-Arınç: ''Kadın, çocuk öldürmek hiçbir hakkı, meşru kılamaz'' ERZURUM (A.A) - 08.10.2011 - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''İnsan öldüren birisinin 'ben şu kültürel haklarımı istiyorum da onun için bunu yapıyorum' diyemez. Bunu derse hiçbir zaman inandırıcı olamaz. Bu yaptığı şiddetin veya terörün cezasını hafifletmez. Çünkü demokrasi içerisinde talepleri karşılayacak makamlar vardır. Karşılamazsa yine demokrasi içerisinde bunun eylemleri vardır. Ama silaha müracaat etmek, çocuk öldürmek, kadın öldürmek hiçbir hakkı, meşru ve mazeretli kılamaz'' dedi. Erzurum'da gezi ve incelemelerde bulunan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Sağlık Bakanı Recep Akdağ, TRT Erzurum Aşık Reyhani Stüdyosu'nun açılışını yaptı. Arınç, burada yaptığı konuşmada, terör ve teröristle mücadelenin ayrı bir konu olduğunu belirterek, kendisinin bunu anlatmaya çalıştığını, masum halkla terörist arasındaki farkı da bildikleri için ve devlet olarak, hükümet olarak, halk olarak, masum vatandaşları kucaklamak istedikleri için terörist arasındaki farkı açmaya çalıştıklarını söyledi. Esasen bu farkın geçmişten bu yana olduğunu ifade eden Arınç, şunları kaydetti: ''Hamd olsun milletimizin feraseti, devletine, milletine olan bağlılığı zaten 30 yıldan beri bunlara çok büyük bir fırsat vermedi. Bu halkımızın da eğer kendini Kürt kimliği ile tanımlıyorsa, bugüne kadar önünde hangi engeller varsa, demokrasi içerisinde de bunları ister 'demokratik açılım' deyin, ister 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' deyin, teröristin veya terör örgütünün bunu söylemesine gerek yok. Çünkü onlar istismar amacıyla söylüyorlar.'' İnsan öldüren birisinin ''ben şu kültürel haklarımı istiyorum da onun için bunu yapıyorum'' diyemeyeceğine dikkati çeken Arınç, şöyle konuştu: ''Bunu derse hiçbir zaman inandırıcı olamaz. Bu yaptığı şiddetin veya terörün cezasını hafifletmez. Çünkü demokrasi içerisinde talepleri karşılayacak makamlar vardır. Karşılamazsa yine demokrasi içerisinde bunun eylemleri vardır. Ama silaha müracaat etmek, çocuk öldürmek, kadın öldürmek hiçbir hakkı, meşru ve mazeretli kılamaz. Dolayısıyla bizim işte bu TRT'mizin yine çok güzel hizmetlerinden birisi günde 24 saat Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalını kurduk. 3 senesini bitirdi. Ve şu an o bölgede çok büyük ölçüde izleniyor. Çünkü çok iyi programlar yapıyoruz. Müziklerini koyuyoruz, dizi filmlerini koyuyoruz, spor koyuyoruz, haberleri koyuyoruz, dini yayınları koyuyoruz ki bölge halkı ne istiyorsa, ona kendi dilinde buna hizmet olarak imkan verelim. Onun dışında RTÜK olarak orada yayın yapacak olan bütün uydulara lisans verdik. Bütün yerel radyo ve televizyonlara lisans verdik. Eskiden 1 saat ve 45 dakika ile sınırlandırılmıştı. Televizyonlarda 45 dakika, radyolarda bir saatti. Ve haberleri Türkçe vermek zorundaydılar. Altyazı geçmek zorundaydılar. Reklam alamıyorlardı. '24 saat yayın yapabilirsiniz' dedik. Bize geldiler, 'efendim biz 3 saatten fazla yayın yapamayız' dediler. Ben sana 24 saat veriyorum. Sen istediğin saat kadar yap. Şu anda 21 tane radyo ve televizyona biz RTÜK'ten lisans verdik, izin verdik, frekans tahsis ettik.'' -''Şantiyelerde araçları yakıyorlar, işçileri, mühendisleri