27 Mart 2019 14:22
Avusturya'da polis, Yeni Zelanda'da düzenlenen cami saldırılarıyla ilgili soruşturmayla bağlantılı olarak ülkedeki aşırı sağcı bir grubun lideri Martin Sellner'in evine baskın düzenledi.
Aşırı sağcı Kimlikçi Hareketi'nin (İBÖ) lideri Sellner, yayımladığı bir videoda, Christchurch kentinde düzenlenen saldırıların zanlısından bir bağış aldığını söyledi, ancak saldırılarla ilişkisi olmadığını savundu.
15 Mart'taki saldırdılarda 50 kişi hayatını kaybetmiş, onlarca kişi de yaralanmıştı.
28 yaşındaki Avustralyalı zanlı Brenton Tarrant, şu ana dek bir cinayetle suçlandı ve başka suçlamaların da yöneltilmesi bekleniyor.
Sellner yayımladığı videoda, "Tarrant" adlı birinden "alışılmadık derecede büyük bir miktar" bağış bulunan bir e-posta aldığını anlattı. Sellner daha sonra diğer bağışlarda olduğu gibi bir teşekkür mesajı yolladığnıı belirtti.
Sellner "Bu terör saldırısıyla hiçbir ilgim yok." dedi ve örgütünün barışçıl bir göç karşıtı hareket olduğunu savundu.
Martin Sellner, polisin Viyana'daki dairesinde bulunan telefonu, bilgisayarı ve diğer elektronik cihazlarına el koyduğunu anlattı.
İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Christoph Pölzl da, terörle mücadele polisinin Graz kentindeki savcılığın emriyle evi aradığını belirtti.
Savcılık Sözcüsü de, İBÖ'ye yapılan 1500 euroluk bağışı incelerken, şüpheli bir e-posta adresiyle karşılaştıklarını vurguladı.
Avusturyalı yetkililer geçen hafta Tarrant'ın ülkeyi ziyaret ettiğini doğrulamıştı, ancak burada neler yaptığına dair ayrıntı bulunmuyor.
Sellner ve kız arkadaşı Brittany Pettibone'un İngiltere'ye girişi engellenmişti.
Sellner son dönemde, Avrupa'daki başlıca genç, aşırı sağcılardan biri haline geldi.
BBC Muhabirleri Simon Cox ve Anna Meisel, Sellner ve hareketi üzerine bir makale yazmıştı;
Dar pantolonu, tişörtü ve keskin hatlı saç stiliyle Martin Sellner Avrupa'da aşırı sağın yeni yüzü oldu. Avusturya'da başını çektiği grup ses getiren reklamlar yapıyor. Ancak Sellner'ın bu hareketin ırkçı ve şiddet yanlısı olmadığı konusundaki ısrarı, herkesi ikna edebilmiş değil.
2016'nın Nisan ayında yüzlerce kişi Viyana Üniversitesi'ndeki tiyatro salonunda, Suriye, Irak ve Afganistan'dan gelen sığınmacıların oynadığı 'The Suppliants' (Ricacılar) oyununu izlemekteydi. Sahnenin işgali bu sırada başladı.
Kimlikçilik Hareketi (Generation Identity) isimli aşırı sağcı grup, hızla sahneye ilerledi, izleyicileri ikiyüzlülükle suçlayan bir pankart açtı ve sahte kan püskürtmeye başladı.
Saldırıya uğradıklarını zanneden oyuncularsa çığlık atmaya...
İzleyicilerden bazılarının "Naziler Dışarı" sloganları atması ve protestocuları çıkarmaya çalışması üzerine, itiş kakış yaşandı.
Ima da oyunculardan biriydi. Irak Şam İslam Devleti tarafından ele geçirilince Musul kentinden kaçmıştı.
"Korkunun kol gezdiği kentten geldik" diyor. O gün de, karanlık ve karmaşanın içinde, korku yine bedenini sarmıştı.
"Bizi öldüreceklerini zannettik. Vatanımda o kadar çok ölüm ve ölü insan var ki, öyle zannettik."
Avusturya'daki grubun başında bulunan genç adam ise olayın abartıldığını düşünüyor. "İnsanların gerçekten travmatize olduklarına inanmıyorum" diyor.
Adı, Martin Sellner.
Dikkat çeken saç stili, modaya uygun dar kot pantolonu ve kalın kemik gözlükleriyle modaya düşkün 29 yaşındaki tipik bir genç gibi duruyor.
Kendi jenerasyonundan pek çok genç gibi, cep telefonuna uzun uzun bakarken yakalanabilir.
Ancak Stellner cep telefonunu daha çok Müslümanların Avrupa'yı ele geçirmek istemeleri ve çokkültürlülüğün zararları üzerine vaazlar vermek için kullanıyor.
YouTube'da yayınlanan videolarına çoğunlukla alternatif sağ hareketine mensup nişanlısı Brittany Pettibone eşlik ediyor.
