T24 - Emek Sineması’na kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını yazan SİYAD Onursal Başkanı Atilla Dorsay, “Şimdilerde ‘yandaş medya’ olduğu rivayet edilen bir büyük gazetede yazmanın ne faydası var? Emek’i bile kurtaramayacak olduktan sonra” dedi.
Geçen hafta Emek Sineması’nın yıkılma yolunu açan mahkeme kararının ardından Sinema Yazarları Derneği (SİYAD), “Emek Sineması’nı yıktırmayacağız” başlıklı, kültür sanat dünyasını protestoya çağıran bir mektup yayımladı. SİYAD’ın Onursal Başkanı Atilla Dorsay da dün Sabah gazetesinin Cumartesi ekinde yayımlanan yazısında Emek Sineması’na kazma vurulduğu gün gazeteciliği bırakacağını açıkladı.
Mahkemenin kararının ardından Emek Sineması’nın her an yıkılabileceğini söyleyen Dorsay, “O günden beri uykularım bölünüyor, içim gerçek anlamıyla acıyor. Ve üzüntülerini belirtseler de onunla kalan ve daha radikal bir tavır koymayan yazarların tersine, ben öfkemi daha sert biçimde haykırmak istiyorum” diyor yazısında. “İlk günden itibaren, demek ki 30 yıldır, İstanbul Film Festivali denen güzelliğin en şahane filmleri orada karşımıza gelmedi mi? En ünlü yönetmenler o mekânda bizlere seslenmediler mi: Kazan’dan Kieslowski’ye, Antonioni’den Bertolucci’ye, Saura’dan Şahin’e?” diye yazan Dorsay, Emek Sineması’nın dünyanın ayakta kalmış en güzel salonlarından biri olduğunu belirtiyor.
Emek Sineması’nın rantabilitesi yok bahanesine sığınılmaması gerektiğini vurgulayan Dorsay, Emek’te verilen konserleri hatırlatarak, salonun müzikaller, oyunlar ve toplantılarla da desteklenebilecek, çok işlevli bir salon olarak kullanılabileceğini vurguluyor.
‘Kitaplara yönelirim’
Beyoğlu Belediye Başkanı’nın Beyoğlu’ndaki masaları kaldırırken “Amacımız Beyoğlu’na meyhane kültürü yerine sanatı getirmek” dediğini hatırlatan Dorsay, “Emek ve tüm eski salonları yıkarak mı sanatı getireceksiniz?” diye soruyor.
Dorsay, yazısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Emek Sineması’yla ilgili özel bir mektup yazdığını ancak cevap alamadığını da belirtiyor ve yazısını şu cümlelerle sonlandırıyor:
“Benim büyük üzüntüm içinde aldığım karar şu: Emek’e kazma vurulduğu gün, ben gazeteciliği bırakıyorum. 45 yıllık, alanında etkili olduğu söylenen bir yazar olmanın, üstelik şimdilerde ‘yandaş medya’ olduğu rivayet edilen bir büyük gazetede yazmanın ne faydası var? Emek’i bile kurtaramayacak olduktan sonra? Üstelik o üzüntümün içinde normal yazılarımı sürdüremeyeceğimi de biliyorum. Ama yazarlığımı bırakacak değilim. Daha çok kitaplara yönelirim. İlki de sanırım Emek üzerine olur. Kişisel anılarla birlikte, bu sanat mabedinin yok ediliş öyküsünü de işleyerek... Okurlarımın beni anlayacağını umuyorum.”