Magazin

Aşk yoksa korkular serbest kalır

Genç kızların sevgilisi Keremcem; yeni albümüyle, şarkılarıyla kalplere ‘Dokun’uyor.

19 Nisan 2009 03:00

Genç kızların sevgilisi Keremcem; yeni albümüyle, şarkılarıyla kalplere ‘Dokun’uyor.

Keremcem, Hürriyet’ten Melike Birgölge’ye verdiği röportajda, yeni albümünü ve aşkı anlatıyor:

“Son albümünüzle, şarkılarınızla kalplerimize ‘Dokun’uyorsunuz yine. Yeni albümde sizden başka kimlerin imzası var?

‘Neden Geldin?’ adında şarkı var, Gökhan Türkmen, Serkan Söylemez’e ait. Önceki iki albümümde olduğu gibi bir Yunus Adak şarkısı var ‘Kötü Kader’ adı. Bir tesadüf sonucu şarkısını dinlediğim, yeni tanıştığım Onur Giray’ın bir şarkısı var ‘Yağmur.’ Ve sözlerini benim yazdığım ‘Hayallerin Peşinde’ şarkısının müziği Berke Taşar’a ait. Ama imzadan bahsediyorsak Aykut Gürel’den de bahsetmek gerek. Bütün düzenlemeler ve albümün müzik direktörlüğü ona ait.

İlk klip ‘Hayallerin Peşinde’ adlı şarkıya geldi. 3D animasyonun olduğu orijinal bir çalışma…

3D animasyon bir karakter Kita. Bu teknikle şarkıcının gerçek görüntüsünün kullanılması açısından Türkiye’de bir ilk. Klibin yönetmeni Ersoy Güler. Çekimleri Yeni Melek Gösteri Merkezi’nde yapıldı. Benim için ilginç bir tecrübeydi. Çünkü o anda yanınızda olmayan biriyle düet yapmak ilginçti. Ama Kita yerini aldıktan sonra çıkan işi seyretmek keyifliydi benim için. Şarkı çok sevildi, uzun süre listelerde bir numarada kaldı. Konserlerde de en istek alan şarkılardan biri oldu ‘Hayallerin Peşinde’

Ve klipteki bu ilki, vereceğiniz konserde de yaşayacaksınız yine bir ilk yaparak.

Evet. 23 Mayıs’ta Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki konserimde Kita da özel bir teknikle benimle birlikte olacak. 3D bir karakterle konserde şarkı söyleme ‘ilk’ini de ben yaşayacağım için sevinçliyim.

Albümde yer alan, sözü ve müziği size ait olan ‘Karaağaç’ rol aldığınız, ‘İki Yabancı’ dizisinden bildiğimiz şarkı. Albüme koymanızın hikâyesi…

‘İki Yabancı’ dizisinin planlanan ilk ismi “Karaağaç” idi. Ben de bu dönemde senaryonun temelini oluşturan “karaağaç efsanesi”ni bir türkü besteleyerek anlatmaya çalıştım. Birbirine âşık iki genci, ağanın adamlarından korumak için kendini yakan bir ağacın hikayesiydi bu. Günümüzde âşıklar dallarına mendiller bağlayarak dilek dilemişler. Bestelediğim ilk ve tek türkü ‘Karaağaç.’ Bu türküyü söylemeyi ve dinlemeyi çok seviyorum. ‘İki Yabancı’ dizisinde yayınlanmasına rağmen albüme koymayı çok istedim. Bu yüzden ‘Dokun’ albümümde yeri var. Bu arada meşhur balaban ustası Alihan Samedov türküyü çok beğendi ve yorumlayıp albümüne koydu. Bu da benim için ayrı bir gururdur.

İkinci klibiniz de ‘Sana Ferrari Gerekti’ye geldi ve şarkı dikkatleri çekti. Bir gönderme var bu şarkıda.

Bu bir ‘gönderme’den öte bir ‘paylaşma’ belki de ‘dertleşme’ aslında. Benim duygusal dönemlerimi anlatır şarkılarım ve bu yüzden samimidir genelde. Doğrudan anlatırlar yazarının yaşadıklarını. Tam da şarkıda anlattığım şeyleri yaşadığım gün yazdım o şarkıyı, sonra da çok beğendik. Bence düzenlemesi de çok başarılı enerjik ve eğlenceli oldu.

