-Arınç: Mahkeme başkanına yakışacak bir söz değil ANKARA (A.A) - 19.01.2012- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Hrant Dink cinayetiyle ilgili karar sonrasında mahkeme başkanının karardan kendisinin de memnun olmadığına yönelik açıklamalarını eleştirerek, ''Türkiye'de ve dünyada hakimler, mahkemeler kararlarıyla konuşurlar. Yazdıkları kararın verdikleri kararın gerekçelerinin arkasında dururlar.'Ben böyle bir karar verdim ama benim de içim rahat değil' sözü doğrusu bir mahkeme başkanı tarafından kullanılacak bir söz değildir'' diye konuştu. Arınç, ''Coşkun İğci isimli bir kişiyle ilgili olarak yargılama yapıp da netice ve hüküm kısmında bu kişinin unutulmuş olmasını nasıl izah ediyorsunuz?' diye soru sormak gerekirdi'' dedi. Arınç, Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu ile yönetim kurulu üyelerini konfederasyon genel merkezinde ziyaret etti. Görüşmenin ardından gazetecilerin gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtlayan Arınç, Hrant Dink davasında mahkeme başkanının, kendisinin de karardan tatmin olmadığına ilişkin yorumlarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine şöyle konuştu : ''Mahkeme başkanının bu şekilde ifadesinin olduğuna inanmak çok güç. Türkiye'de ve dünyada hakimler, mahkemeler kararlarıyla konuşurlar. Yazdıkları kararın verdikleri kararın gerekçelerinin arkasında dururlar. Onlara herhangi bir şey ilave etmezler. 'Ben böyle bir karar verdim ama benim de içim rahat değil' sözü doğrusu bir mahkeme başkanı tarafından kullanılacak bir söz değildir. Ben 25-30 yıllık avukatlık hayatımda böyle gördüm böyle duydum. Çünkü hakimler hem delil durumuna hem de vicdani kanaatlerine göre karar verirler. Eğer deliller yeterli değilse bunun vereceği karar şudur. Deliller yeterliyse vereceği karar da budur.'' -Bir hakime yakışacak söz değil- Hrant Dink'in ''bir basın çalışanı olarak feci şekilde katledildiğine'' dikkat çeken Başbakan Yardımcısı Arınç, ''Bundan büyük üzüntü duyduk. Biz insanların yaşam haklarına olan saldırıları her zaman şiddetle nefretle lanetliyoruz. Bu olaylarla ilgili olarak bir dava açıldı. Hükümetin görevi olaya karışan kimseler hakkında mutlaka yargıyla işbirliği yaparak kolluk kuvvetleriyle bunları tespit etmek ve hakimin önüne çıkarmaktır. Ondan sonrası tamamen yargıya aittir. Yargı da 4 yılı geçen bir yargılama safhasının ardından kararını verdi. Dolayısıyla yargılamanın son safhasına temyiz safhasına gidiyoruz. Yargıtay mutlaka dosyadaki delillere bakacak iddia ve savunmaları tekrar inceleyecek ve bir karar verecektir. Artık kişisel düşüncelerimizin bir kenarda kalıp, yargının son kararını vermesini beklememiz gerekiyor'' diye konuştu. ''Ancak bugüne kadar yazılanlar, çizilenler, ortaya çıkan deliller, şöyle bir herkes kendi aklında değerlendirdiğinde sadece bir kişinin bu olaydan sorumlu görülmesi ve 18-20 kişinin beraat ettirilmiş olması ve hatta önüne gelen sanıklardan birinin tahliye edilmiş olması vicdanları yaralamıştır'' diyen Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü : ''Kamuoyunda bir anket yaparak böyle bir sonuca varamayız. Herkes bireysel olarak bu karardan duyduğu tatminsizliği ifade edebilecektir. Ben yargının bundan sonraki safhasında mutlaka önemli bir karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kaldı ki bu sözleri ifade ettiği söylenen mahkeme başkanına önce şunu sormak lazımdı. 'Kararınızda sanıklardan biri hakkında hüküm tertip etmemişsiniz. Coşkun İğci isimli bir kişiyle ilgili olarak yargılama yapıp da netice ve hüküm kısmında bu kişinin unutulmuş olmasını nasıl izah ediyorsunuz?' diye soru sormak gerekirdi. Yoksa 'vicdanen ben de tatmin olmadım' sözü herhalde bir mahkeme başkanına bir hakime yakışacak bir söz değildir. Kamuoyunda da vicdanlarda da eğer yer bulmamış bir konu hakkında sadece üzüntülerimizi ifade etmekle kalmayalım, yargıtayın bundan sonra vereceği kararı da dikkatle takip edelim.'' -Her birine ayrı ayrı ceza tertip edilmeliydi- Hrant Dink olayında, kimin ne kadar ceza alması gerektiğine mahkemenin karar vereceğini ifade eden Arınç, ''Bu çok feci ve çok iğrenç bir olaydır. Eğer bir insan, yönlendirilerek bu noktaya getirilmişse onu azmettirenlerin, bir proje dahilinde ona bu görevi verenlerin varlığını kabul etmek ve mümkünse onların hepsini birden yargılamak gerekirdi'' diye konuştu. Hrant Dink'in cenazesinde eşi Rakel Dink'in yaptığı konuşmayı hatırlatan Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle konuştu: ''Rakel Dink'in bir cümlesi hepimizin yüreklerini yaralamıştı; ' Ya Rabbi bir çocuktan bir katil yaratan bir düşünce nasıl bir