kaçırıyorlar''- Türkiye'de olağanüstü hali kaldırdıklarını hatırlatan Arınç, şunları söyledi: ''O bölgeye en büyük yatırımları yaptık. En güzel hastaneler orada, en güzel bölünmüş yollar orada. Bir taraftan Cizre bir taraftan Yüksekova'ya havaalanları yapıyoruz. Ama terör örgütü bu hizmetlerin gelmesini istemiyor. Şu anda bütün iş makinelerini şantiyeleri hedeflerine koydular. Şantiyelerde araçları yakıyorlar. İşçileri, mühendisleri kaçırıyorlar. Yeter ki buraya hizmet gelmesin. Çünkü istismar alanlarını daraltıyoruz. Eskiden diyorlardı ki: Bu devlet size düşmandır. Bakın buraya hizmet mi geliyor? Yolunuz yok, suyunuz yok, bilmem neyiniz yok. Şimdi hepsi var. Batıda olduğundan daha fazlasını oraya yaptık. Şimdi Tunceli'ye KÖYDES hizmetlerinden ayırdığımız para Manisa'ya ayrılan paranın iki mislidir. Tunceli'nin nüfusu 120, 130 bindir. Manisa'nın nüfusu 1 milyon 350 bindir. Neden bu ayrımcılığı yapıyoruz? Bu pozitif ayrımcılıktır. O bölge daha çok kalkınsın, o bölgeye daha çok hizmet gitsin, o bölgede istismar ortadan kalksın. Bütün bunları yapıyoruz.'' ''Şu anda terörün ben inanıyorum ki bu kadar alevlenmesi bir hayra alamettir'' diyen Arınç, şöyle devam etti: ''Şu açıdan, inşallah kemali vebaline büyük nispet olur. Çünkü bu kadar çılgınlığı dünyada hiçbir örgüt yapmadı bugüne kadar. Ya en son noktaya geldiler ki bundan sonra yok olacaklar. Çünkü bunun karşılığında biz devlet olarak karşılığını vereceğiz mutlaka. Elimiz boş değil. Yüreğimiz yanıyor. Ağlıyoruz, üzülüyoruz. Şehit cenazeleri, onların feryatları...Ama bugün memleketin karşı karşıya kaldığı bir olgudur. İrlanda'da bu oldu, İspanya'da da bu oldu, İngiltere'de de bu oldu. Amerika'da 11 Eylül'de bu oldu, bir başka zamanda bir başka ülkede de bu oldu. Demokrasi bir taraftan gelişecek, büyüyecek, insan hakları noktasında bölgede hiçbir ayırımcılık gözetmeden 74 milyonu birinci sınıf vatandaş kabul ederek en iyi hizmeti götüreceğiz. Kendi kökeninden dolayı ben şunu istiyorum dedikleri her konuda da onlara biz bugün hizmet ediyoruz.'' -KCK- KCK operasyonlarına da değinen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şöyle dedi: ''Şimdi KCK dediğiniz Kürdistan Halk Toplulukları denen Kürtçe, işte bir başka isimde anılan bir topluluk bugün yeni ortaya çıkmadı. Bu birkaç seneden beri bir stratejiyle, bir planla içimize sokuluyor. Ben 'KCK çok masumdur' diyen ve 'seçilmiş halkın temsilcileri cezaevine götürülüyor' diyenlere bu çok romantizm, bunun gerçekle ilgisi yok. 'Nereden biliyorsunuz?' derseniz ben yargıya güvendiğim için söylüyorum. Şu an 2 seneden beri KCK davasından tutuklu olarak mahkemeleri devam eden, bir kısmı sonuçlanmış ama çok büyük kısmı halen devam eden davanın iddianamesine bakmak lazım. Taha Akyol'un da iki günden beri sütununda yazdığı yazılar o iddianameden alıntılardır. Bunu bir savcı yazıyor. Şimdi bunu bir mahkeme değerlendirecek. Yani BDP milletvekillerinin gözyaşlarıyla söyledikleri şeylerin doğru olmasını temenni ederdim. Ama o iddianameye baktığınız zaman bu maalesef PKK ile doğrudan bağlantılı, onların işlerini şehir merkezlerinde görebilecek, halkı hem kendilerine çekecek, kendilerine çekerken baskıyla, tehditle, şantajla, yıldırmayla... Bir belediye başkanının yanına bir KCK komiseri konulursa