Baykal, şöyle konuştu: "Ortada Alman savcılığının iddianamesi, tutuklananlar, toplanıp Türkiye’de bir televizyona aktarılan paralar, iddianamede geçen, ’Başbakana vermek üzere para aldım’ ifadeleri var. Şaşırtıcı olan, dünyanın her yerinde bomba olacak bu haberin Türk basınında yeterince yer almaması."
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Deniz Feneri yolsuzluğunu haber yapan medyaya yönelik suçlamalarda bulunan Başbakan Tayyip Erdoğan’a, "Türkiye geri zekalı mı ki, bu olaylar yaşanacak ve kimse sesini çıkartamayacak; başbakan yıldıracak, korkutacak. Başbakan bunu deniyor" sözleriyle tepki gösterdi. Baykal, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Dünyada bomba haberdir
"Alman savcılığının resmi iddianamesinde, Türkiye Başbakanı’na tutuklu iki sanık, ’Evet, ben Başbakan’a vermek üzere bu parayı aldım’ ve ’Evet, ben Başbakan’a versin diye bu parayı verdim’ diyorsa, savcı da bunu iddianamesine almışsa, Türkiye’de bu daima bir haberdir. Bu, dünyanın her yerinde büyük bir bomba haberdir. Bunun görmezlikten gelinmesi hiçbir demokratik, basın özgürlüğü olan hukuk devletinde mümkün değildir.
Bunun adı başbakanın şantajı
Bu yayınlar üzerine Başbakan, Sayın Aydın Doğan’a ’Bir hafta içinde kendini toparla. Eğer beklediğim yayını yaparsan üzerine gitmem. Bu konuları haber yapma. Manşet mi yok?’ diyor. ’Sabah ile ATV’nin alınmasını sağlamamdan gerekli dersleri çıkartmadın mı?’ diyor. Nedir bu? Bunun adı hukukta şantajdır. Şantajın da TCK’nın 107. maddesine göre cezası 1 yıldan 3 yıla kadar hapistir. Başbakan’a şantaj yapmak yakışır mı?
Şaşırtıcı olan yansımaması
Basın özgürlüğü olan bir ülkede bunun örtbas edilmesi, bastırılması söz konusu olabilir mi? Olay budur. Ortada Deniz Feneri diye bir kuruluş var, onunla ilgili Almanların yönettiği bir soruşturma var.
Bu soruşturmada tutuklanan insanlar var, toplanan paralar var, o paralarla ilgili Türkiye’ye gönderilen, televizyon kuruluşu için harcandığı tespit edilen durumlar var, bunların hepsi çok önemli. Bunu görmezlikten gelmek mümkün mü? Şaşırtıcı olan bunun hálá Türkiye’ye yeterince yansıtılamamış olmasıdır.
Bu konuyu ancak biz Alman savcısının iddianamesine dayanarak söyleyince Türkiye kısmen haberdar oldu. Böyle demokrasi olur mu, böyle basın özgürlüğü olur mu? Bu acı bir tablodur.
Başbakan-Gürhan ilişkisi
Başbakan geçenlerde çıktı, ’Ben Mehmet Gürhan’ı tanımıyorum’ dedi. Bu kişi AKP’nin, Başbakan’ın yurt dışındaki temaslarında baş rolde olan bir kişi. Önde gelen AKP’li pek çok kişi onu çok yakından tanır, beraber olurlar, evinde yatan kişiler vardır. Üstelik Evrensel Gazetesi ’Bu askerlik fotoğrafı mı?’ başlığını atarak Başbakan ve Gürhan’ın fotoğrafını yayınladı. Peki bu fotoğraf ülkedeki ana medyada niye yayınlanamıyor? Ben bunu anlamıyorum.
