Kazakistan'ın başkenti Astana'da Suriye ile ilgili kritik görüşmelerin yapıldığı otelin lobisi bugün sessiz.
İki gün boyunca koridorları hızlı adımlarla arşınlayan diplomatlar, mikrofonları bir delegasyondan diğerine uzatan gazeteciler, yuvarlak kahvaltı masalarında önlerinde açık dizüstü bilgisayarlarıyla son rötuşları yapmaya çalışan heyetler ülkelerine, evlerine döndü.
Onlarla birlikte, edilen ağır sözler, karşılıklı "terörist" suçlamaları ve bütün pazarlıklar da sona ermiş oldu.
Astana her şeye rağmen olumlu bir başlangıç oldu; ancak aynı zamanda geride yanıttan çok soru işareti bıraktı.
Suriye'de altı yıldır birbiriyle savaşan silahlı muhalif gruplar ile Suriye hükümeti yetkililerinin aynı çatı altında buluşması, Astana'nın en önemli ilklerinden biriydi.
Dolayısıyla karşılıklı ithamların tonunun sert olması beklenmedik değildi. Ancak yine de kimse masayı terk etmedi ve sonunda 3 garantör ülkenin kuracağı bir gözlem mekanizmasıyla birlikte Suriye'deki ateşkes yeniden teyit edilmiş oldu.
Taraflar birbirine ne demiş olursa olsun; müzakereler beklenenin aksine aynı masa etrafında değil, farklı odalarda mekik diplomasisiyle yürütülmüş olsa bile ortaya çıkan deklarasyonla, Astana'dan beklenen temel sonuç da ateşkesin teyidinden fazlası değildi.
Elbette üç ülkenin altına imza attığı bildiri ateşkesten fazlasını dile getirdi.
Astana'dan çıkan ve üç garantör ülkenin yayımladığı iki sayfalık bildiriyi şu başlıklarla özetlemek mümkün:
Basına kapalı yürütülen müzakerelerde, gazetecilere yansıdığı kadarıyla bazı maddelerin yazımında anlaşmazlıklar çıktı. Ateşkes konusunda ise herkes hemfikir olmasına rağmen bunun uygulanmasıyla ilgili fikir ayrılıkları iki günlük tartışmalara damgasını vurdu.
İlk anlaşmazlık Suriye Arap Cumhuriyeti'nin tanımında ortaya çıktı. Suriye hükümeti, ülkenin tanımında "laik" ifadesinin kullanılmasını isterken, muhalif grupların temsilcileri ve- Suriye'nin BM Büyükelçisi Başar Caferi'nin söylediğine göre- Türkiye bu ifadeye karşı çıktı.
Muhalif grupların temsilcilerinin bu ifadeye hararetli bir tepki gösterdiği toplantı salonundan dışarıya gelen bilgiler arasındaydı.
Caferi'nin bu yorumlarına karşı Türkiye tarafından bir açıklama yapılmadı.
Ateşkesin uygulanmasıyla ilgili en önemli tartışma, Şam'ın içme suyu kaynaklarından olan Barada Vadisi'nde Suriye rejimi güçlerinin yürüttüğü operasyonlardı.
Suriye rejimi temsilcisi Caferi, Barada Vadisi'nin bazı köylerinde etkili olan silahlı militanların El Nusra olduğunu ve içme suyuna benzin karıştırdıklarını, Şam'da milyonlarca insanın susuz kaldığını söylerken; muhalifler Suriye yönetimini su kaynaklarını bombalamakla ve sivilleri öldürmekle suçluyor.
Barada Vadisi'nin akıbeti, iki tarafın da birbirini Aralık ayının sonunda ilan edilen ateşkesi ihlal etmekle suçladığı en temel başlık oldu.
Sonunda muhalefet temsilcileri "Barada Vadisi'nde operasyon devam ederse, Astana yok hükmündedir" derken; Caferi sivillerin içme suyunun kesilmesinin "savaş suçu" olduğunu söyleyerek operasyonların devam edeceğini belirtti.
Bunun yanı sıra muhalefet ateşkesi gözlem mekanizması ile ilgili garantörlere önerilerde bulunduklarını ancak bunlarla ilgili yanıtları bir hafta içinde alacaklarının söylendiğini hatırlatarak, Astana'dan temkinli ayrıldı.
Türkiye başta olmak üzere garantör ülkelerin Astana'dan temel beklentisi 300 binden fazla kişinin ölümüne yol açan savaşta ateşkesin teyit edilmesi ve savaşan tarafların aynı çatı altında buluşmasıydı.