Olması gereken buydu diyorsunuz yani.

Evet yani olması gerektiği gibi... Bence en ciddi konularla ilgili bile espri yapılabilmeli. Bu hoşgörü düzeyini ve eleştiriye açık olabilme düzeyini gösterir ve geliştirir. Bu iyidir. “Sana Ferrari Gerekti” de sonuçta bir şarkı. Dinleyip, eğlenmek lazım. Üzülmeyi şarkı yazarına bırakın, siz şarkının keyfini çıkarın.

Ferrari, aşkın ölçüsü olabilir mi ki?

Aşkı nasıl yorumladığınıza bağlı. Herkes öznel yorumunu yapmakta serbesttir. Benim
durduğum yerden bakınca gördüğüm şeyi anlattım ben şarkımda. Hiçbir şeyin iç yüzünü tek taraftan bakarak anlayamayız. Bu benim yorumum sadece.

‘Tek ve zor şartım benim âşık olmam!’

Siz şarkılarınızla kalbimize ‘Dokun’uyorsunuz. Peki sizin kalbinize dokunacak biri nasıl olmalı?

Tek ve zor şartım benim âşık olmam. O zaman benden mutlusu yok. Yani O’nun nasıl biri olduğu bir kıstas değil.

‘Aşk bir tutkudur ve sonu vardır’ diyorsunuz. E karşılıklı sevgi var ama aşk bitince ne yapacağız o zaman? Yeni aşk mı arayacağız?

Aramakla bulunuyorsa arayın. Ben aşkı bileşik kaplar teoremine benzetiyorum. Aranızda bir kimya varsa ve bir taraf ne kadar sizin değilse siz o kadar onun oluyorsunuz. Ve bir gün o kadar onun oluyorsunuz ki o aşk siz oluyorsunuz. Haliyle o gidiyor. Çünkü siz aşkla dolu bir kap olarak ona, size verecek hiçbir şey bırakmıyorsunuz. Acı verici olmasının sebebi bu.

‘Aşk yoksa korkular ortaya çıkar!’

‘Âşık olana kadar bağlanmaktan korkuyorum’ diyorsunuz. Nedir bağlandığınızı anladığınızda sizi ürküten?

Âşık insan cesurdur, aksini savunan şöyle gelsin. Aşk yoksa korkular serbest kalır, ortaya çıkarlar. Yalnız kalma özgürlüğüm benim en vazgeçilmezim. Haliyle âşık değilsem bir ilişkinin genel geçer gereklerini yerine getiremiyorum. Haliyle ben o ilişkinin tam içinde olamıyorum, bileşik kaplar bu durumda benim lehime çalıştığı için de bir süre sonra gidiyorum.

Âşık olunca da ipleri bırakıyormuşsunuz. Aşkta ipleri bırakınca neler yapar Keremcem?

Her şeyi yapabilir. Mesela başka hiçbir şey yapmayabilir. Âşık olunca her şey değişir bende.

Aşkta en değer verdiğiniz…

Tek olmazsa olmazı aşkın kendisi! Gerisi teferruat, üzülmek veya sevinmek için bahaneler.

‘Aşk yaptığınız hiçbir şeyden pişman olmamaktır!’

Hayranlarınız adına bu sorum. Nasıl biri sizi etkiler?

Ünlü olduktan sonra birkaç defa âşık oldum ve hiç biri birbirine benzemiyordu. Yani diyeceğim o ki; bu konuda tanımlama yapmıyorum, yapamıyorum.

Kalbimizi çarptıran aşk sizin için ne ifade ediyor?

Aşkın tanımı yok ki… Anlatılmaz, yaşanır! Aşk yaptığınız hiçbir şeyden pişman olmamaktır! Eğer onun için yaptığınız bir şeyi sonradan düşündüğünüzde; ben böyle bir şeyi nasıl yaptım, ya da niye yaptım diyorsanız o aşk değildir zaten

Bittiğinde çok acı çektiren bir aşkınız oldu mu?

