03 Haziran 2014 19:47
PKK’nın kaçırdığı iddia edilen çocuklarla ilgili olarak konuşan HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, “Askere alma dairesi olmadığımız gibi çocukları bulma kurumu da değiliz. Türkiye'ye sormak istiyoruz; o çocuklar hakikaten ailelerine geri dönecek olsalar, gelecekleri hakkında kim hangi garantiyi verebilir? Pozantı Cezaevi’ndeki çocuklarla yüz yüze pek çok görüşme yaptım. Söyledikleri şuydu; cezaevlerine girmemize neden olan etkinliklere katılmamızın nedeni anadilimiz, kültürümüz nedeniyle yapılan ayrımcılık. 15-16 yaşında biz buna katlanamadık dediler. O çocukların bir bölümü gitti. Mersin'de ne olduğunu iyi biliyorum" dedi.
Haftalık olağan grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü, AKP'nin Türkiye ve Rojava'da yürüttüğü mevcut siyasetle çözüm yerine ölüm getirdiğini söyleyerek, "Madem hesaplaşacağız öncelikle geçmişte işlenen cinayetler, katliamlarla yüzleşeceğiz" dedi. “Erdoğan'ın Ağrı ve Norşîn'deki ağır yenilgisinin ardından Kürt siyasetine dönük hakaretlerde bulunduğunu” söyleyen Kürkçü, şunları söyledi: "Nefret diliyle nasıl çözüm geliştireceksiniz? Başbakanın B planının ne olduğunu biliyoruz. Öcalan'a özgürlük isteyenlere yönelik saldırı kiralık katillerle saldırı düzenlendi. AKP'nin ellerine sopa verip, ellerine sopa verdikleri cinsten ve soydan yarattıklarıdır. Diz çökmeyiz, dünyayı dar ederiz. O nedenle bize böyle planlarla gelmeyin. Hakiki işlerle gelin."
TBMM’de haftalık olağan grup toplantısında partililere seslenen HDP Eş Genel Başkanı Ertuğrul Kürçkü, konuşmasına Tansu Çiller dönemindeki faili meçhuller, işverenler listesi ve yargısız infazlara dikkat çekerek başladı. Kürkçü, kiralık katillerin, korucu başlarının oluşturduğu, insan öldürme yetkisi verilmiş güruhun katliamı sonucunda 1999'a kadar devam eden karanlık dönemde 543 insan gözaltına alındıktan sonra kendilerinden haber alınamadığını hatırlatarak, bunların Çiller döneminde gerçekleşmiş olduğunu söyledi.
Savaş Buldan'ın da Çiller'in oluşturduğu "ortadan kaldırılacak işverenler" listesinde olduğunu kaydeden Kürkçü, "Mesut Yılmaz iktidarı tarafından soruşturma konusu yapıldı. Ortada bir sır olmadığı gerçeği vardı. Başbakanlık müfettişliği tarafından hazırlanan raporda 'Sadece Savaş Buldan değil, 100'ü aşkın insanın devletin güvenlik güçleri tarafından izlendiği, haklarında hükümler kesildiği, yargısız infaz yoluyla ortadan kaldırıldığı' açıkça ifade edilmişti. Raporu hazırlayan kişi, 'tartışılacak olan şey 100 kişiye yakın kişinin PKK finansörü işverenlerden biri eksiltilmiştir, emri kim vermiştir, yetki kim tarafından hangi ahvalda kullanılmıştır? Sorumluluk kimdedir?' dedi. Bu uygulamanın tüm ülkede olduğuna göre bizde de olacaktır, hukuk devleti içinde bu kararlar alınıp, devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır diyor savcı Kutlu Savaş. Bu çok açık. Müfettiş problem bu insanların yargısız infaza kurban edilmesi değil, devlet böyle yapmıştır" dedi.
