Yaşam

Artan işkolikler , bitmeyen hedefler…

İşkolizm çağımızın hastalığı… Bir yanda, gittikçe daha çok çalışmayı gerektiren rekabet ortamı...

30 Mayıs 2011 03:00


Süheyl Aygül - T24    
[email protected] 



İşkolizm çağımızın hastalığı… Bir yanda, gittikçe daha çok çalışmayı gerektiren rekabet ortamı ve bu düzene uyum sağlayarak çevik ve hızlı olmaya çalışan şirketler, diğer yanda iletişim alanındaki gelişmelerle hergün kendilerini yenileyen dijital organizatörlerle gelişen iş yapış biçimleri,  kimi beyaz yakalılara sürekli çalışmazlarsa geride kalabileceklerini düşündürebiliyor. İş dünyasında son zamanlarda başarının sadece hedeflerle  maddi ve ekonomik kazanımlarla değerlendirilmeye başlanması nedeniyle de  beyaz yakalılar özel yaşama ayrılan zamanı gönüllü veye gönülsüz olarak azaltmak durumunda kalabiliyor.  

Bazı bireyler zamanla hayatın sadece çalışmaktan ibaret olduğunu sanmaya başlayarak  öncelikle  kendilerini,  sonra da sevdikleri insanları ihmal ederek hayatı sürekli ıskalayan bir yaşam tarzını tercih etmeye başlıyorlar. İşyerinde çalışan astlarını da çalışma tempoları itibariyle “dolaylı işkolik” haline getirerek, motivasyon ve verimi düşürerek işin belki de bütününe zarar vermeye başlıyorlar. İşkoliklerin sayısı arttıkça onlarla aynı akıbeti paylaşmaya çalışan beyaz yakalıların sayısı da artmakta.

İşkolik olarak adlandırlan bu bireyler beklentileri karşılanmayınca kuvvetli bir rahatsızlık duyarlarken, hedeflerine ulaştıklarında mutluluklarının az ve çok  kısa sürmesini nedense sorgulamazlar. Zira bitmeyen hedefler tekrar tekrar kendini yenileyerek ve onları tekrar kuşatarak geri gelmektedir.

Çalışkan olmak ile işkolik olmak  arasındaki farkın altını çizmekte yarar vardır.   Öncelikle, çalışkanların  sağlıklı bir bakış açısına ve fiziğe sahip olduğunu söylemek gerekir. İşlerinde başarılı olup, çalışkan ve iş hayatı-özel hayat dengesini yakalamış kişilerdir.

İşkolikler;  hedef  ile gidilen yol arasında kim olduklarını unuturlar. İşkolikler aslında eşleri ile değil işleri ile evlidirler. Bu evlilik bağı işkolikler için öylesine güçlüdür ki Katolik nikahının ötesine geçtiği bile söylenebilir. Kendilerinden önce hedefleri ve iş hayatları gelir. Kendilerini ve çevrelerindeki herkesi unutarak hayatlarının odak noktasına işlerini ve hedeflerini yerleştirirler. 

İşkoliklerin “durma noktası” yoktur. İşkolikleri, çalışkan bireylerden ayıran en temel özellik de budur. Çalışkan bireyler nerede, ne zaman durulması gerektiğini bilirler. Çalışkan bireylerin iş dışında da özel bir hayatları vardır ve işkoliklerin aksine bu hayatı yaşamayı tercih ederler. Çalışkan bireyler iş dışı hayatlarını etkin bir şekilde değerlendirmeyi bilirken,  işkoliklerin zihni özel alanlarındayken bile hedeflerle ve işle meşguldür. 

Duygu yoğunluğu, işkolikler için sadece çalıştıkları süre boyunca geçerlidir. Bazı işkolikler genelde duygu ve hayattan beklentilerini iş yaşantısının ardına saklanarak perdelerler. Bu tür çalışma tarzı işkolikleri zamanla bitip tükenmez mükemmelliyetçilik arayışına ve aşırı kontrole sürükleyebilir, neticede de hedef ve iş arasında bir yerlerde yarattıkları stres dumanı ile birlikte kaybolur giderler. Eş, çocuk, özel hayat, önemli günler, aile toplantıları gibi kavramlar işkolikler için önem listelerinin olmayanları haline dönüşür.

İşkolikliğin uzanımında ilginç bir neden de, Almanya'daki Göttingen Üniversitesi tarafından 32 bin kadın ve erkek arasında yapılan bir araştırmada ortaya çıkan, daha fazla iş almaya gönüllü olduklarını söyleyen ve istekleri doğrultusunda  daha fazla çalıştıklarını belirten kadınların yüzde 46'sı ve erkeklerin yüzde 45'inin aktif cinsel hayatlarının olmadığını kaydetmesi şeklinde ifade edilmektedir.

Öncelikle sayılan potansiyel nedenler çerçevesinde herkesin işkolik olup olmadığı açısından kendisini kontrol etmesi kritik önem taşımaktadır. Sizi bu noktaya sürükleyen gerekçeleri gözden geçirerek işe başlayabilirsiniz. İşyerinde kabul görme problemi mi yaşıyorsunuz? Ya da gerçekleştirdiğiniz çalışmalarda onaylanmak mı istiyorsunuz? Yeteri oranda saygı görmediğinizi mi düşünüyorsunuz? Özel hayat-iş hayatı dengenizi yeniden gözden geçirmeyi deneyin. 50-50 simetrisi olmasa da 65-35 iyi bir denge sayılabilir.

Özel hayatınızı yok sayacak kadar  iş ve hedef odaklı olmamanız da yarar bulunmaktadır. Sizi harekete geçiren şeylerin sadece iş ve hedefler olmamasında fayda vardır. Zira, hedefler asla bitmez, hangi mevcut hedefi realize ederseniz edin… Ulaştığınız hedef sonrası, yeni hedef  daha fazlası ile gelecektir. O “daha” denen büyüyen hedef  ile halihazırda gerçekleştirdiğiniz hedef arasındaki mesafe her daim sabit kalacaktır. Yeni hedef, yeni odaklanma, yeni mesafe ile oluşan kaybolma döngüsü değişmeyecektir.

Değişecek olan, bitmeyen hedefler arasında kaybolmasına razı olduğunuz sizin hayatınızdır. Yaşamın şiirselliğini, doğanın şarkısını, ailenizin ve dostlarınızın içinde yer aldığı tablonun muhteşemliğini  kaçırmanızın nedeni büyük ihtimalle farkında olmadığınız işkolikliğe giden yolda bir ara verip kendinizi sorgulamanızda yarar vardır.

Unutmayın, hayatı ıskalarken, ıskalamamanız gerektiğini düşündüğünüz iş hedeflerini vurduğunuzda, beklediğiniz başarı geldiğinde onları sadece bomboş ellerle karşılamak zorunda kalabilirsiniz. Bu tür başarılar sizi asla beslemeyebilir. Yaşamın nihai tahlilinde çok para kazanmak hedefinin de, başarı, unvan ve şöhretin de anlamı yoktur. Finalde önemli olan hayatınızın her anını nasıl geçirdiğinizdir. Keyif, kutlama, sevdikleriniz ve hobilerinizle yaşayıp yaşamadığınızdır. Üzerinize her gün yağan küçük keyiflerden yaratacağınız büyük mutluluklar var iken, sürekli talep eden zihniniz ve bitmeyecek hedefleriniz yüzünden bunları görmemeye ve ıskalamaya daha ne kadar devam etmeyi düşünüyorsunuz?