Bitmiş bir şeyden bahsediyoruz. Üzülmüştüm ama aşkı yaşamak kadar ayrılıkları da seviyorum. Aşk sonrası ayrılıklar da çok şey öğretiyor insana.

‘Aşk bitimindeki acıyı yaşamayı severim!’

Ayrılıklar size şarkı olarak dönüyor.

Evet şarkı olarak dönüyor. Ama ayrılığı bana şarkı yaptırıyor diye seviyor değilim. Aşkın bitme halinde o acıyı yaşamayı severim.

Seden Gürel’le yaptığınız maxi single daki şarkıyı düşünürsek… ‘Aşk Her şeye Değer’mi?

Bence değer. Aşk için bilinçli ya da bilinçsiz bir şey yaptığın zaman, daha sonra ben bunu nasıl yaptım diyorsanız o aşk değildir zaten.

Aşk her şeyi affeder ama ilişki her şeyi affetmez!

Aşk her şeyi affeder mi?

Aşk her şeyi affeder ama ilişki her şeyi affetmez!

Kamera önünde olduğunuz kadar kamera arkasını da seviyorsunuz. Hatta bir klipte yönetmenlik de yaptınız. Nasıl bir deneyimdi o?

Ben toplam 100 bölüm televizyon dizisinde oynamış biri olarak biliyorum ki kameranın önünden çok arkasına meraklıyım. Görüntü, anlatım, teknik, hatta ışığın kullanımı beni çok etkiliyor. Bu yönetmenlik konusunda yetenekli olduğumu göstermese de elimden geldiğince kameranın arkasında olmak bana keyif veriyor. Gökhan Türkmen’in ilk video klibi “Yan Sen”in yönetmenliği dışında Türkiye’nin ilk web dizisi olan “Proje 13”te de kurgu yönetmenliği yaptım.

‘Sinemada doğru karakter canlandırmak için rol alırım, adım yer alsın diye değil!’

Sinemada rol almak istiyor musunuz, oyunculuk yapmış biri olarak?

Evet çok... Tabii ki kendimi doğru konumlandırabileceğim bir sinema filminde rol almak isterim. Ama oynayacağım rolün gerçekten bir şey anlatan karakter olmasını istiyorum. Böyle bir rolle sinemada rol almak isterim. Yoksa bir filmde benim adım da yer alsın diye değil.

Brad Pitt’in tarzını, onun canlandırdığı karakterleri seviyormuşsunuz.

Hollywood starları magazinsel yaşamları ve aldıkları yüksek ücretler yüzünden o kadar balon bir imaj çiziyorlar ki; onların oyunculuk, yetenek ve çalışma disiplini konusundaki saygı uyandıran özelliklerini göremiyoruz. Halbuki o kadar çok çalışıyorlar ki mümkün olduğunca az şeyi şansa bırakıyorlar. O kadar çok oyuncu adayı var ki vasat yeteneğe sahip birinin başarılı olması çok zor. Ve oyunculuğu öyle ciddiye alıyorlar ki kendilerini koydukları filmin içinde bir öğe gibi durabiliyorlar. Brad Pitt hakkında düşüncemin sebebi ise lafın başında söylediğim balon imaja birebir uymasına rağmen anlattığım oyunculuk disiplinini de en uç düzeyde başarısıyla yerine getirmesindendir.

Siz nasıl bir karakteri başarıyla canlandırabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Öyle bir karakter tiplemem yok. Kendini oyuncu addedip bir sinema filminde oynamaya karar veren biri için olmaması gerektiğini de savunurum. Yeter ki o projenin içindeki doğru karakteri doğru şekilde canlandırabileyim.

Size bir rol teklif edilmiş. Karateci biri canlandırmanızı istemişler. Şaşırtmıştır bu sizi değil mi? Ne düşündünüz bu teklif geldiğinde?

Güldüm. ‘Keremcem isterse karakterin kavga sahnelerini azaltabiliriz’ dediklerinde daha çok güldüm.

‘Her şeyi elimle yemeyi severim!’