Avrupa ülkelerinde beyazların azınlığa düşürülmek istenmesine ve Hillary Clinton'a bağlı bir pedofili zincirine dair komplo teorileri paylaşıyor.
Bu paylaşımları onu İftira ve Karalama ile Mücadele Birliği'nin (ADL) kara listesinde üst sıralara taşımış.
Bu yıl hem Sellner hem de Pettibone'un İngiltere'ye adım atmaları yasaklandı.
İngiltere İçişleri Bakanlığı, "Eğer birinin ülkeye giriş amacı nefret yaymaksa, İçişleri Bakanlığı onun İngiltere'ye girmesini yasaklayabilir ve yasaklayacaktır" açıklamasını yaptı.
Sellner sadece Avusturya'daki Kimlikçiler'in lideri değil, aynı zamanda Avrupa çapındaki Kimlikçilik Hareketi'nin kapak yüzü. Kimlikçilik Hareketi, Müslüman göçmenlere karşı, çünkü onların Avrupa'nın kimliğini tehdit ettiğini ve günün birinde çoğunluğu oluşturacaklarını düşünüyorlar.
Bu hareket, 2012 yılında Fransa'da başladı ve Almanya, İtalya ve yakın zamanda İngiltere olmak üzere 9 ülkeye yayıldı.
Çok fazla üyesi bulunmuyor, ancak agresif ve pahalı çıkışlarla ilgi uyandırıyor.
2017'de Kimlikçilik Hareketi, Akdeniz'de tehlikedeki göçmenleri kurtarmak için devriye gezen sivil toplum kuruluşlarını hedef alması için bir tekne kiralamak üzere Crowdfunding (kitle fonlama) aracılığıyla yaklaşık 1 milyon 250 bin Türk Lirası topladı.
Hareket, yasa dışı göçmenleri tutuklayacaklarını ve onların botlarını batıracaklarını söyledi. Kampanyaları bir Neo-Nazi internet sitesi, eski Ku Klux Klan lideri David Duke ve tanınan bir Amerikalı alternatif sağ mensubu tarafından desteklendi.
Olaylar pek umdukları gibi gitmedi.
Tekneleri bağlandı, güvertede Sri Lankalı yasa dışı göçmen ve sahte belge bulundurmaktan kaptan gözaltına alındı. Daha sonra hepsi serbest bırakıldı.
Birkaç ay sonra hareket İsviçre Alpleri'ne inmesi için kırmızı bir helikopter kiraladı. Avrupa çapından gelen 100 aktivistin desteğiyle göçmenlere evlerine dönmelerini söyleyen bir poster asıldı. Bu gösteri yaklaşık yarım milyon Türk Lirası'na mâl oldu.
Ancak hareketin Avusturya'daki faaliyetleri sorun yarattı.
Avusturyalı yetkililer, hareketin faaliyetlerinin ve söylemlerinin Müslüman, yabancı ve göçmenlere karşı nefreti kışkırtmaya eş değer olduğunu düşünüyorlar.
Bu yüzden hareketin iddia ettikleri gibi bir sivil toplum örgütü değil, bir suç örgütü olduğunu söylüyorlar.
Savcılık makamı son iki yılda hareketin gerçekleştirdiği eylemleri kanıt olarak değerlendirdi.
Bunların arasında Klagenfurt Üniversitesi'nde göç ve entegrasyon konusundaki bir toplantıyı pankart ve açıklamayla bölerek hedef almak da vardı.
Bosnalı öğrenci Enis Husic, o gün onlara karşı geldi. "Ortam çok gergindi ve saldırganca bir hava vardı. Bunu hissedebiliyordum" diyor. "O an korkmuyordum ama her şey sona erdikten sonra çok korktum."
Ofisin penceresinden olanları gören Rektör Oliver Vitouch, protestocularla yüzleşmeye gitti. Bir protestocu kaçarken profesöre vurdu.
"Şiddeti desteklemediklerini ve tamamen barışçıl olduklarını söyleseler de, şiddete her an hazır oldukları bence oldukça açık" diyor.
Yıllarca hareket hipster Nazi olmak isteyen bir grup şeklinde değerlendirildi, ancak yazar ve araştırmacı Natasha Strobl eylemlerinin ve söylemlerinin uzun zamandır ülkeye bir tehdit oluşturduğunu düşünüyor.
"Mültecileri Avrupa'yı yok etmeye gelmiş işgalciler, İslam'ın tehlikeli askerleri olarak gösteriyorlar. Bu gerçekten toplulumuzu mahvediyor" diyor. Bu söylemin sonucunda insanların saldırganlaştığını ve Müslüman kadınları sokakta rahatsız ettiklerini belirtiyor.
Hareketle ilgili bir kitap yazdıktan sonra tehditler almaya başlamış. "E-posta kutunuzu açtığınızda tecavüz ve ölüm tehditleri görüyorsunuz" diyor ve ekliyor:
"Takip edilmek istemediğim için şehirde farklı yollardan gidiyorum. Yaşama şeklinizi böylece değiştiriyorsunuz."
