İngiliz basını
Guardian'ın dünya haberleri sayfalarında, İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine muhtemel bir hava saldırısı düzenlemesi konusundaki spekülasyonların iyice arttığı yazıyor.
Gazete, saldırı konusundaki spekülasyonların, ülkenin en çok satan gazesi Yedioth Ahronoth'un köşe yazarları, Nahum Bernea ve Şimon Shiffer'in kaleme aldığı bir yazıyla daha da büyüdüğünü belirtiyor.
Guardian, köşe yazarlarının geçen Cuma günkü yazılarında, İran'ın nükleer tesislerine saldırının, Amerika Birleşik Devletleri'nde Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinden önce düzenleneceğini yazdığını bildiriyor.
Haaretz gazetesine isim vermeden konuşan, ancak Ehud Barak olduğuna inanılan bir hükümet yetkilisinin de, "İsrail, kendi güvenlik sorumluluğunu ve geleceğini, en iyi ve en sadık dostu olsa da, bir başkasına bırakamaz" yönündeki sözleri aktarılıyor.
'Tehlikeli bir blöf'
Ancak Guardian, bu spekülasyonlara rağmen, Netanyahu'nun ülkenin savunma ve güvenlik kurumlarının muhalefeti karşısında bir savaşı göze alıp alamayacağı konusunda soru işaretleri bulunduğunu da vurguluyor.
Bazılarının Netanyahu ve Barak'ın Amerika Birleşik Devletleri'ni harekete geçmeye zorlamak için tehlikeli bir blöf yaptığına inandığını belirten Guardian, bazılarının da risk sevmeyen Netenyahu'nun son dakikada geri adım atacağını düşündüğünü söylüyor.
Guardian'da, Latin Amerika ülkesi Ekvador'un Londra'daki büyükelçiliğine sığınıp, siyasi sığınma talep eden Wikileaks internet sitesinin kurucusu Julian Assange'ın akibetiyle ilgili bir haber dikkat çekiyor.
'Assange'a sığınma hakkı tanınacak'
Assange, tecavüz ve cinsel saldırı suçlamaları nedeniyle, İngiltere'den İsveç'e sınırdışı edilmemek için, geçen Haziran ayında büyükelçiliğe sığınmıştı.
Ekvador hükümetinden bir kaynağa dayandırılan haberde, Ekvador'un Assange'a siyasi sığınma hakkı vereceği belirtiliyor.
Haberde ayrıca, Assange'ın büyükelçiliğe sığınmadan önce Ekvadorlu yetkililerle görüştüğü ve daha önceden yapılan bir anlaşmaya dayanarak büyükelçilik binasına girdiği söyleniyor.
Ancak habere göre bu, sembolik bir jestten öte gitmeyebilir.
Çünkü, hakkındaki suçlamaları reddeden Assange, Ekvador'a gitmek için büyükelçiliği terk ettiği sırada, şartlı tahliye kurallarını ihlal ettiği için İngiliz polisi tarafından tutuklanabilir.
Euro Bölgesi'nde resesyon tehdidi
Financial Times'ın dünya haberleri sayfalarında, Euro Bölgesi'nden gelene olumsuz büyüme rakamlarına geniş yer veriliyor.
Haberde, Euro Bölgesi'nin Haziran'a kadarki üç aylık dönemde Gayri Safi Hasıla'nın yüzde 0,2 oranında düşmesiyle, son üç yıldaki ikinci ekonomik durgunluğa girmeye yakınlaştığı belirtiliyor.
Haberde görüşlerine yer verilen Ekonomi Uzmanı Howard Archer, "Ekonomik durgunluğun teknik tanımı, üst üste iki çeyrekte daralma olduğu için resmen durgunluğa girildiği söylenmiyor. Ama Euro Bölgesi aslında, neresinden bakarsanız bakın, ekonomik durgunluğa girmiş halde." diyor.
Independent'ın manşetinde, İngiltere Kültür, Medya ve Spor bakanı Jeremy Hunt'ın sözlerine gösterilen tepki var.
Hunt, Londra Olimpiyatları'nın turizm açısından "çok iyi bir dönem" olduğunu söylemişti.