"Vesayet ilişkilerinin karşıtı olarak kendini ortaya koyan Başbakan’a sormak istiyorum, ben bu raporu okudum, siz okudunuz mu?" diyen Kürkçü, şunları dile getirdi: "Yüzlerce cesedi ardında bırakan bu çeteye ilişkin bir şeyler yapacak mısınız? Başbakan tabi ki yapmayacağım der. O zaman benim de üyesi olduğum Refah Partisi'nin ortağı olduğu iktidar döneminde yapılanlar aklanır. Asla içinde olduğumuz hükümetle ilgili hiçbir kovuşturma yapmayacağız diyecektir. Bunu açıkça söylemeyecektir. Savaş Buldan'ın katillerini ve öldürülen 100'ü aşkın kişinin infazının sorumlularını kozmik odada bulmuşsunuzdur, cebinizde saklamayın. Adil bir yargılamaya tabi tutun diyoruz. Mademki hesaplaşacağız, buradan başlayalım. Ancak ben bu iradenin hükümette olduğunu düşünmüyorum."
1 Haziran'da 14 merkezde tekrarlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan Kürkçü, "AKP'nin itirazı üzerine yeniden yapılan yerel seçimlerin gerçekleştiği yerlerde muhalefet partileri kazandı. AKP, büyük iddiayla girdiği seçimlerden yenilerek çıktı. Ağrı'da eşbaşkan adaylarımız seçimden eş başkan olarak çıktılar. Artık yerel yönetimin başındadırlar. Onları buradan selamlıyoruz. Ağrı yenilgisi Erdoğan ve AKP için ağır oldu. Ağrı'dan ağrı çıktı. Kendileri istediler, yarıştılar, kaybettiler. Yarışmadılar, adil yarış da yoktu. Devletin tüm gücüyle, tankı, topu, panzeri, polisiyle sandık başlarında halkı korkutarak oyları çalmaya yeltenenlere halk ağır tokat yapıştırdı. O yüzden Başbakan kürsüden avaz avaz bağırıyor. Bu bir şey ifade etmez. Seçim kazanmak tank, top işi değil. Gönül işi. Halkın gönlünü kazanamazsınız hiçbir şeyi kazanamazsınız" diye belirtti.
Seçimlerin Ceylanpınar'da da tekrarlanması halinde kazanacakları bir sonucun ortaya çıkmasının muhtemel olduğuna işaret eden Kürkçü, "Yine kazanacağız. Üstelik bu seçimler, ileriye ve geriye dönük olarak muhakeme imkanı da sağladı. Sadece sandıklardan oy çıkmadı. 3 tarz siyaset seçimden geçti. İlki AKP tarzı tahakküm, yıldırma, kandırmaya çalışma, kanmayanlara karşı tank, top, parayla cıngar çıkarma. Karşısındaki blok ise onların yerinde olsalar, kendilerine yapılanları onlara yapacaklar. BDP, bundan sonraki HDP tarzı siyaset ise empati ve gönülleri kazanma üzerineydi. 10, 30 oy farklarla yenilenen seçimlerde 1.500, 2000 oy farkla kazanmak bizim tarzı siyasetimizden kaynaklıdır. Türkiye'nin tamamına seslenerek bize oy vermeyenlerin gönlünü kazanmak, empati kurmak, olması gerektiği yerin HDP safı olduğunu göstererek kazanacağız. AKP sultasına son vereceğiz. Başbakanın her yeri ağrıdı. Cumhurbaşkanlığı ve 2015 seçimlerinde ağrı sürecek" dedi.
Bu sonucun çözüm sürecinin yankısı olduğuna vurgu yapan Kürkçü, Ağrı'da kazanılan seçimin aslında barış ve çözümün kazancı olması olarak bilinmesine yönelik Eş Başkanlar Sırrı Sakık ve Mukaddes Kubilay tarafından da dikkat çekildiğini ifade etti. "Doğru da söylüyorlar" diyen Kürkçü, "Sadece Botan değil Serhat'ta da BDP belediyeleri Kürdistan'ın iki yakasını bir araya getiriyor" dedi.