Bilmediğimiz bir özelliğinizi öğrenmek istiyorum şimdi de.

Tuhaf gelebilir ama ben her şeyi elimle yemeyi severim! Balık hariç!

Aaa!

Gerçekten… Her şeyi elimle yemeyi severim. Şöyle banarak filan… Salatayı da elimle yemeyi severim mesela… Ama bir tek balığı çatal bıçakla yerim. Bir tek balığı elimle yemeyi sevmiyorum. Başka… (Düşünüyor) Gömlek ütülemeyi severim. Ama pantolon ütülemeyi değil sadece gömlek ütülemeyi…

‘Sürprizlerden hoşlanmıyorum!’

Hediye vermeyi severmişsiniz ama size hediye alınmasını istemezmişsiniz. Neden?

Hediye almaktan hoşlanan birine hediye vermek ve yüzündeki mutluluğu görmek çok keyifli. Bundan dolayı hediye vermeyi seviyorum. Ama hediye almaktan hoşlanmıyorum, sebebini bilmiyorum. Belki sürprizlerden hoşlanmamam olabilir sebebi, her hediye sonuçta bir sürprizdir. Çünkü kutuyu açana kadar içinde ne olduğunu bilmemeniz gerekir.

Korkmaktan korkuyormuşsunuz. Nasıl yani?

Korkmak alıkoyar, kısıtlar. Üretmek özgürlük ister bu da cesaret ister. En basiti “Sana Ferrari Gerekti” şarkısına gelecek tepkilerden korkarak onu albüme koymamak korkulacak bir ikiyüzlülük olurdu bence... Sizce?

Doğru diyorsunuz. Sonuçta yaşanan her şey tecrübe… Bundan yola çıkarak hayata dair edindiğiniz en önemli tecrübeniz nedir?

Hiçbir zaman büyük konuşma ve iyilik yap denize at.

‘Hoppa değilim ama enerjik biriyim!’

Duygusal olduğunuzu biliyorum bunun yanında kendinizi tanımlamanız gerekirse…

Duygusalım, sakinim. Güneşi çok severim. Hoppa değilim ama enerjik biriyim. Her şeyi hızlı tüketmeyi değil yavaş yavaş yaşamayı severim. Aşkı da, hayatı da…

Peki ya ‘olmazsa olmaz’larınız neler?

Sabah kahvaltısı, gitarım, yalnız kalma özgürlüğüm, ailem, dostlarım, kitaplarım, filmlerim defterlerim ve iyi yazan bir kalem.

Sizi asla ne ya da neler yıldıramaz?

Hırslı ve inatçı değilimdir. Her an bir şeyler beni bir şeylerden yıldırabilir.

Yemek yapmayı sevdiğinizi biliyorum. En iyi yaptığınız yemek hangisi?

Aynen… Özel bir tarifim yok ama etli, sebzeli, soyalı karışımlarım vardır. Baharatları da kullanarak yemek yapmayı seviyorum.

‘Yazdıklarıma gülüyorum!’

Son zamanlarda en çok nelere gülüyorsunuz?

Yazdıklarıma... Ve hâlâ Seinfeld’e...

İlk albümünüz çıktığında sizinle ilk röportajı yaptığımda bana şöyle demiştiniz “Utangacım, kızarma huyumu yenemedim” diye. Artık dört yıldır konserlerinizden, hayranlarınızın ilgi ve övgülerine alışmış, aşmış, yenmiş olmalısınız utangaçlığınızı.

Yok hâlâ utangacım. Az önce gördün, hakkımda olumlu ve güzel şeyler söylendi ve ben yine utandım.

‘Yaptığım işlerle ilgili güzel şeyleri yüzüme değil de arkamdan söylesinler!’


Ama güzel şeyler söyleniyor hakkınızda. Bu da sizi mutlu etmeli, utangaçlık yerine.

Öyle tabii de… Yine de ne bileyim… Yaptığım işlerle ilgili güzel şeyleri yüzüme değil de arkamdan söylesinler.

İlginç bir düşünce. Genelde insanların arkasından kötü şeyler söylenir ama…

Değil mi? (Gülüşmeler…) Doğru dedin. Yine de diyorum ki insanlar arkamdan söylesin övgülerini, güzel düşüncelerini.