Ancak Independent'ın haberine göre, seyahat şirketleri, küçük esnaf ve Londra dışındaki turizm işletmelerinde çalışanlar olimpiyatları, en kötü iş yaptıkları dönem olarak tanımlıyor.
Haberde görüşlerine yer verilen bir otel işletmecisi, olimpiyat döneminde Londra rezervasyonlarının üçte bir oranında azaldığını, kıta Avrupası'ndaki şehirlerdeki rezervasyonlarınsa yüzde 45 oranında arttığını söylüyor.
Times'ın dünya haberleri sayfalarında, Fransa'nın kuzeyindeki Amiens kentinde gençler ve polis arasında çıkan çatışmalara geniş yer ayırılıyor.
Times'ın haberinde olayların tüm ülkeye yayılmasından kaygı duyan Fransa Cumhurbaşkanı Francois Hollande'ın tatilini yarıda kesip, olaylara karışan gençlere sert bir yanıt verileceğini söylediği belirtiliyor.
'Aşırı sağa verimli alan'
Amiens'te olanlarla ilgili haberin hemen altında da, Adam Sage imzalı bir analiz yer alıyor. Dikkat çeken satırlar şöyle;
"Cumhurbaşkanı Hollande, eski sömürgelerden gelen göçmenleri onlarca yıl topluma entegre edememenin bir sonucu olan bu isyanlarla ugraşmak zorunda kalan son Fransız siyasetçi oldu. Eski Sosyalist Başbakan Lionel Jospin gibi bazıları, 1970'lerde banliyölere yerleşen göçmenlere sosyal yardımlar ve istihdam vaat etti. Eski Cumhurbaşkanı Nicola Sarkozy gibi diğerleriyse, banliyöleredeki sosyal konutlarda uyuşturucu ticaretini engellemek için sert polisiye önlemler taahhüt etti. Bir yanda, Fransız yaşam biçiminin medeniyetin zirvesini temsil ettiğini düşünen, müreffeh beyaz topluluklar var. Diğer yandaysa, kendilerini reddettiğini düşünen topluma nefret besleyen üçüncü kuşak göçmenler. Bu çatışma, aşırı sağ için verimli bir alan ve Ulusal Cephe'nin neden Fransa'da önemli bir siyasi güç olduğunu açıklıyor"
'Hollande'ın pervasız vaatleri'
Daily Telegraph da başyazılarından birinde, Amiens'te yaşananlar üzerinden Cumhurbaşkanı Francois Hollande'a yükleniyor;
"Francois Hollande görevdeki 100'üncü gününü dün Fransız Rivierası'nda kutladı. Ancak 100'üncü gününde Amiens'te 16 polisin yaralanmasına yol açan şiddet olayları yaşandı. Özellikle gençler arasındaki rekor işsizlik, durgun ekonomi ve bakanların "ezici" diye tanımladığı kamu borcu düzeyleriyle, bu tür şiddet olayları daha sık yaşanabilir. Peki bu ortamda Hollande nasıl seçim kampanyasında söz verdiği gibi, Avrupa'nın kemer sıkma önlemlerine karşı bayraktarı olacak? Sorunun yanıtı: Hayır, olamayacak. Hollande'ın altına imza attığı, kamu borçlarını azaltma hedefleri için bu yıl 12 milyar, gelecek yıl da 33 milyar Euro kesinti yapılması gerekiyor. Popülaritesi giderek düşen Hollande, yavaş yavaş seçim kampanyasında pervasızca vaatlerde bulunmanın bedelini öğreniyor." (BBC Türkçe)
Alman basını
Suriye’deki durum, Hamburg’da Müslüman derneklerle imzalanan Hak Eşitliği Antlaşması, aşırı sağa karşı mücadele ve konjonktür beklentileri bugünkü Alman basınında öne çıkan yorum konuları.