Şair Ahmet Arif'in dizeleriyle gönderme yapan Kürkçü, "Kimse Serhatlıları hain, kaçakçı olarak suçlayamayacak artık. Kardeşleriyle bir araya geldiler. Demokratik siyasetin en belli başlı köşe taşları arasındadır. Bunun seyri bakımından çelişkili tabloyla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz hafta Sayın Abdullah Öcalan'ı ziyaret eden HDP heyeti, olumlu mesajlarla döndüler. Çözüm süreci bakımından Sayın Öcalan'ın verdiği en önemli mesaj, sürecin yeni bir aşamaya geldiği, yeni bir başlangıç için umut olduğu ve provokasyonlardan uzak durulması yönündeydi. Çözüm sürecinin kendine özgü diyalektiği var. Kat edilen mesafede sosyal ve siyasi hayatta birebir karşılığını bulmayabilir. Müzakere masasında oturanlar olumlu gelişme sağlayabilir, müzakere masasını genişletebilirler. Fakat süren hakimiyet mücadelesi ekseninde geliştiğini aklımızdan çıkarmamamız gerektiğidir. Sürecin kalıcı barışa, halkların öz yönetimine evrilerek mükemmel sonuca varmasına karşı AKP, en az ve geciktirilerek sonuca bağlanması için elinden geleni ardına koymamaktadır.
"Kalekollar inşası meselesinde halkımızın kolayca anlayabilmesi için şunu söylüyoruz; herhangi bir karakol değil" diyen Kürkçü, "Şehre yakın karakollar, yol kesene, gaspçıya karşı kendini koruyan polisin bulunduğu mekandır. Ne kötülük olabilir? Ne zararı var? diyebilirler. Ancak bu asayişle ilgili mesele değil. Karakol denilen şeylere kalekol denilmesinin betonarme karakol olarak inşa edilmesi. 300'den fazla olan bu kalekollardan 100'ü inşa edilmiştir. Güvenlik barajları, gölleriyle Kürdistan'ı sarıyor. Çözüme ilerliyorsak o zaman halkın yoğun yaşadığı sınır ötesi ilişkileri kardeşçe sürdürmeye hazırlandığı yerlerde halka karşı silahlandığında kuşku olmayan askeri birliklerin halkın karşısına dikilmesinin ne gibi bir açıklaması olabilir? Bir tehdit olarak görüyor halk bunu. Halkçı yollarla karşı koymaya çalışmaktadır. Lice'de, Varto'da, Silopi'de süren kalekol protestolarının gerisindeki hakikat budur" açıklamalarını yaptı.
Kalekol yapımları ve buna yönelik halkın protesto tepkisinin anlamına dikkat çeken Kürkçü, "Halk, dingin sözlerle ifadelerimizden öte tepkilerle her gün yollara çıkmakta. Kalekol yapımına inşaat malzemesi taşıyan işçi taşıyan araçları önlemeye çalışmaktadır. Yaygın medyada bunun sunuluş tarzı herhangi bir sebepten yoksun, taşkınlık olarak yol kesildi, araçlar durduruldu diye kabaca özetlenen, birçok mizansenle sunulan, aslında savaşın sıcak biçimde sürdüğü dönemleri hatırlatan söylemlerle hükümet basınında görünmeye başlandı. Aylardır uyarıyoruz; bu gerçek barış ve çözüm için yapılacak en kötü şeydir. Barış halkın gönlünde kazanılacaksa halkın gönlüne giden yol kalekoldan değil mezarlıktan geçer. O yoldan geçmek istemiyoruz. Kalekol yapımına son verin!" diyerek çağrıda bulundu.