‘Şarkılarımı üç kişinin dinlemesiyle üç bin kişinin dinlemesi arasında hiç fark yok!’

Bu kadar çok sevilmek insana neler hissettiriyor? Konserlerde kızların çığlıkları, yolda insanların size gösterdikleri ilgi…

Bu çok güzel, mutluluk verici ve anlatılamayacak bir şey tabii ki. Ama bunun yanında yaptığım şarkıları belki yalan ya da saçma gelecek ama şarkılarımı üç kişinin dinlemesiyle üç bin kişinin dinlemesi arasında hiç fark yok inan!

Şöhrete kapılmış haliniz yok. Oysa “Vay be, ben neymişim” diyen, magazine kapılmış çok kişi var.

Bunu demek buna inanmakla alakalı. “Vay be ben ne oldum” diyen kişi bu lafa inanıyordur. Ben inanmıyorum. Ben müziğini, şarkılarını yapan, oyunculuğunu yapan, röportajlar yapan biriyim. Hepsi bu!

‘Bir şeyi eksik söylemekle yalan söylemek birbirine karıştırılıyor!’

Ünlüler ilişkilerini neden inkâr ediyor?

Ben inkâr etmedim ya! Magazinde bir şeyi eksik söylemekle yalan söylemek birbirine karıştırılıyor. Yani eksik söyleme hakkı ya da cevap vermeme hakkı her zaman olabilmeli magazinde. Bunu, yalanla karıştırmamak lazım. Ben hiçbir şey söylemedim bir kez konuşmam dışında. O da konuşmam gerekiyordu. Çünkü yanlış anlaşılan bir konu vardı.

Nelere kızarsınız?

Yalan, ikiyüzlülük. Bir de bir konu hakkında söylediklerim dikkate alınmamsı. Yani bir şey anlatıyorum diyelim, dinlenmemesi beni kızdırır. Çünkü ben değer verip anlatıyorum ama karşımdaki beni dinlemiyorsa…

Milyonlarca insanla tanışmanız dört yıl önceki ilk albümünüzle oldu. Kerem ile Aslı adında bir televizyon filmi projesinin ardından 60 bölümlük ‘Aşk Oyunu’ dizisindeki oyunculuğunuz, Seden Gürel’le yaptığınız ortak bir albüm çalışması, Haldun Dormen’in yönetmenliğindeki ‘Broadway’ müzikalinde aldığınız rol… Bir çizgi sinemada yaptığınız seslendirme, High School 2’de iki şarkıyla yer aldığınız güzel proje. ‘İki yabancı’ ve ‘Elif’ dizisindeki oyunculuğunuz… Ve şimdi de üçüncü albüm… Dört yılda bu kadar güzel projeye imza atmış biri olarak şu anki bulunduğunuz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

O kadar güzel özetledin ki Melike. Yani ben aslında bu kadar çok şey yaptığımın farkında değildim.

Bu özetlemeyi yapma sebebim başarı kıstasınızı sormak içindi.

Zaman... Nereye kadar yükseldiğinizle değil ne kadar orada kaldığınızla ölçülür başarı bence. Siz kalmasanız da yapıtlarınız sizi orada tutar ya da tutamaz.

‘Setleri özledim!’

Yeni sezonda dizi projesi var mı? Özlediniz mi oyunculuğu?

Şu anda üzerinde çalıştığım bir proje yok ama setleri özledim evet.

Son olarak…

Çok keyifli bir röportajdı, yine çokça aşktan konuştuk.

E aşk şarkıları söyleyen biriyle aşkı konuşmazsak olmazdı.

Doğru… O zaman ben de bir şiirle veda edeyim.

Yeni hatıralar yaratmak hayat

Önünden alıp ardına koymak

Bugün birinin ayırıp kenara bıraktığı, yarın belki benim ‘Canım’ olacak.

Yeni bir bedene duyulan heyecan mı o eski kokuya özlem mi aşk?

Peki ikisine de yer olamaz mı hayatta?

Hayır... Belki öbür hayatta...”