Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın, 6 Ocak 2014 tarihinde Roboski katliamıyla ilgili verdiği “kamu davası açılmasına gerek olmadığı” yönündeki kararını Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne taşıyan mağdurların itirazları oyçokluğuyla reddedildi.
Karşı oyu kullanan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin Başkanı Hava Hâkim Albay Oğuz Pürtaş, kararının gerekçesinde “Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararının kamu vicdanını tatmin etmeyeceği, kısa vadede maslahata uygun ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceği düşüncesi ile çoğunluk kararına karşı oy kullandım” dedi.
Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin Roboski katliamı için aldığı takipsizlik kararına karşı imza koyan Hava Hâkim Albay Oğuz Pürtaş’ın gerekçesini bugünkü köşesine taşıdı.
Sedat Ergin’in Hürriyet gazetesinin bugünkü (15 Temmuz 2014) nüshasında yayımlanan, “Askeri hakimden Uludere konusunda ilginç bir çıkış” başlıklı yazısı şöyle:
‘Askeri hakimden Uludere
konusunda ilginç bir çıkış’
“Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararının kamu vicdanını tatmin etmeyeceği, kısa vadede maslahata uygun ve kamu yararına uygun gözükse de uzun vadede mülkün temeli olan adalet duygusuna ve devlete zarar vereceği düşüncesi ile çoğunluk kararına karşı oy kullandım.”
Karşı oy gerekçesinin en sonunda yer alan bu cümlenin hemen altında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin Başkanı Hava Hâkim Albay Oğuz Pürtaş’ın imzası yer alıyor. Hâkim Albay Pürtaş, karşı oyuyla, başkanlığını yaptığı mahkeme heyetinin Uludere kararında azınlığa düşmüş oluyor.
Çoğunluk kararının altında ise mahkemenin diğer iki üyesi Hava Hâkim Yüzbaşı İlhan İpek ile Hava Hâkim Üsteğmen Doğan Kartal’ın imzaları var.
Hava Kuvvetleri Askeri Mahkemesi, Uludere faciası hakkında “dava açılmasına gerek olmadığı” hususunda Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı ile aynı çizgiyi benimsemiş oluyor, kıdemsiz iki üyesinin çoğunluk görüşüyle.
Bu kararla birlikte, 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak Uludere’de 34 vatandaşımızın Hava Kuvvetleri’nin bombardımanı sonucu hayatlarını kaybetmesi hadisesiyle ilgili dosyanın bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesinin önü de açılmış oluyor. Ancak bunu değerlendirmeden önce dosyanın bu noktaya nasıl geldiğine bakalım kısaca.
* * *
Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı, 6 Ocak 2014 tarihinde verdiği kararda, biri korgeneral, biri tümgeneral, ikisi tuğgeneral ve biri kurmay albay rütbesinde toplam beş subayın “görev gereklerini yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri, dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı” kanaatine varmıştı.
Mağdurların ailelerinin Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın bu kararına itiraz edebilecekleri yargı mercii Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi idi. Nitekim ailelerin avukatları, ocak ayı sonunda itirazlarını bu mahkemeye iletti. Askeri Mahkeme ise yaptığı inceleme sonucunda 11 Haziran 2014 tarihinde oyçokluğu ile bu itirazı reddetti.
Askeri mahkemenin kararında, Genelkurmay Savcılığı’nın kararında “herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı” hususunda detaylı bir gerekçelendirme yapılıyor. Kararda “Hava harekâtı silahsız siviller olduğu bilinen bir gruba yönelik olarak değil, mevcut istihbari bilgiler çerçevesinde silahlı terör örgütü mensubu olduğu değerlendirilen bir gruba yönelik icra edilmiştir” deniliyor, “Özellikle sivillere yönelik bilinçli ve kasıtlı bir harekâtın söz konusu olmadığı” belirtiliyor. Askeri mahkeme, Genelkurmay Savcılığı gibi, bu noktada hava harekâtı düzenlenmesine karar veren askerlerin “kaçınılmaz hataya düştüklerini”, bu durumda Ceza Kanunu’na göre “kusurlu sayılamayacaklarını” belirtiyor.
Hava Kuvvetleri Mahkemesi, keza şikâyetin etkili bir şekilde soruşturulmadığı yolundaki itirazı da kabul etmiyor, Genelkurmay Savcılığı’nın “Herhangi bir şüpheliyi aklamaya çalışmadığını, olayın üzerini örtmeye çabasına girmediğini, aksine olayı en küçük detaylarına kadar incelediğini, karanlık bir nokta bırakmadığını” kaydediyor.
* * *
Mahkeme heyetinin iki üyesi savcılığın kullandığı takdir yetkisinde hukuka aykırılık görmezken, heyet başkanı karşı görüş belirtiyor. Hâkim Albay Pürtaş, “Kamu davasın açılması için yeterli şüphe nedeni mevcut olup, mecburilik ilkesi gereğince savcının dava açması zorunludur. Bu hususta savcının takdir yetkisi bulunmamaktadır” diyor. Pürtaş, bu çerçevede, kusurluluğun olup olmadığının yargılama sonucu ortaya çıkması tezini savunuyor.
Başkan, ayrıca “kaçınılmaz hataya düşülüp düşülmediği hususunda karar verilebilmesi için salt genel ve hukuki bilgi yeterli olmayabileceğini” de belirtiyor, bu çerçevede “bilirkişi görüşünün alınması gerektiğini” savunuyor.
Görüleceği gibi mahkeme başkanı ile diğer iki üyesi taban tabana zıt görüşler savunuyorlar.
* * *
Gelinen noktada top artık AYM’nin sahasına girmek üzeredir. Ailelerin AYM’ye hak ihlali başvurularını önümüzdeki günlerde yapması bekleniyor. Anayasa Mahkemesi, böylelikle tutuklu milletvekilleri, Balyoz, Ergenekon, Twitter ve YouTube gibi bir dizi kritik karardan sonra Türkiye’nin çok yakın tarihinin en çok el yakan dosyalarından birini sonuca bağlayacaktır.
Bu dosyada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ikinci maddesinde tanımlanan “yaşam hakkı”nın –diğerlerinin yanında- bu dosyadaki en hassas başlığı oluşturacağı söylenebilir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, AYM’nin Uludere dosyasında vereceği karar 34 insanın ölümünü konu alacağı için yalnızca adalet duygusunu değil, Türkiye’nin vicdanını da çok yakından ilgilendiren bir hüküm olacaktır.