesi önündeki süreç Ukrayna'daki savaştan etkilenebilir mi?
Bakanlar Komitesi Sözleşmenin bekçisidir. Ukrayna'da savaş var diye Sözleşmenin aşikâre ihlaline göz yummak tamamen hatalı bir mesaj olur. Tam tersine Avrupa'da hukukun üstünlüğünün işlediğini göstermeliyiz. Rusya'yı bu nedenle Avrupa Konseyi'nden dışladık. Ukrayna'daki savaş topraklarımızda hukukun üstünlüğüne ve Sözleşmenin bağlayıcı kurallarına tabi olduğumuzu göstermek için kullanılmalı.
Kavala kararı sürecinde Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nin (AKPM) rolü ne olacak veya olabilir?
Doğrudan bir rolümüz yok. Doğrudan rolü olanlar Türkiye'deki makamlar ve AİHM kararlarının uygulanışını denetleyen Bakanlar Komitesidir. Ancak, Sayın Kavala hakkındaki müebbet hapis cezası hakkında neredeyse tüm AKPM'nin duruşunu yansıtan bir açıklamada bulundum. Konu bu hafta Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri tarafından da AKPM genel kurulunda gündeme taşındı. Biz Avrupa'nın her yanından ve her görüşünden parlamenterleri bir araya getiriyoruz ve Türk makamlarına "Kararı yerine getirin çünkü bu sizin yükümlülüğünüz" diyoruz. Sevin ya da sevmeyin yerine getirin diyoruz. İnsan hayatta bazı şeyleri sevmeyebilir. Fakat bu böyle değil. Kararı yerine getirmezseniz itibarınız sarsılır. İtibarının sarsılmasının Türkiye'nin çıkarına olduğunu sanmıyorum.
AKPM 24-25 Mayıs günleri Ankara'da yapmayı planladığı bir toplantıyı ileri bir tarihe erteledi. Bu karar Kavala hakkındaki cezaya tepki mi?
Bu karar AKPM Denetim Komisyonu tarafından alındı, şahsım tarafından alınmış bir karar değil. Denetim Komisyonu büyük bir çoğunlukla mevcut koşullarda toplantının Ankara'da yapılmamasının daha uygun olacağını ve Paris'e alınmasını kararlaştırdı. Türkiye Paris'te de konuşulacak elbette. AKPM'nin Türkiye raportörleri de AİHM kararlarına uyma yükümlülüğünü hatırlatarak görevlerini sürdürecekler.