Yaşam

Artık, 'duruşma ressamlarımız' var

Türkiye, artık duruşmalarda tıpkı ABD’de olduğu gibi ressamlara yer veriyor. Ergenekon davasında görev yapan 'duruşma ressamları' izlenimlerini anlattı.

01 Kasım 2008 02:00

Türkiye, artık duruşmalarda tıpkı ABD’de olduğu gibi ressamlara yer veriyor

Ama sistemin yeni olmasının getirdiği handikapları ressamlar da derinden hissediyor. Son yılların en büyük davası olarak kabul edilen Ergenekon Duruşması’nda tarihe tanıklık eden ressamlar, “duruşma ressamlığı”nın inceliklerini anlattı. Onlara göre köşeli yüze sahip Kemal Alemdaroğlu ve Doğu Perinçek’i kağıda aktarmak çok daha kolay.

Ergenekon, Türkiye’de asrın davası olmasa da, şüphesiz son yılların en ilgi çeken davası... Davada kamuoyunun çok yakından tanıdığı isimler yargılanıyor. Sınırlı sayıda gazetecinin içeri alınmasına izin verilen salonda, tarihi anlara tanık olan ressamlar görev yapıyor. Omuzlarında gerçekten büyük bir yük var. Çünkü yıllar sonra bu dava, onların çizimleri ile hatırlanacak. Sanata ayıracak zamanları hiç yok! Sanık avukatları, kolluk kuvvetleri ve savcılarla birlikte 300 kişinin hınca hınç doldurduğu, itiş kakışların yaşandığı bir salonda, tarafsızlıklarını koruyarak yaşananları birebir yansıtmak zorundalar. Üstelik ABD’deki meslektaşları kadar şanslı değiller. Ne oturacak yerleri, ne de duruşma sırasında sanıkların pozisyonunu tam olarak görme şansları var. İşleri gerçekten de zor. Çünkü çalakalem ve alelacele çizimlerle, son yılların en büyük davasını canlandırıyorlar.

Sadece aklımda kalanları çizdim

Ergenekon Davası’nın görüldüğü Silivri’deki Cezaevi’nin duruşma salonunda ressamlık yapanlardan biri de Malatya doğumlu sanatçı Hülya Çalık. Profesyonel resim çalışmalarına 1992’de başlayan ve figüratif çalışmalarıyla tanınan Çalık, İHA ajansı adına Ergenekon davasının ikinci duruşmasına katıldı. Çalık, dava için çizerlik teklifi aldığında, tereddüt yaşadığını anlatıyor: “Bir önceki duruşma çok kalabalıktı. Ezilmeler, izdihamlar yaşanmıştı. Zorluk çekerim diye şüphelerim vardı. Sonra, sanki bir anda önüme çıkmış fırsat gibi geldi. Tarihe tanıklık edeceğimi düşündüm. Haberci duygusuyla hareket ettim.”

Çalık, içeride izdiham yerine, büyük bir düzenle karşılaştığını söylüyor. Sabah 09.00’da içeri alınan Çalık, saat 10.00 sularında duruşma başlamadan önce mahkeme salonundan ayrılmış. Kendisi gibi Ergenekon davasını resmetmeye gelen ressamların çizimlerini basın için ayrılan odada gerçekleştirdiklerini belirtiyor: “Resim çizmek için bize duruşma salonunda bir yer ayrılmamıştı. Ben içeri girdikten sonra, bekleme salonundaki ekrandan duruşma salonunu görebiliyordum. Önce sanıklar salona girdi, arkasından da avukatlar. En sonunda da gazetecileri içeri aldılar. O sırada ben de 10-15 dakika kadar içeri girdim. Ama sanıkların arkası bana dönüktü. Yüzlerini görme şansım yoktu. Keşke mahkemede ressamlara bir yer verilseydi de, sanıkların önden yüzlerini görme şansımız olsaydı. Dışarı çıkıp sadece aklımızda kalanları çizdik.”

