CHP Parti Meclisi’ne aday olarak birçok eski partiliyi geride bırakan ve 14 oyla üyeliği kaçıran şarkıcı Atilla Taş, “Yedekteyim, 14 oyla kaçırdım. İki gün çalıştım, üç gün çalışsam ağları deliyoruz. Ben de şaşırdım, bu kadar teveccüh beklemiyordum” dedi.
Radikal’den Armağan Çağlayan’a konuşan Taş’ın açıklamaları şöyle:
En çok merak ettiğim soruyu soracağım; siz hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz? Son tahlilde siz şarkı söyleyerek para kazanan bir insansınız. Türkiye’deki belediyelerin yüzde 80'i sizin muhalif olduğunuz partinin elinde. Onlar sizi konsere çağırmaz. İş adamı sizi çağırmaktan korkar. Nasıl geçiniyorsunuz? Çok mu para biriktirdiniz?
Yok, yok, öyle değil. Hiç değil hem de. O kadar parlak bir durumum da yok. Şu an yazılar yazıyorum bazı dergilere ve gazetelere. Onların teliflerini alıyorum. Şu an başka bir geçim kaynağım yok. Düne kadar çok önemli televizyonlarda, ismini vermek istemiyorum, programımız olacaktı, bu tweetler yüzünden beni aradılar, programlar bitti. Birçok televizyondan, tanıdığım çok ünlü adamlar beni arayıp, "Ya aslında şu an çok iyi bir konuk olursun, müthiş reytingin var ama seni çıkaramıyoruz" diyorlar. Açıkçası ambargoluyum. Her yerden yollarımı kapadılar. Dediğiniz gibi, müziğin tek kazandırdığı yer festivallerdi, geçmiş olsun, öyle bir şeyim de yok. Kimseye de gidip "Ben muhalifim, bana yardımcı olun, bana destek olun, beni festivallere çıkarın" da dememişim, demem. Öyle bir beklentim de yok. Şu an sadece yazarak geçiniyorum. Okuyarak geçinmekten, yazarak geçinmeye geçtim.
Şimdi okuyanlar da teliflerde çok bir para olduğunu zannedecek. Türkiye’de öyle bir para yok ki.
Yok, yok; bir yazının fiyatı 400, 500 liradır. Bunu üç, beş yere yazınca e tabii ki biraz daha rahatlıyorum. Çok iyi durumda mıyım? Tabii ki değilim. Şu anki popülaritemle ben çok daha büyük işler yapardım. İktidara yakın olsam TRT’de, bir havuz kanalında çok güzel programlar yapar, büyük paralar da kazanabilirdim. Bu gerçek. Şu an iktidara yakın sanatçıların kazandığı paraların haddi hesabı yok, bunu herkes biliyor. Öbür taraftan, tarihin bir yerinde de haksızlıklara susup kendini düşünmüş bir insan olarak yer almayacağım.
Sonra CHP’ye giden yol nasıl başladı?
Dedim ya, aileden sosyal demokratım diye. CHP’li bir ailede büyüdüm. Ben çocuktum, 6-7 yaşlarındaydım, Bülent Ecevit, Ceyhan’a gelmişti. Gidip onunla Rahşan Ecevit’in ellerini öpmüş bir insanım, o yaşlarda. Dedem, nenem hep CHP’ye oy vermişler. Daha önce partiler üstü bir durumum vardı. Şimdi bir partiye üye olduğunuz zaman ister istemez adam diyor ki, "Buraya üye", etkisi azalıyor. Sonuçta her partiden, her kesimden insan takip ediyor. 1 Kasım’daki seçimlerden önce karar vermemiştim ama 1 Kasım’daki sonuçlardan sonra dedim ki "Bunu bir yere kadar Twitter’dan götürürüm, artık aktif olmam lazım." Gideceğim en mantıklı yer de CHP’ydi. CHP’den girdim o yüzden.
Gürsel Tekin’den bile fazla oy almanız en çok konuşulan şey oldu.