Beklentilerden bir diğeri de silahlı muhaliflerin liderleri ile Suriye rejim temsilcilerinin aynı masada yer almalarıydı. Açılış konuşmaları yapılırken bu gerçekleşti. Ancak sıra müzakerelerin başlamasına geldiği zaman iki taraf ayrı odalarda, garantörler aracılığıyla görüşmeleri yürüttü.
Bunun Astana'da bütün taraflarda bir hayal kırıklığı yarattığını söylemek zor. Türk yetkililer bu haliyle de Astana'nın başarılı olduğunu ifade ediyor.
Ancak toplantılar öncesinde, karşılıklı görüşmelerin hedeflerinden biri olduğunu söyleyen Rus heyetinin başkanı Alexander Lavrentiev bile belki yüz yüze görüşmelerin ne kadar zor olduğunu anlamış olacak ki; sadece açılış konuşmaları sırasında bir araya gelmiş olan heyetleri takdir ettiğini söyledi.
Görüşmelerin tamamını ise "gergin ama umut verici" olarak niteledi.
Şüphesiz bu gerginliğin nedenlerinden biri de İran'ın oynadığı rol ile ilgiliydi. İran'ın toplantı öncesi ABD'nin çağrılmaması ile ilgili açıklamaları Rusya ve Türkiye ile gerginliğe yol açarken; yıllardır sürdürdüğü Suriye politikası ise toplantı sırasında muhalifler tarafından sert bir dille protesto edildi. Muhalifler, Suriye'de savaşan İranlı militanlara gönderme yaparak, "yabancı savaşçıların" Suriye'den çıkması gerektiğini söylediler.
Türkiye ve Rusya'nın, İran'dan gelen açıklamaların ardından ABD heyetine yaptıkları daveti bir kere daha yinelemelerine rağmen, Washington Astana'ya heyet göndermedi. Bunun yerine ABD'nin Kazakistan büyükelçisi toplantılara gözlemci sıfatıyla katıldı.
Analistlere göre, ABD'nin Kasım ayında seçilen yeni başkanı Donald Trump'ın bunu bir saikle yapıp yapmadığını şimdiden söylemek zor. Zira göreve resmi olarak bu toplantılardan sadece iki gün önce başlayan Trump'ın Suriye ve Ortadoğu'da bundan sonra ne yapacağının sinyalini bu kadar hızlı vermek istemediğini düşünenler var.
Ortaya çıkan temel kararlılık ise Astana'da toplanan yekûnun Cenevre'ye devredilmesi. Silahlı grupların temsilcilerinin, daha önce sadece Suriye'nin siyasi muhalif liderlerinin katıldığı Cenevre'de masada olması.
Ancak bunun dışında Astana'dan yanıttan çok soru işaretinin çıktığını söylemek yanlış olmaz.
Masanın etrafında oturan bütün tarafların ortak bir metne imza atmadığı ve aslında biraraya getirdiği topluluk ile önemli hale gelen Astana'dan yanıtlanması beklenen sorular şöyle özetlenebilir:
En büyük kentleri yakılıp yıkılan, milyonlarca insanın yerinden edildiği ve dünyanın dört bir yanına göç etmesine neden olan Suriye savaşında bugüne kadar "kanın durdurulması" pek çok kez dilendi, dile getirildi ve ara buluculuk mekanizmaları işletilmeye çalışıldı.
Dünya kamuoyunun da tarafların da bu savaşın bitmesine ilişkin umutlarının taze olduğunu söylemek zor. Ancak Astana'nın iyi bir başlangıç olmasını dileyenlerin sayısı fazla.
Suriye ile ilgili pek çok konuda olduğu gibi, bundan sonra ne olacağını söylenen sözler değil, sahada; savaşın yıkımının ortasında yapılanlar belirleyecek.
Ancak bu sürece bakarken iki analistin iki cümlesini akılda tutmak iyi olabilir:
İlki Kadir Has Üniversitesi'nden Ahmet Kasım Han'ın ifade ettiği bu cümle: "Astana kendi içinde çok önemli bir başlangıç. Ama çok önemli bir başlangıç, harika bir sonun garantörü değil."
İkincisi ise Marmara Üniversitesi'nden Cengiz Tomar'ın söylediği:
"Savaş daha da uzarsa, artık anlaşma yapılacak bir Suriye de kalmayacak."