Hükümetin Rojava'daki Suriye siyasetine de değinen Kürkçü, şunları ifade etti: "Türkiye medyasından gıdasını alanlar için Rojava dediğimiz hükümetin ya da medyanın Suriye'nin kuzeyi dediği bölgede eskiden Kürdistan olan bölgeyi ortasından biçen hattır. Kürtler oraya Suriye, Türkiye demezler. Onlar için hattın altı üstüdür. Kendilerinin ortak hayata sahip olduğu, geçmişin referansıyla gelecek özlemiyle yaşıyorlar. Suriye'de iç savaş başladığında Kürtler en mükemmel sonucu çıkartarak öz yönetim sistemi kurdular. Kantonal sistem dediler. Kendi kendilerini yönetiyorlar. Suriye'yi kana bulayan çetelere karşı kadınların, gençlerin özgürlüklerini ve hayatlarını müdafa ediyorlar. Türkiye'nin siyaseti ise Suriye rejimini ihraç yoluyla devirmek için Davutoğlu siyaseti Şam'da zor yoluyla rejim değişikliği yapılacağı varsayımına dayandığı için tüm gücüyle ÖSO, cihatçı, yağmacı katil sürülerinden oluşan çetelere destek veriyor. Son haftalarda Serekaniye'de sivil insanları, çocukları katleden insanların ellerindeki silahların Türkiye'den gitmediği olmadığına dair kanıt yoktur. Yetkililerden kendilerine benzeyenlere yönelik şiddet olaylarında yeri göğü birbirine katarken, burnunun dibinde insani temasları engelledikleri bölgedeki katliama dair bir şey diyemedi. 83 insan öldürüldü. Türkiye'yi basit nedenlerle ilgilendiriyor. Orada ölenlerin yakınları burada yaşıyorlar. Buradaki bir barışın orada barış yoksa mümkün olamayacağını zihinleri ve duygularıyla idrak ediyorlar. Türkiye'nin Rojava'da ölüm yağdırırken Türkiye'de barış yaratacağına inanmıyor."
Hükümetin “Suriye siyasetini değiştirerek, çetelere yardımdan elini çekmesi gerektiğini” söyleyen Kürkçü, kısa vadede yapmaya niyetli olmadığını, Rojava'yı kontrol altında tutmak için Güney Kürdistan'la iktisadi ve askeri ilişkilerle diplomasi yürüttüğünü söyledi. Bunların barışa faydasının olmadığını vurgulayan Kürkçü, Rojava'da Kürt halkının geleceğe olan güven, öz yönetim arzusuna katkı, eşitlik ve özgürlük arayışına büyük bir ışık tutarken, hükümetin saldırılara eşlik etmesinin ise Türkiye'deki barış karakterine derin inançsızlık yarattığının altını çizdi.
AKP'nin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nden başlayarak yerel yönetimlerin, Kürt siyasetinin karşısına "kaçırılan çocuklar" meselesini dayattığını ifade eden Kürkçü, "Bu konuda net olarak konuşalım. Hükümetin ve herkesin şunu yapmasını istiyoruz; çocuk asker kullanımının denetiminde uluslararası sözleşmeleri kabul etmesini istiyoruz. Devamı var. Bu protokol 2002'de eklendi. Başbakan Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, çocukların savaş suçlarını yargılayacak Roma Statüsü'ne taraf olacağım dedi. Ancak Türkiye halen taraf olmuş değil. Ortada savaş suçu varsa yargılanacağı merci uluslararası mercidir. Ancak Türkiye ısrarla Roma Statüsü'ne taraf olmuyor. İnsanlık suçlarından ülkelerin yargılanmasını da içeriyor. Hükümetin bu statüden kaçınması normal. O zaman böyle yüksek etik hukuka kendini bağlamayan hükümetin savaştırılmadıkları belli olan çocukların sığınmış oldukları bir kurumu yola getirmek için, onunla yukarıdan bir ilişki kurmak için HDP'nin, BDP'nin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin kapısına dayanmasında anlaşılacak bir şey yok. Hükümete açık çağrıda bulunuyoruz; Evlerinden ayrılarak, sınırın ötesine geçen, orada kendilerine güvenli mekan bulduklarını düşünen, bunu seçmiş çocukların ailelerine kavuşmasını istiyorsanız barış sürecine hız vermek, hukuksuzlukları ortadan kaldırmakla birlikte çocukların geri dönmelerine yardımcı olmaktır" diye konuştu.