ve bu resmiyette de temizlik işlerinde çalışan birisi gibi görünürse ama yeri geldiğinde belediye başkanına tokat atarak 'sen örgütün talimatlarını yerine getirmedin' denebilirse iddianamede var bunlar. Bunun romantizmle bir ilişkisi yok. Bunlar kendilerine mahkeme kuranlar. Bunlar belediye kaynaklarını örgüte aktaranlar. İddianameden söylüyorum. Ben onların yalancısıyım. Dolayısıyla o iddianameye satır satır baktığınız zaman Türkiye'nin sadece Güneydoğusu'nun Diyarbakır, Hakkari, Şemdinli üçgeninde değil, İzmir'inde de İstanbul'unda da her yerde bunları kurarak zenginlerden para toplamak, çocuklarından birisini dağa göndermek eğer orada belediye başka imkanlar varsa o imkanları örgüt adına kullanmakla ilintili olduğunu iddianameler söylüyor, polis kayıtları söylüyor, savcı ifadeleri söylüyor, tespitler söylüyor.'' ''Hem müsaade etsinler de bu yargının sonunu bekleyelim. 2 seneden beri tutuklu. Tıkandı mahkemeler. Nasıl tıkandı?'' diyen Arınç, şöyle konuştu: ''Karakolda Türkçe ifadeler veriliyor. Savcılıkta Türkçe ifade veriyor. Sorgu hakiminde Türkçe ifade veriyor. Türkçe'yi bülbül gibi konuşuyor. Mahkemede son sorgusuna geldiği zaman 'ben Kürtçe savunma' yapacağım diyor. Mahkeme reisi de diyor ki '5 yerde Türkçe vermişsin savunmanı şimdi niye burada?' 'Propaganda yapacağım' diyor. Ben Kürtçe konuşacağım. Ve bu yüzden mahkemeler erteleniyor. Ben bir hukukçu olarak savunmanın kutsallığına inanıyorum. Herkesin kendi ana dilinde savunma yapmasının da gerekli olduğuna inanıyorum. Ama yargı diyor ki: Bu insan Türkçe biliyor. Beş yerde Türkçe ifade vermiş. Bu mahkemeye saygısızlıktır. Ceza Muhakemesi Kanunu'na aykırıdır. Şimdi o yargılamanın sonucunu gördüğümüzde KCK bağlantısının siyasi anlamda, örgüt anlamında neyi ifade ettiğini hepimiz göreceğiz.'' -Yeni anayasa- Arınç, anayasa konusunda AK Parti'nin üzerine düşeni yaptığını belirterek, Meclis Başkanının inisiyatifi eline alarak, uygun bir anayasa komisyonu kurmak için bütün partilere yazı yazdığını anımsattı. Meclis Başkanının her partiden üçer temsilci istediğini belirten Arınç, şunları söyledi: ''AK Parti bu temsilcilerini bildirdi. Sanırım BDP hariç bütün partiler temsilcilerini bildirdiler. Bundan sonra bu bir meclis çalışmasıdır. Yani partilerin temsilcileri biraraya gelecekler, baştan itibaren hem yöntemi hem de içeriğini konuşacaklar. Darbe mahsulü bir anayasadan kurtulacağız. Daha demokratik, daha çağdaş, daha özgürlükçü bir anayasamız olacak.'' Yeni anayasa konusunda AK Parti'nin çok istekli olduğunu ifade eden Arınç, bu isteğini 2007 seçimlerinden bu yana tekrar ettiğini bildirdi. Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğunu en çok AK Parti'nin söylediğini, bunun için de her türlü fedakarlığı yapmaya devam edeceğini ifade eden Arınç, şöyle dedi: ''Bunun için diğer partilerin geçmişteki söylemlerine, bugünkü davranışlarına bakarsak, evet bundan yana olduklarını daha ağırlık kabul edebiliriz. Ancak genel başkanları olsun, grup başkanları olsun, birileri olsun, her gün yeni yeni söylemlerle, her gün yeni davranışlarla kuşku uyandırıyorlar. Yani kendilerine verilen bir güveni sanki boşa çıkaracakmış gibi bir davranış içerisindeler. Yani Anadolu tabirinde, 'ipe un sermek', onun yanında da hani 'geline