Bu eserler sanatsal işler değil, alelalece yapıldı

Ressam Hülya Çalık, duruşma salonunda eline kalem ve kağıt alma şansının da olmadığını ekliyor. Çalık, bekleme salonundayken “kroki” şeklinde kağıda dökeceklerini tasarlamış. Dışarı çıktıktan sonra da, minibüste aklında kalanları resmetmiş. Çalık, “ABD’de böyle olduğunu zannetmiyorum. Orada mahkemelerin kendi ressamları var. Duruşma boyunca, sanıkların tüm hallerini resmediyorlar” diyor. Salonda kendisi gibi 3 çizerin daha bulunduğunu söyleyen Çalık, eserlerini “sanatsal” işler olarak kabul etmiyor. “Bunlar, sadece oranın ambiyansını anlatmak için alelacele yapılmış işler. Zamanım olsaydı, çok daha iyisini çizerdim. Bunların dördünü toplam 30-40 dakika içerisinde çizdim. Bir de ajans acele ettiriyor sizi. Diğer ajanslardan önce yayına girmesi için, başınızda durup ‘Hadi, hadi geçelim’ diyerek sizi sıkıştırıyorlar.” Hülya Çalık, yüzlerini görme şansı olmasa da, sanıkların vücut duruşlarından çökük ve üzgün durumda olduklarını anladığını belirtiyor.

Hakimlerin yüz ifadelerini birebir resme aktardım

Çalık, duruşmaya katılan diğer ressamlar hakkında da şunları söylüyor: “Eğer birebir benzeterek çizmişlerse, bu hayali bir şeydir. Çünkü mahkemeye katılan ressamların durdukları yer itibariyle sanıkların yüzünü görme şansları yok. İçlerinde yüz çizenler varsa, ya hayallerine göre çizmişlerdir, ya da bekleme salonundaki monitörlere bakarak. Bazı ressamlar hazırlıklı gelmişlerdi. Ellerindeki sanıkların fotoğraflarına bakarak komposizyon çalışması yaptılar. Uzun çalışan ressamların eserleri tabii ki daha profesyonel olacak. Benim yaptıklarım ise eskiz niyetine eserler.” Sanıkların, yanlarındaki görevliler eşliğinde üçerli halde oturduğunu söyleyen Çalık, sanık avukatlarının ise arka arkaya 2’şerli masalara oturduğunu belirtiyor. Bazı avukatları ve hakimleri birebir çalıştığını da sözlerine ekleyen Çalık, bekleme salonundayken hakimleri daha yakından gördüğü için yerleşme anı sırasındaki yüz ifadelerini resme aktardığını vurguluyor: “Bekleme salonunun ekranında da yüzler çok net belli olmuyordu. Ekranı dörde bölmüşlerdi. Bir tanesi tanıkları gösteriyor, bir tanesi hakimleri, bir tanesi sanıkları, bir diğeri ise avukatları... Ama yine de çok net gözükmüyorlardı. Ben de çizimimin büyük bir bölümünü ekrandan gördüğüm kadarıyla yaptım.”