Kimlikçilik Hareketi ise ırkçı ya da şiddet yanlısı olmadıklarını, pek çok Avusturyalının düşüncelerini dile getirdiklerini söylüyor.
Martin Sellner, Viyana'nın dışındaki bir banliyöde büyüdü. Strobl, Sellner'in gençlik yıllarında Avusturya'daki milliyetçi kanada ilgi duymaya başladığını anlatıyor.
"Neo-Nazi sahnesinin bir parçasıydı ve Neo-Nazilerin en iyi bilinen ismi olan Gottfried Kussel onun akıl hocasıydı" diyor.
O zamanlar Kussel Nazizm'i canlandırmaya çalışmaktan çoktan hapsedilmişti. 2011'de tekrar tutuklandı ve aşırı sağcı faaliyetlerine devam etmekten 9 yıl hapis cezası aldı.
Martin Sellner'ın Avusturya'daki hareketi kurması ise ertesi yıla denk geliyor.
Onunla Viyana'nın merkezindeki derme çatma bir binada olan ofislerinde buluşuyoruz. Videolarını montajladıkları, kamera, dizüstü bilgisayar ve ışıklarla dolu olan bir odanın haricinde oldukça yalın.
Sellner, rahat ve kendine güvenli duruyor. Bir gün önce diğer 16 hareket üyesiyle birlikte bir terör örgütüne üye olmakla yargılandığı davada aklandı.
"Temize çıktığımızı düşünüyorum ve bu kararın Avusturya ve ötesinde etkileri olacağını umuyorum" diyor.
Savcı karara itiraz ediyor ve hareketin finansmanını inceliyor.
Hareket, şiddete eğilimli ya da ırkçı olmadığını vurgulamayı seviyor. Peki ya Martin Sellner'in geçmişi?
Gençken Neo-Naziler arasında yer aldığını kabul ediyor, ancak başka alternatifi olmadığını söylüyor. "Sağcı ve vatanperver bir hareket yoktu" diyor.
"Yani bir ırkçı mıydın?" diye sorduğumuzda ise bocalıyor:
"Bence değildim."
Israrlı sorular karşısında, kendinden çok da emin olmayan bir ses tonuyla, "Olduğumu düşünmüyorum. Muhafazakar, vatansever olduğumu düşünüyorum" diyor.
Hareket çoğunlukla entegrasyonu destekleyen etkinlikleri hedef alıyor, çünkü Sellner buna inanmıyor.
Avrupa'ya gelen Müslümanların daha fazlasını yapmaları gerektiğini düşünüyor, asimile olmalarını.
Karşısında ise Jerome Trebing gibi faşizm karşıtı kampanyacılar duruyor.
Sellner'ın grubu şiddete eğilimli ya da ırkçı olmadıklarını söylüyor. Ancak Trebing, hareketin kırsal bölgelerde yaptığı toplantılara katılan aktivistlerle görüşmüş.
Viyana'nın çokkültürlü bir caddesinde Türklerin işlettiği bir kafede çayını yudumlarken, toplantılarda ırkçı ve antisemitik söylemlerde bulunan insanların olduğunu ve kimsenin onlara "Dur" demediğini anlatıyor.
Trebing'e göre hareket sadece Müslümanların değil, Yahudilerin de Avrupalı halkın yerine geçmek istediğini düşünüyor.
Sellner, Yahudilere karşı herhangi bir önyargısı olduğu iddiasını reddediyor.
Kimlikçilik Hareketi'ni diğer Avrupa ülkelerine yaymak istiyor:
"(Avusturya'da) sağcı bir hükümetimiz var. Ve bunun tüm Avrupa'da olmasını istiyoruz, gerçekten kamu söylemini değiştirmek istiyoruz."
Sellner'ın Facebook hesabı kapatılmış olsa da, internette aktif olmaya devam ediyor.
İngiltere'ye girmesi yasak olsa da Avrupa'nın anakarasında Müslümanları agresif, provokatif bir şekilde hedef almakta özgür.
Besima da hareketin hedefi olanlardan biri.
Evinde taze yapılmış köftelerle birlikte çayını içerken, Viyana'daki üniversite tiyatrosunda diğer sığınmacılarla birlikte oyun sergiledikleri günü anlatıyor.
Oğlu Muhammed de o gün onunla birlikte sahnedeydi. Kimlikçilerin eyleminin onu travmatize ettiğini söylüyor. "O günden sonra dışarı çıkmayı reddetti. 'Eğer dışarı çıkarsam bana kötü bir şey olacak' diyor."
Muhammed Irak'ta kaçırıldı. Besima'nın 3 çocuğu ile birlikte Basra'dan kaçmasının nedenlerinden biri de bu. 2 yıl önce ülkeye vardığında hoş karşılandığını ve kabul gördüğünü hissetmiş, ancak göçmenlere karşı havanın değişmekte olduğunu düşünüyor.
"Burada mutluluk ve huzur bulduğumu düşünmüştüm" diyor. "Ancak artık güvenli olmadığını hissediyorum."
© Tüm hakları saklıdır.