oyna' demişler 'yerim dar' demiş, yer açmışlar bu sefer de 'yenim dar' demiş. Buna benzer on tane daha mesele söylenebilir. Şimdi partilerimizin bir kısmının davranışları bu. Bu davranışlara bakarak bazen ümitsiz de olabiliyor insan. Ama biz bir yola çıktık, her şeye açığız.'' -''Artık her parti yeni bir anayasa sözünü etmeye başladı'' Beraberce en geniş mutabakata dayalı bir anayasa yapmak istediklerini vurgulayan Arınç, ''Ne söylerlerse, ne yaparlarsa biz susacağız. Sadece fikrimizi, düşüncemizi ifade edeceğiz. Sonucunda bir netice almaya gayret edeceğiz. Daha önce 'kahve içer giderler, kapımızı çalmasınlar' lafı vardı. Ancak toplumdaki talebi görünce, artık her parti yeni bir anayasa sözünü etmeye başladı. Bir defa yöntemi belirleyeceğiz'' dedi. Anayasanın oturup çay içerken konuşulacak bir mesele olmadığını belirten Başbakan Yardımcısı Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Yani sonunda bizim hem halka hem millete karşı bir sorumluluğumuz var. Diyeceğiz ki: Biz elimizden gelen toleransı gösterdik. Elimizden gelen saygıyı gösterdik. Sunduğumuz buydu, bizim fikirlerimiz buydu. Ama diğerleri bunu kabul ettiler veya kabul etmediler' bu noktaya geleceğiz. Dünyanın sonu değil, ama Türkiye 60 darbesinden sonra 61 anayasası. 80 darbesinden sonra 82 anayasası. Artık bu güçlü Türkiye'ye bu darbe mahsulü anayasası yakışmıyor, utanç duyuyoruz. Dolayısıyla parlamento ilk defa 1921'de, 1924'te yaptığı gibi millet iradesiyle bir anayasayı yapsın, o zaman Türkiye'nin geldiği noktayı çok daha iyi görelim.'' -Sağlık Bakanı Akdağ- Sağlık Bakanı Akdağ, terör örgütünün saldırılarına değinerek, bir sağlık çalışanının 3 askerle beraber Bingöl'den kaçırıldığını 2,5 ay sonra ailesinin yanına dönebildiğini söyledi. ''Şimdi bunlar, eli kanlı gözü dönmüş caniler. Eline silah alıp da biraz önce ifade edilenlerin bir hak arama içinde olduğunu kimse söyleyemez'' diyen Akdağ, terörle, teröristle mücadelede ellerindeki her imkanı kullanarak mücadele edeceklerini vurguladı. Teröristin her eyleminde hükümeti suçlayan politikacıların, muhalefetin çok yanlış bir şey yaptığını dile getiren Akdağ, AK Parti olarak, hükümet olarak niyetlerinin belli olduğunu, muhalefetteki bir parti hariç diğer bütün partilerin niyetinin de belli olduğunu ifade etti. Muhalefetiyle, iktidarıyla ortak bir dil geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Akdağ, medyanın bunları yokluğa mahkum etmesi gerektiğini belirtti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın annesinin vefat etmesine de değinen Sağlık Bakanı Akdağ, Tenzile Erdoğan'ı çok kısa süre önce hastanede ziyaret ettiğini dile getirerek, şöyle konuştu: ''Çarşamba akşamıydı. Öteden beri bu tip hastalıklarda irtibat kurdukları, biraz da yakınlıkları olan bir özel hastanede yatıyordu. Ciddi bir problemden dolayı ameliyat olmuştu, ama biz ziyaret ettiğimizde oldukça düzelmişti. Elini öptük, dualarını istedik. Ertesi gün telefonla bilgi aldım. Daha da iyileştiğini söylediler. Bugün ben vefattan sonra Başbakanımızın kardeşiyle de görüştüm. O da şunu söyledi: Annem bizi bir buluşturdu. Hep beraber oturduk, bize latifeler yaptı. Bizi buluşturacakmış demek ki. Sabaha karşı da vefat etti. Başbakanımızla annesinin arasındaki ilişkilerini de biliyorum.''