Gürsel Ağabey'e benim üzerimden vurulmasına gerçekten çok üzüldüm. Bir kere bu adam CHP’ye gerçekten büyük hizmetlerde bulunmuş biri. Çok değerli bir insan. Ben çok üzüldüm. Olabilir böyle şeyler, bu demokrasi. Aslında bu parti içerisinde, CHP içerisinde ne kadar güzel bir demokrasi olduğunu da gösteriyor. Bakın ben şarkıcılıktan gelmiş bir insan olarak bir bakıyorum CHP’de çok önemli sayıda bir oy alabiliyorum. Hem sayın Bekaroğlu, hem Gürsel Tekin ağabeyimiz, bizim büyüklerimiz, ağabeylerimiz. Onlar bu partiye çok büyük emekler vermiş. Şimdi kalkıp da "Biz oy aldık" falan diye övünmenin hiç gereği yok, çok yanlış bir şey. Bu CHP’de ne büyük bir demokrasi olduğunu gösteriyor, hangi partide bunu yapabilirsiniz? Ben sadece demokrasi açısından bakıyorum.
Siz gittiniz CHP’ye üye oldunuz ve aday oldunuz değil mi, o kadar?
İki buçuk üç ay önce, 1 Kasım haftası geçtiğinde dedim "Artık bunu daha faal sürdüreceğim yer CHP’dir. CHP’den daha mantıklı bir seçim göremiyorum kendim için." Gittim, üye oldum iki buçuk ay önce. Benim aklımda yoktu Parti Meclisi üyeliği, birkaç milletvekili dostum aradı. "Senin sevenin çok, çok da güzel muhalefet yapıyorsun, çok da akıllıca muhalefet yapıyorsun. Neden olmasın gel, gir" dediler. İki gün kala seçime... Hiçbir şey bilmiyorum, nedir, ne değildir! Gerçekten bilmiyordum. Parti Meclisi’ni tabii ki biliyorum ama ne iş yapar, ne yaparız, nasıl seçiliriz, hiçbirini bilmiyorum. İki gün kala gittim Ankara’ya, ne broşürüm var, ne ekibim. Tek başınayım. Mesajlar atıldı, gittim insanlarla konuştum. Herkes şunu söylüyordu: "Biz senin bu kadar akıllı, zeki, bu kadar donanımlı bir insan olduğunu bilmiyorduk. Ama çok mutluyuz, özellikle cesaretin için. Böyle güçlü bir iktidara karşı boynunu bükmedin. Ki senin etin budun ne yani..." Sonuçta ben dünyaları kazanan bir adam değilim. Belki bu da bana güç verdi. Kaybedecek çok şeyim yoktu. Belki de göbekten bağlı olsaydım iktidara, ekmeğimi bir yerlerden alıyor olsaydım… En büyük güç aslında kaybedecek bir şeyiniz olmadığı zaman... O zaman sözünüz daha çok güçleniyor. Daha kendinizden emin oluyorsunuz. Çünkü bu iktidar herkesi kendine göbekten bağlamış.
Sen Parti Meclisi yedektesin?
Evet yedekteyim, 14 oyla kaçırdım. İki gün çalıştım, üç gün çalışsam ağları deliyoruz. Ben de şaşırdım, bu kadar teveccüh beklemiyordum. Sosyal medyanın çok büyük gücünü burada bir kere daha gördüm. Sosyal medya deyip geçiyorlar ya, işte nedir çok büyük etkisi yok falan… Hayır öyle değil, her gelen bana bunu söyledi. O kadar akıllıca tweetler atıyorsun ki bizim Meclis’teki insanlardan da duymak istediğimiz şeyler… Birçok milletvekili dostlarımız bazıları büyüklerimiz çok eski milletvekilleri falan takip ediyorlar. Onlardan da bunu duydum. Çok mutlu oldum… Çok zekice tespitlerim olduğunu 140 karakterde çok şey anlatabildiğimi bunun da bir meziyet olduğunu söylediler.
Söyleşinin tamamını okumak için tıklayın