Kürkçü, Başbakanın HDP'nin adını dahi doğru telaffuz edemediğini söyleyerek, "Biz HDP'yiz, bize yönelik talep de yoktur. Askere alma dairesi olmadığımız gibi çocukları bulma kurumu da değiliz. Türkiye'ye sormak istiyoruz; o çocuklar hakikaten ailelerine geri dönecek olsalar, gelecekleri hakkında kim hangi garantiyi verebilir? Pozantı cezaevindeki çocuklarla yüz yüze pek çok görüşme yaptım. Söyledikleri şuydu; cezaevlerine girmemize neden olan etkinliklere katılmamızın nedeni anadilimiz, kültürümüz nedeniyle yapılan ayrımcılık. 15-16 yaşında biz buna katlanamadık dediler. O çocukların bir bölümü gitti. Mersin'de ne olduğunu iyi biliyorum" dedi.
"Bu çocukların geldiklerinde kendilerini bekleyen geleceği bildiklerini göre göre çok şey bekliyorsunuz. Hem bizimle hem hükümetle diyalog kursun aileler. Çözüm yaratmak için. Çözüm Türkiye'nin çocuk haklarına koydukları çekinceleri kaldırmasında. Uluslararası statüyü kabul ettiğinde çelişki sona ereceği için kendilerini baskılayan bir kültürden çocuklar kaçmayacaktır" diyen Kürkçü, şu hususların altını çizdi: "Pozantı Cezaevi'ndeki çocuklara yapılanlar sizin çocuklarınıza yapılmış olsa, o çocuklar hem zulmün her türlüsünü görseler, en uzak yere götürmeyi düşünmez misiniz? Tekrar atar mısınız o koşullara? Siyaset için söyleyeceğim şey, siyasi sonuç almak istiyorsanız bu yollardan gideceksiniz. Örtülü siyaset içinde edilgen rol oynamak anne-babalar için tavsiye edilecek bir şey değil. AKP'nin rol aldığı bir mesele değil mi? Nefret söylemine dayanan, düşmanlık üreten siyasetlerin sözcüsü insanların anne-babaların yanında görürsünüz. Amed Belediyesinin bu çocukların hayatlarını iyileştirmek için pek az şey var ama hükümetin yapacağı çok şey var. Roma Statüsü'ne taraf olun, uluslararası çocuk hakları sözleşmelerine imza atın, barış için adımlar atın, gelişme ve özgürlüğün yolu açılsın."
Çözüm sürecinin tamama ermesi için takvimden ve bir dizi temastan söz edildiğini ifade eden Kürkçü, "Kalben benimsiyoruz. Başbakanın konuşmalarına bakar mısınız? Temsilcilerimiz görüşüyor. Siyasi temaslardan sonraki Başbakanın cümlelerine bakın. 'AKP'nin olduğu yerde kan yok BDP'nin olduğu yerde kan var.' Bu ağızla nasıl çözüm gerçekleştireceksiniz? Bizde de ağız var. Konuşuruz ama kimsede bir şey diyemez. Sürecin hassasiyetini göz önüne alarak söylem babında nefret diline teşebbüs etmememizin ödülü böyle muhatap alınmaksa buradan söylüyoruz Başbakana, biz sizin bizi çekmek istediğiniz yere gelmeyiz. Kutuplaşmadan parsa topluyorsunuz. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne kadar kutuplaşırsak parsamız artar diye düşünüyorlar. Havanızı alırsınız. Mücadelemizi veririz, ağız dalaşı yapmayız. Yüzünüzü ortaya çıkartır, teşhir ederiz. Yedi düvelde bakacak yüzünüz kalmaz. Halkın haklarına tecavüz ettiğiniz yerde HDP'yi karşınızda bulursunuz" diye konuştu.
"25 bin polisle bir meydanı ablukaya alırsanız, ablukanın esiri olmanız için çabalarız" diyen Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürdü: "Taksim'i ve Gezi'yi polis meydanı haline getirebilirsiniz ama bizim nezdimizde beş kuruşluk değeri olmaz. Bu hakimiyet mücadelesi devam edecektir. Hakimiyet politikalarınıza boyun eğmeyiz. Ağrı'da, Norşin'de belediyeyi elinizden alırız. Kontratımız mı var? Ebediyen bu memleketin başında duracaksınız diye halklarla kontrat mı var? Siyaset yolundan yürüyerek çekişmelerin içine girmeyeceğiz. B planı devreye girer diyor Başbakan. Senin B planın ne? Olsa olsa G planınız olur. Biz biliyoruz bu planın ne olduğunu."