Abim, Menderes ve Bayar’ın yanında çiziyordu

Ergenekon Davası’nın ressamları arasına katılan bir başka isim ise, Vatan gazetesi ve Hürriyet gazetesinde de çizimler yapan, şimdi ise İtalyan yazar Sergio Bonelli’nin “Volto Nascosto” adlı kahramanının çizgi-romanını resmeden Ersin Burak... Burak, davet edildiği halde, yoğunluktan ötürü Ergenekon Duruşması’na katılmamış. Ama fotoğraflardan ve ekrandan hatırladıklarını kağıda oldukça başarılı şekilde aktarmış: “İyi ki de gitmemişim. Ressamlara orada hiç çalışma alanı yokmuş. Çizenler de ortaya çok kötü resimler çıkardı. Today’s Zaman Gazetesi’nden bir arkadaş resimler çizmiş. Ama onlar resim değil, karikatür. Dışarıdaki büyük ekranlardan çizimlerini gerçekleştirmiş. Zaman’ın çizerine de kızmamak lazım. Çok dar alandan bakıyor.” Ersin Burak, abisi Sezgin Burak’ın 27 Mayıs 1960 ihtilalinde karakalemle çok güzel çizimler gerçekleştirdiğini anlatıyor: “Mahkeme salonunda kendisine oldukça güzel bir yer tahsis edilmişti. Menderes’e ve Bayar’a o kadar yakındı ki, detay çizimler yapıyordu. Abim resimlere kişilik kazandırıyordu. Menderes’in kravatının bolluğu, kravat desenleri bile hâlâ gözlerimin önünde. Kendisi gazetecilere ayrılan bölümde oturuyor ve sahneyi çok rahat görüyor. Ben de ancak öyle çalışabilirdim.” Burak, mahkeme çizerliği hakkında şunları söylüyor: “Hareketli bir ortam yoksa, ya da çok az bir hareket varsa çizebilirsin. Çok az beklersin, başladığı hareketi tamamlamasına izin verirsin. Başı öne doğru duruyorsa, tekrar başının öne doğru gelmesini beklersin. Az hareketli bir ortamda durum tespiti yapılabilir. Ama portre çizebilmek için tam karşıdan görmen gerekir. Profilden ya da hafif yandan çizmen gerekebilir. Yoksa devamlı hareket eden bir insanı nasıl çizeceksin ki?”

Kişiliğin fotoğrafa yansıması resmi etkiliyor

Köşeli yüzlerin, yuvarlak hatlı insanlara göre çok daha iyi ifade verdiği için çiziminin daha kolay olduğunu belirten Ersin Burak, Kemal Alemdaroğlu’nun ve Doğu Perinçek’in yüzleri bu tabire uyduğunu belirtiyor. Burak’a göre, Perinçek ve Alemdaroğlu, kişiliklerini ve background’larını fotoğrafa da yansıtıyorlar.

- Kemal Alemdaroğlu: Kemal Alemdaroğlu’nun tipi ile Veli Küçük’ün tipi arasında çok büyük farklar var. Alemdaroğlu, duruşu ve bakışı ile entelektüel geçmişini dışarıya yansıtıyor. Saçlarının ak olması, bakışlarındaki derin ifadeler önemli. Işıklı bir yüzü var.

- Muzaffer Tekin: Kolay algılanabilecek bir yüz yapısına sahip. Üzerinde fazla çalışmaya gerek yok. Dışarıdan bakılınca, hemen karakteristik özelliklerini yansıtıyor.

- Sevinç Erenerol: Kendisini tanımıyorum. Ama onda dikkatimi çeken şey, saçlarının çok öne düşük olmasıydı. Ben resimde az bile yaptım. Saçları o kadar çok önüne düşüyor ki, gözlerini bile kapatıyor.

- Doğu Perinçek: Dışarıya yırtıcı ve tuttuğunu koparan bir hava veriyor. Ne dediğini bilen ve çok uzak görüşlere sahip olan politikacı kimliğini yüzünden okumak mümkün. Derin bakan mavi gözleriyle çok akıllı bir insan olduğu resimden dışarıya yansıyor.

- Veli Küçük: Kendine has bir kişiliği olduğu dikkat çekiyor. Asker kökenli olmasından gelen etrafına hakim bir havası var. Veli Küçük’ün çevresine hakim olan bakışları daha belli olsun diye alttan çekilmiş bir fotoğrafını seçtim. Ama fotoğraftaki deformasyon, benim çalışmamı onun gerçek kimliğinin dışına çıkardı. Bence kasketli resmi, Veli Küçük’e daha çok benziyordu.

(Vatan gazetesi, Bizim Kahve eki)