Frankfurter Rundschau gazetesi Suriye'deki gelişmelere ayırdığı yorumunda şu satırlara yer veriyor:
“Firar eden sabık başbakanın sözleri başkalarını da kaçmaya özendirir mi, meçhul. Riyad Hicab'ın durumu, rejimin zayıflamış olmasına rağmen Suriye'den kaçmanın ne kadar zor olduğunu göstermeye yeter. Ordunun üst kademelerinden henüz firar haberleri gelmedi. Askeri birliklerin toplu halde isyancıların safına geçtiğine de tanık olunmadı. Amerikan Savunma Bakanı ordudan kaçanların sığınabileceği uçuşa yasak bölge oluşturulmasına hâlâ sıcak bakmıyor. Suriye'deki rejim devrilecek. Ama Beşar Esad’ın en azından şimdilik halâ yeterli desteğe ve silaha sahip olduğu göz önüne alındığında bu çöküşün hızlı olacağını beklemek boşuna.”
Almanya'nın Hamburg eyaletinde beş yıllık müzakerelerin ardından eyalet yönetimi, Sünni dernekler ve Alevi cemaati arasında imzalanan “Hak Eşitliği Antlaşması” ile bir ilke imza atıldı. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumu şöyle:
“Gerçekten de ilk kez bir eyalet Ramazan Bayramı'nı önem açısından Katolik ve Protestanların bayramlarıyla aynı kefeye koyuyor. Hrıstiyan bayramlarının beraberinde getirdiği tatil imkanını bayramın dinî anlamından daha önemli gören Almanların sayısı giderek artıyor. Böyle bir ortamda İslam'ın yayılmasına duyulan gürültülü öfke, aslında Hrıstiyanlığın birleştirici gücünün azalması karşısında duyulan acıyla bağlantılı. Müslüman derneklerle imzalanan antlaşmayı ilk kutlayanların Katolik ve Protestan Kiliseleri olması tesadüf değil. Kiliseler giderek dünyevileşen bir ortamda daha da fazla kan kaybetmemek için savaşıyorlar.”
Almanya'da aşırı sağ ile mücadelede mağdurlara danışmanlık yapan kuruluşların deneyimlerinin yer aldığı rapor büyük yankı uyandırdı. Maerkische Oderzeitung'un yorumu şöyle:
“Kurbanlara danışmanlık hizmeti sunan merkezlerin resmî makamlara yönelik suçlamaları son derece ağır. Raporda aşırı sağ şiddetin sistematik olarak görmezden gelindiği belirtiliyor. Kulağa abartılı gelse de resmî makamların Neonazi cinayetleri soruşturma sürecinde gösterdiği refleksler de bu yönde. Neonazi terör hücresiyle ilgili gelişmeler her ne kadar güvenlik makamlarının üstünkörü çalıştığını ortaya koysa da, olayın asıl kökeni ya da yerel politikacıların rolü pek ön plana çıkmıyor. Şiddetin günlük bazda sürdüğü, pek çok bölgede artık kabul edilmesine rağmen etkin mücadele yok. Aşırı sağa karşı merkezden yönetilen bir eyleme ihtiyaç var. Ama bunun yerine her eyalet işini az ya da çok kendisi görüyor.
Almanya'da bundan on yıl önce yürürlüğe giren ve işsizlik sigortasıyla sosyal yardımları birleştirerek istihdam piyasasında canlanma yaratan reformları Lüneburg'da yayımlanan Landeszeitung şöyle yorumluyor:
“Almanya, Avrupalı ortaklarına kıyasla ekonomik bakımdan son derece iyi durumda olmasını aynı zamanda istihdam piyasası reformlarına da borçlu. Ancak sendikalar uzun yıllar ücret zammı taleplerinde makul ölçüler içinde kalmasaydı, reformlar boşa giderdi. İşsiz kalmak eskiden olduğu gibi bugün de son derece acı. Yardıma avuç açmak zorunda kalanların aileleri de perişan oluyor. Düşük işsizlik parası yüzünden faturasını ödeyemediği için yüz binlerce kişinin elektriğinin kesilmiş olması üzücü bir derstir. İleride kimsenin bu duruma düşmemesi için bütün ağırlık eğitime ve meslek öğrenmeye verilmelidir.” (Deutsche Welle Türkçe)