"HDP üyeleri, BDP üyeleriyle birlikte Gaziosmanpaşa Meydanı'nda 'Öcalan'a Özgürlük' standı açtılar. Halkın tepkisi yok, kimsenin bir şey dediği yok" diyen Kürkçü, şunları söyledi: "Emniyetle anlaşmalı olduğu açık olan bir çete sağdan soldan stant açılmadan insanların üzerine yürüdü. Bir kişi kasaturayla kafasından dört kişi de ellerinden yaralandılar. Olan bitenle ilgili basın bilgi istiyor. Basının toplanması için beklediğimizde ikinci bir saldırı oldu. Güvenlik olmadığı, emniyet parmağını kıpırdatmadığı için ayrıldık hastane önünden. Eş başkanımız valiyi aradı. Önleminiz yok mu, diye sordu. Vali şu yanıtı verdi; siz zaten çocukları dağa kaçırıyorsunuz, bunları isteme hakkınız da yok. B planı budur. Türkiye'nin her yerinde HDP faaliyetini şu ya da bu yolla önlemek, saldırı tertip etmek. Biz diz üstü çökmeyiz, yalvarmayız. Haklarımızı birer birer gerçekleştiriyoruz. Öcalan'a özgürlük isteyeceğiz. Barış ve kardeşlik için mücadeleden yılmayacağız. Bize saldıranların halk olduğuna dair şu kadar kanıt gösterin, orada yaşadığını gösterin laflarımı geri alayım. Orada olanlar halk değil kiralık katillerdir. AKP'nin ellerine sopa verip, ellerine sopa verdikleri cinsten ve soydan yarattıklarıdır. Diz çökmeyiz, dünyayı dar ederiz. O nedenle bize böyle planlarla gelmeyin. Hakiki işlerle gelin."
Soma'daki maden faciasından sonra hükümetin attığı adımları değerlendiren Kürkçü, "Çalışma hayatını düzenleyen yeni yasayla karşımıza çıktı. Yasayı taşerona karşı bir yasa olarak ifade etti. Dikkatle incelendiğinde yasa taşeronluğu kural haline getiren, ana işi de taşerona vermeyi hak haline getiren, taşeron işçilere hak getiriyormuş gibi gösteriyor. Devlet ve özel işverene sağlayan bir yasayla çıktı geldi. Bu mu şimdi işçilerin hayatına yönelik olumlu gelişme? Bu neresinden yamasanız dikiş tutmaz bir çalışma. Bir maden patladı yasa çıkardınız. En çok hayatların kaybedildiği maden değil inşaat sektörü. Geçtiğimiz ay inşaat sektöründe 350 insan hayatını kaybetti. Hiçbir iş kolunda işçi güvenliği yok" ifadelerinde bulundu.
Kürkçü, hükümetin meclisi getireceği yeni yargı paketine değinerek, "Bu pakette barışı destekleyen ne var? En çok bekleyen cezaevlerin boşalmasına etki edecek düzenlemelerdir. TMK'ya dönük iyileştirme yok. Hükümlülük sürelerinde iyileştirme yok. Hasta tutsaklar için her şeyi Adli Tıp'a bağlayan somut göstergelere bağlayan göstergeler var. Her şey Adli Tıp'ın onayına bağlı. Hastanelerin raporları geçerli sayılmıyor. Doğrudan doğruya hükümet organları eliyle gerçekleşecek hale geliyor. Barışı kim provoke ediyor? AKP'nin Erdoğan'a çözüm bulması gerekiyor. AKP, Erdoğan'ın AKP'si ise çözüm yok. Arkadaşlarımızın adadan gelmesinin ardından 48 saat geçmeden ortalıkta bir şey kalmadı, hakaretin de haddi hesabı yok" dedi.
