Yaşam

'Askerin dostu olmaz mı?'

13 Ocak 2010 02:00

T24 - Henüz bir diplomasi muhabirliği yaptığı yıllardan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yakın olduğunu belirten Radikal Yazarı Mehmet Ali Kışlalı, askerlerin sivillerle ilişkilerini, bakış açısını, başından geçen iki olayı örnek vererek anlattı. Kışlalı, 70'li yıllarda Yankı dergisini yönetirken neden gözaltına alınıp, saçlarının sıfıra vurulduğunu, 80 yıllarda da davetli olduğu Uzak Doğu gezisinden Kenan Evren tarafından nasıl dışlandığını bugünkü (13 Ocak 2010) yazısında kaleme aldı.

Mehmet Ali Kışlalı'nın "Askerin dostu olmaz mı?" başlıklı yazısı şöyle


27 Mayıs sonrası katıldığım Milliyet’in Ankara Bürosu’nda ‘Diplomasi Muhabiri’ iken, biraz tesadüfi olarak zamanın Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay ile sonraki yıllarda dost olduğum, Özel Kalem Müdürü Kurmay Albay Celil Gürkan’ın yardımıyla bir özel konuşma yapmıştım. Bu ilk teması Doğu’da bir deprem ziyareti yapmak üzere giden bir grup
yüksek rütbeli generaller ile geçirdiğim gezi izleyecek ve bu günlere kadar süren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ilgim tüm meslek yaşamım boyunca artarak devam edecekti.
Sanıyorum bu mesleki geçmişim bana TSK ve mensupları hakkında çok geniş gözlem ve bilgi edinme olanağı sağladı.
Bu camiada olup bitenleri ve genel eğilimleri daha iyi anlamama katkıda bulundu. Kimi istisnalar dışında, başta o günlerden bu yana göreve gelen komuta kademesi mensupları olmak üzere, camiada çok dost edindiğimi düşündüm. Ama yazımın başlığını koyarken yanlış anlaşılmaktan korktuğum için, yaşadığım olaylardan iki örnek vermek istedim.
- 13 yıl kadar yönettiğim Yankı dergisi TSK ile ilgili gelişmelere geniş yer verdiğinden, örneğin Kenan Paşa ile gerek Genelkurmay Başkanı, gerek Devlet Başkanı iken, bir gazeteci olarak yakın ilişki içinde olmuştum. Bundan dolayı da Uzak Doğu gezisine davet edilmiştim. Fakat Ulusu Hükümeti ilk yılını tamamladığında yaptığımız değerlendirmede, kendisini de yıllardır tanıdığım başbakana 7 (yedi), yardımcısı Özal’a ise 7,5 (yedibuçuk) notu verince, Ulusu’nun şikâyeti üzerine, Kenan Paşa tarafından davetli listesinden çıkarıldığımı bana MGK Genel Sekreteri Org. Necdet Üruğ bildirecekti.
- Sıkı yönetimin geçerli olduğu bir dönemde, Kıbrıs’ta hassas bir görev üstlenmiş bir albay emekli olduğunda, kendisine Genelkurmay’ın ‘basın ile konuşma’ demesine karşın
Yankı’yla yaptığı bir konuşmadan dolayı koğuşturulacak ama bulunamayacak, Yankı adına ben on gün kadar askeri ceza evinde kalacaktım. Saçlarım sıfır numara kesilecekti. Sonra, başta zamanın Genelkurmay Başkanı; rahmetli Semih Sancar olmak üzere birçok komutan, ortada suç olmadığının işareti olarak, saçsız görüntüme bakıp ‘Geçmiş olsun’ diyeceklerdi.
Askerin iyi ilişkiler içinde olduğu sivillere yaklaşımının, siviller arası dostlukların yarattığı neticelere benzemez.
Sivil hoşgörüsü askerde pek olmaz. Bunun için yaşadığım olaylardan ikisini örnek olarak vermek istedim.
Onlar görevlerini yaparken uğradıkları, haksız dahi olsa, tepkilere aldırış etmiyorlar. Başarılı oldukları zaman da ödül beklemiyorlar. Çünkü genelde 14 yaşında giydikleri üniformalarıyla gördükleri eğitim onlara bir misyon aşılıyor.
Bu misyonun temelini; Atatürk fikirleriyle kurulan Cumhuriyet’i içten ve dıştan gelen tehditlere karşı korumak ve kollamak oluşturuyor.
Bu Anayasa ve yasalarla şekillendirilmiş misyonun,
ülkenin değişen koşullarına göre, nasıl zaman zaman ciddi yaklaşımlarına sebep olduğunu çok yakından izledim.
Yabancı uzmanların kimi gözlemlerini ,analizlerini okudum. Yıllardır süren mesleki temaslarımda , sohbet olanakları sağladığımda ,ister muvazzaf ister emekli olsunlar, askerlerle, yaşamlarının sonuna kadar muhafaza edecekleri görüşlerini öğrenmeye çalışmak bana mesleki bir boyut sağladı.
1984’te başlayan PKK ile mücadele dönemi de, bu boyut üzerine kurulacak iç güvenlik konularına olan ilgimi mesleki bir tutku haline getirdi.
Şimdi TSK ile ilgili, bunca yıldır sürdürdüğüm gözlem ve intibalarımı, günün koşulları içinde gözden geçirirken ortaya çıkmış görünen sorunların sebeplerini bulmaya çalışıyorum.
Başta anayasal rejimin meşru sivil yöneticileri olmak üzere, çok daha geniş vatandaş kitlelerinin TSK’nın misyonu ve davranışlarıyla ilgili olarak doğru bilgilenme ve durumu irdeleme için gayret sarf edip etmediklerini düşünüyorum.
Kanımca TSK, bugüne kadar sergilediği, demokratik rejimde sınırsız gibi gözüken gücünü toplumun ona verdiği destekten almış bulunuyor.
Şimdi bu destekteki sarsılmışlık görüntüsünü soğukkanlılıkla irdelemek, daha ziyade askerin kendini iyi anlatamamasından kaynaklanan, nedenlerini araştırmak gerekiyor.
TSK’nın misyonu, sanıldığı gibi ‘siyasete müdahale’ ile ilgili değil.
Öncelikle bu nokta iyi anlaşılmalı. Karamsarlığa kapılmamalı.