düşüncedir'. Türkiye'de bir çocuktan bir katil yaratılabiliyorsa buna etki eden sebeplerin hepsini ayrı ayrı düşünmemiz lazım. O bir çocuğu bir katil haline getiren şartlar bazen Dink'i vurabiliyor. Bazen sevgilisini testereyle doğratabiliyor. Bazen en yakınına kurşun çekebiliyor. Bazen annesini babasını gözünün önünde katledebilecek duruma gelebiliyor. Suçlu yaratan bir toplum olmamalıyız. Bu isterse Ermeni kökenli olması sebebiyle bir insana yöneltilecek bir nefret olsun. Bazen de akıl almaz cinayetlerin işlenmesine yol açabiliyor. Türkiye'de veya dünyada bir çocuğu bir katil haline getirebilen şartlar varsa bunlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Dolayısıyla Dink cinayetinin önümüze getirdiği pek çok sosyal problemin de olduğunu biliyorum. İşin yargı faslında asli ve fer-i failler varsa, azmettiriciler varsa bunların her birine ayrı ayrı ceza tertip etmeliydi. Etmiş midir Bunu Yargıtay aşamasında göreceğiz. Yargıtay'ın kararına karşı da Türkiye'de söylenebilecek hiçbir şey yok. Elbette bu davayı takip edenler AİHM'e gidebilirler.'' -Rant aracı değildir; Hrant hepimizin ortak acısıdır- Arınç, mahkeme kararına yönelik tepkilerin, siyasi propagandaya dönüşmemesi gerektiği uyarısı yaparak, ''Ancak bu dava sebebiyle meseleyi bir siyasi propagandaya dönüştürmenin, Türkiye'de belli çevrelere vurmak için bunu fırsat bilmenin de doğru olmadığını düşünüyorum. Bir rant elde etme aracı değildir; Hrant hepimizin ortak acısıyla katledilmiş bir basın emekçisidir. Meseleye bu gözle bakmamız herhalde daha uygun olur'' ifadelerini kullandı. -İşkolu istatistiklerinin yayımlanması- Arınç, açıklamaların ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Arınç, bir gazetecinin Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı'nın hala TBMM gündemine gelmediğini hatırlatarak, ''İşkolu istatistiklerinin ay sonuna kadar yayımlanması gerekiyor. Yasa çıkmadan istatistikler yayımlanırsa pek çok sendikanın kapatılması söz konusu olacak. Yasa yetişmezse, istatistiklerin yayımlanmasının ertelenmesi söz konusu olabilir mi?'' sorusu üzerine şöyle konuştu: ''Konuyu bizzat takip eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızdır. Onun çok önemli bir çalışması var. Türk-İş ve paydaş sendikalarla da görüş alışverişi yapılmıştır. Bu, bugünün çalışması değildir, devam etmektedir. Bugün itibariyle Meclis'in gündeminde, bugün son çalışma günüdür. Dün, Cumhurbaşkanlığı seçiminin usül ve esaslarını belirleyen kanunun görüşmelerine başlandı ama ilerlenemedi. Bugün bunun tamamının çıkması muhtemeldir. Önümüzdeki hafta Ocak ayının son çalışma haftası gibi görünüyor. Bu çalışma haftası içinde, bildiğiniz gibi kanunun önce komisyona gelmesi gerekiyor. Komisyona çıktıktan sonra da genel kurulda görüşülmesi lazım. Diyelim ki Ocak ayı sonuna kadar Toplu İş İlişkileri ile ilgili kanunun çıkarılması mümkün olmazsa yine sendikaların menfaati düşünülerek gerekli tedbirler alınacaktır. Geçmişte olduğu gibi bazen bir maddelik bir kanunla bu konularda sendikaların toplu iş sözleşmesi yapma konusunda, istatistiklerdeki durumlarının belirlenmesi konusunda ortak bir karar, bir kanun tasarısı gelebilir. Geçmişte olduğu gibi uygulamalar mutlaka dikkate alınacaktır. İş hayatımızda işçilerimizin, sendikalarımızın zarar görmemesi açısından Bakanlığımız en pratik çareyi mutlaka bulacaktır. Ama aslolan bu kanunun bir an önce çıkarılmasıdır. Ocak ayına yetişir mi yetişmez mi konusu tamamen teknik bir konu.'' -12 Eylül davasını dünya ibretle takip edecek- Bülent Arınç, 12 Eylül darbesine yönelik soruşturmaya ilişkin bir soru üzerine ise, 12 Eylül 1980'de askeri darbe yaparak meşru hükümetleri uzaklaştıran ve darbe sürecinde de insan hakları ihlallerini ortaya koyan, pek çok insanın işkence görmesine yol açan hukuk dışı pek çok davranışlarla, Türkiye'nin birliğini bütünlüğünü bozan bir olayla karşı karşıya kalındığını kaydeden Arınç, darbenin etkilerinin 30 yıl devam ettiğini söyledi. Arınç, ''12 Eylül 2010 referandumunda anayasanın geçici maddelerinde darbecileri koruyan hükümler anayasadan çıkarıldı. Halkımızın verdiği bu karar, bu yüzyılın en önemli kararıdır. Bunu biz ayakta alkışladık. Şimdi bu darbenin içinde olanların yargılanması gerekiyor. Bundan sonrası tamamen yargısal bir işlemdir. Bu çok önemli bir dava olacak. Yaşları ne olursa olsun, bu darbeyi bizzat işleyenler hakkında yapılacak mahkemenin sadece Türkiye'de değil bütün dünyada ibretle ve özenle takip edileceğini düşünüyorum. Verilecek karar da Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda attığı adımların bir sonucu olacaktır diye düşünüyorum'' ifadelerini kullandı.