Barış sürecinin pamuk ipliğine değil sağlam urganlara bağlı olması için çaba gösterdiklerini söyleyen Kürkçü, şu ifadeleri kullandı: "Bu Erdoğan'ın zulmüne boyun eğmekten geçmiyor. Kurucu, yapıcı duruş ortaya koyabilirsek, muhalefetin dili olabilirsek, kutuplaştırmaya karşı halkçı siyasete ortaya koyabilirsek yukarıdaki müzakerelerin aşağıdan güçlenmesi gerçekleşir. Sayın Öcalan, rolünü oynuyor. Bizim de oynamamız gerekir. Gezi'de hayatlarını kaybetmiş, Haziran-Temmuz aylarında hayatlarını kaybetmiş gençlerimizi saygıyla sevgiyle anıyoruz. İyi ki mücadele ettiler, kavgalarından dönmediler. Erdoğan rejiminin karakteri Gezi'de ortaya çıktı. Komplodur diye boşuna konuşmasın."
Gezi direnişinin bir halk hareketi olduğunu dile getiren Kürkçü, "Ölmediğimizi, pestilimizin çıkmadığını, her şeye boyun eğmediğimizi dosta düşmana gösterdik. Türkiye'nin kendine güveni geldi. Hayır diyebilmek herkes için hak haline geldi. Gezi'yi üç-beş ağaç için diyerek kenara atmıyoruz. Gezi'de direnen ekolojistler olmasaydı, Erdoğan'ın Gezi'nin toprağını çalarken yakaladılar. İtiraz edenler de yanlarına gelmeseydi polis devleti kurulmasının hazırlıkları açığa çıkmayacaktı. Böyle komplo mu olur? Bu zulme karşı isyandır. Erdoğan takvime bağlı diktatör olarak Türkiye'deki itiraz ve başkaldırı günlerini kırmızıyla işaretlemiş. O günlerde oralara polis yığıyor. İnsanlar şehirlerarası seyahat edemiyorlar ama şirketler polisten iyi para kazanıyor olmalı" diye belirtti.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kendi adaylarını çıkartacaklarını ifade eden Kürkçü, "Ortaklıkla kimse bize gelmesin. Kimseyle bir anlaşmamız ve anlaşacağımız da yok. Herkes kendini sınamalı, göstermelidir. AKP'yi iktidardan indirme derdi olanlar, ellerinden geleni yaparlarsa AKP birinci turu geçemez. İkinci tur hesaplarınız varsa bizi ikinci tura kalamayacaklar olarak görmeyin. Halka özgürlük, kadınlarla, gençlerle, köylülerle, ezilenlerle, kültürü ve kimliği inkar edilenlerle güçlü bir ilişki kurarak kimseyle ortaklık kurmak istemiyoruz. İkinci turda desteğimizi arayacaklar. Akıllarından şunu silsinler; Kürt düşmanlarına, gençlik, kadın düşmanlarına, zalimlerle ortaklık edenlere bir tek oy vermeyiz. Kimsenin bizden alacağı bir şey yok. Herkes için geçerlidir. Tarihin her dönemi için geçerli. Bize gelecekten söz edin. Kültürler eşit olacak mı? Kadın hakları garantiye alınacak mı? Seçeceğiniz erkek ya da kadın bunu sağlayacak mı? Bize böyle gelin. Bu profili halkımıza teklif ediyoruz. Bunun altına girecek olanları başvuruları için bekliyoruz. Her yurttaşımızı eşit hak sahibi görüyoruz. Bu manada müzakereye açığız. En geniş bloğu biz savunuyoruz. Herkesi dinlemeye, görüş almaya hazırız" dedi.
Şairler Nazım Hikmet Ran ve Ahmet Arif'i anan Kürkçü, Hüseyin Cevahir, Nurhak katliamında yaşamını yitirenlerin, işçilerin, yoksulların özgürlüğünün, kurtuluşlarının, eşit özgür hayat yaşamaları, hiç kimsenin kimseyi sömürmediği bir dünya için mücadele ettiklerine vurgu yaptı. "Kendi doğal ömürlerini tamamlayanlar da sürgün ve hapishane etkileriyle erken ayrıldılar" diyen Kürkçü, konuşmasını herkes adına onları selamlayabilmek için Nazım Hikmet'in Türkiye işçi sınıfına yönelik dizeleriyle noktaladı.
© Tüm hakları saklıdır.