Yargımız neden adım atmıyor
Deniz Feneri olayında açık bir sistemli aldatmaca vardır. Bu, dünyanın her yerinde büyük suçtur. Bunun gerçekleştiğini biz Almanya’dan öğreniyoruz. Söz konusu kişiler Türk’tür, para Türkiye’ye aktarılmıştır, Türkiye’de kullanılmıştır. Türkiye’yi ilgilendiren boyutu olduğu çok açıktır.
Ama Türkiye’de adli mekanizma, hukuk, savcılıklar, soruşturmalar ne yazık ki etkin bir şekilde işlememiştir ve ne yazık ki Almanya çerçevesinde bu konu aydınlatılabilmiştir. Türk yargı makamlarının şu ana kadar somut hiçbir adım atmamış olması üzüntü vericidir.
Yolsuzluk ve basın özgürlüğü
Bir süreden beri sanki Sayın Başbakan ile bir medya patronu arasında bir tartışma, bir kişisel sürtüşme yaşanıyormuş gibi bir görüntü verilmek isteniyor. Karşı karşıya bulunduğumuz olayın niteliği kesinlikle böyle değildir. Karşı karşıya bulunduğumuz olayın 2 niteliği vardır. Birisi, Deniz Feneri yolsuzluğu olayıdır, öbürü de basın özgürlüğü konusudur.
Örtbas etmeye çalışıyor
Bir çorap söküğü gibi AKP’nin içine girdiği yolsuzluklar gündeme geliyor. Başbakan bu tablo karşısında çok telaşlandı. Başbakan panikte... Deniz Feneri soruşturmasını neden örtbas etmeye çalışıyor Başbakan? Şimdi diyor ki, ’Bunları nasıl haber yaparsınız?’ Haber yapılması değil, yeterince yapılmaması sorun.
Bu yönüyle ciddi bir basın özgürlüğü konusunda tehlikedeyiz. Neyin haber yapılıp yapılmayacağına Başbakan mı karar verecek? Başbakan’ı üzecek haber yapılmayacak mı? Böyle hukuk devlet basın özgürlüğü olur mu? Türk basının da oto sansür oluşmaya başlamasından korkuyorum.
Putin, Berlusconi, rafineri
Sayın Doğan, konuşmasında ’Ben rafineri için ruhsat istedim’ diyor. ’Hayır biz onu bizim Çalık’a vereceğiz, sen o işten vazgeç’ dediğini söylüyor. Sayın Doğan, ’O da girsin ben de gireyim’ diyor, ’Hayır hayır bu işin içinde Putin var, Berlusconi var. O nedenle sana veremeyiz’ diyor. ’Onlar bu işi götürecek, onlara vereceğim’ diyor.
Bu olaylar yaşanıyor, ortaya konuyor ve hiçbir şey olmamış gibi hayat devam ediyor. Başbakan Türkiye’deki rafineri kurma girişimiyle ilgili olan yabancı devlet adamlarını da onların isimlerini de işin içine sokarak bir gruba nasıl destek olduğunu ilan ediyor. Yani gerçekten inanılır gibi bir manzara değil.
Alman savcılarını sustursun
Başbakanlar, Türkiye’ye de kimin ne okuyacağına ne öğreneceğine karar veremez. Sayın Erdoğan böyle müdahale hakkının olmadığını anlamalıdır. Başbakanın demokrasi kültürünü özümsemesi sağlanmalıdır. Bu yaşanan olayların özellikle yolsuzluk boyutu en kısa zamanda ortaya çıkmalıdır.
Başbakan sizi susturmaya çalışacağına, öyleyse Alman Savcılarını sustursun. Hiç kimse çıkıp da ’Birbirleriyle kavga etsinler. Bu benim işime yarar’ hesabı yapmasın. Olay bir şahsi kavga değildir. Bu bir demokrasi sınavıdır. Nasıl olur da Deniz Feneri ile ilgili tek satır haber yapmazsınız. Meclis’in açılmasıyla birlikte bu konuyu gündeme getireceğiz. Türkiye’nin sindirilmesine sessiz kalamayız. Bu süreci dışarıdan seyredemeyiz.