Saadet Işıl Aksoy, Rıza Kocaoğlu ile ilişkisini anlattı.
Şimdilik evlenmeyi düşünmediğini söyleyen genç oyuncu, “Aşık olunca ‘Leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık” diye konuştu.
Edebiyat okuyan Saadet Işıl Aksoy All dergisine verdiği pöportajda, “Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum” diyor.
Aşık olunca ‘Leyla’ oluyorum
“Yumurta”daki performansıyla Altın Portakal kazanan Saadet Işıl Aksoy, All dergisine kariyeri ve Rıza Kocaoğlu ile 1.5 yıldır devam eden ilişkisi hakkında konuştu. 25 yaşındaki genç oyuncu, “Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil tatlı bir hastalık” diyor.
Oyunculuk serüvenin nasıl başladı?
- Sinemaya eskiden beri ilgim vardı. Üniversitede bunun dozu arttı. İçine girdiğim çevrelerin de etkisi var. Boğaziçi Üniversitesi’nde sinema kulübü çok etkilidir. Bir dönem değişim öğrencisi olarak Florida’ya gittim. Altı ay kaldım. İstanbul’a dönünce Pera Güzel Sanatlar’da kamera önü oyunculuk atölyesini buldum. Benim için bir başlangıç oldu. Bu işin derinlerini keşfettikçe kendi derinliğimin de farkına vardım. Ve yeni kapılar açıldı...
Üniversitede ne eğitimi aldın peki?
- Boğaziçi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı okudum. Dile karşı yeteneğim olduğunu yaşım büyüyünce fark ettim. İngilizce’yi seviyordum, edebiyatı da. Hiçbir zaman ‘bilim insanı’ olmadım. Sosyal alanlarda daha başarılı ve mutluyum.
Oyunculuk master’ı yapıyormuşsun...
- Evet, Kadir Has Üniversitesi’nde, geçtiğimiz yıl başladım.
“Bir sürü ödül aldım, eğitime ne gerek var” diye geçmedi mi hiç içinden?
- Hayır. Bu şımarıklık olur bence. Bu benim işim, çok da severek yapıyorum. Kendimi geliştirmeme faydası olacak her şeyi de denerim. Oyunculuğun akademik yanı, pratikten çok başka, çok daha detaylı.
Lisede defterini kaybettiğin için ağladığını duyduk... İnek bir öğrenci misin?
- Sorumluluk sahibi diyelim... İnek deyince asosyallik de var işin içinde. Hiçbir zaman öyle olmadım.
Kate Winslet bu sene Oscar aldığında “Küçükken şampuan şişesiyle çok prova yapmıştım” dedi. Senin de böyle provaların oldu mu?
- Altın Portakal’a gitme hayalim hep vardı. Ödül almayı değil, orada olmayı çok istemiştim. Ödül aldığımda “Bu kadarını hayal etmemiştim” diye düşündüm. O kadar heyecanlandım ki, konuşmam rezaletti. “Herkese iyi festivaller” dedim ya!
Helin Avşar’la bir korku filmi çekecekmişsin?
- Öyle bir projede yokum, çıkan haberleri gördüm. Doğru değil. Ama başka bir film var.
Asıl yeni projen nedir peki?
- Şu an Ali Vatansever’in ilk uzun metraj film projesi “El Yazısı” üzerine çalışıyoruz. Altın Portakal’da senaryo geliştirme ödülü almıştı geçtiğimiz yıl. Haziran ortasında başlayacak çekimler. Bir kasaba hikayesi, içinde drama ve komedi var. Farklı nesillerin yaşadığı benzer şeyler üzerine kurulu. İstanbul’dan gelen bir eczacı rolündeyim.
Bulunduğun projeler çok popüler olmuyor, hayatını nasıl kazanıyorsun?
- Ben de bilmiyorum. Televizyondan, reklamlardan para kazanıyorum. “İşini iyi yap, para gelir” derler ya, öyle oluyor. Hayatımı devam ettirebilecek kadar kazanıyorum. Benim için seyahat edebileceğim, yemek yiyebileceğim kadar paramın olması yeterli.
Biriktirip mi harcarsın yoksa har vurup harman savurur musun?
- Yatırım yapıyorum. Ailem beni destekliyor.
Uzun süreli bir ilişkin var. Evlilik planları yapıyormuşsun...
- Öyle bir haber çıktı ben de gazeteden öğrendim. Planımız yok. Bir süredir birlikte olanlara hemen evlilik soruluyor. Olabilir de olmayabilir de, hayat bu... Evlilik soğuk baktığım bir şey değil. Kalabalık bir ailede büyüdüm ben, hâlâ da ailemle beraber yaşıyorum.
Pembe panjurlu ev, boy boy çocuk gibi hayallerin var mı?
- (Gülüyor) Yok diyemem, bazı hayaller ortaktır. Tabii ‘pembe panjur’a dek gitmiyor bu. İleride kalabalık bir ailem olsun isterim. Ama bununla ilgili bir plan yapmıyorum. Daha zamanı var...
Böyle mutlusun herhalde şimdilik…
- Hayır, yarın ayrılacağım. (gülüyor) Şaka şaka... Beslenebiliyorum, oturup saatlerce konuşabiliyorum. Beni dinleyen, benim de dinlemekten keyif aldığım biri var hayatımda. Aşığım da! Daha ne olsun!
'Kıskançlık yaşamıyoruz'
Ne zamandır berabersiniz?
- Bir buçuk yıl oldu.
Nasıl yani? Altı yıldır beraber olduğunuz yazılıyor.
- Öyle olsa kesin evlenmiştik şimdiye dek. (gülüyor)
Evlilik kadını mısın, aşk kadını mı?
- Ben de bilmiyorum. Aşık olunca ‘leyla’ oluyorum, kafam uçup gidiyor. Bir nevi ruhsal hastalık süreci gibi. Tabii ölümcül cinsten değil, tatlı bir hastalık.
Erkek arkadaşınızla aynı işi yapıyorsunuz, kıskançlık oluyor mu?
- Bunun avantajlarından faydalanıyoruz. Onu mutlu eden bir şey beni neden engellesin ki...
Cinsiyetsiz yetiştik
Bakımlı mısın?
- Güzel kokmak benim için takıntı. ‘Victoria’s Secret’ın ‘Love Spell’ diye bir parfümü var. Denediğim an “İşte benim kokum bu” demiştim. Manikür pedikür yaptırmaktan falan sıkılırım. Çocukluğumdan beri aynı kuaföre gidiyorum. Evde cilt bakımı yapıyorum, dışarıda yaptırmak lüks benim için.
Selülit problemin var mı?
- Selülite elverişli bir yapım var. Kola içmiyorum, yağlı yemiyorum. Dikkat ediyorum. Pilates yapıyorum yeni yeni. Vücudumu doğru kullanmak için yapıyorum onu da.
Kendini seksi buluyor musun?
Bir programa ayağımda postallarla çıktım. Babaannem anneme “Bu kız niye erkek ayakkabıları giymiş, gitsin kendine kadın gibi ayakkabılar alsın” demiş. O kadar doğru bir yerden bakıyorlar ki . Onlar kadın olduklarının daha farkındalar. Biz cinsiyetsiz yetiştik. Bedenimizi kadın gibi kullanmayı öğrenmedik.