T24- Şair Arif Damar bugün saat 03.00'te kaldırıldığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kalp yetmezliği nedeniyle vefat etti. Damar'ın cenazesi, 22 Ekim Cuma günü Moda Camisi'nde kılınacak cenaze namazının ardından İstanbul'da defnedilecek.
Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Karainebey köyünde 1925'te doğan Damar, ilkokulu Çanakkale'de, ortaokulu İstanbul'daki Yenikapı Ortaokulu'nda bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi'ndeki öğrenimini iki yıl sonra bırakan şair, şiir yazmaya orta birinci sınıf öğrencisiyken başladı.
İlk şiiri ''Edirne'de Akşam'', 1940 yılında (şair henüz 15 yaşında iken) Yeni İnsanlık adlı dergide, altında ''Harika Çocuk'' diye bir notla yayımlandı.
1944 yılında taşındığı Ankara'da 1950 yılına kadar yaşayan Damar, 1945 yılında Ant Dergisi'nde yayımladığı şiirlerle adını duyurdu. 1944-1947 yılları arasında Atatürk Orman Çiftliği'nde memurluk yapan şair, askerliğini Kayseri ve Sivas'ta sürgün alayında yaptıktan sonra 1950'de İstanbul'a döndü, Mahmutpaşa'da işportacılık yaptı.
1951 Eylülünden 1952 Martına kadar Yeryüzü adlı kültür dergisinin yönetiminde bulunan şair, 15 Kasım 1951'de yayımlanan ''Dayanılmaz'' adlı şiirinin ardından gizli örgüt üyesi olduğu suçlamasıyla 5 Aralık 1951'te tutuklandı. İki yıl cezaevinde kalan Damar, delil yetersizliğinden beraat etti.
Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli işlerde çalıştı. 1969'da Suadiye'de Yeryüzü Kitabevini kuran ve yöneten şair, yayınevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982'de üç ay hapis cezasına çarptırıldı, Bozcaada Tutukevinde yattı. 1984 yılında kitabevini kapatıp kendini bütünüyle yazılarına verdi. 1985 yılında Melih Cevdet Anday ile ortak imza attığı ''Yağmurlu Sokak'' adlı romanı yayımlanan şair, en son Cumhuriyet gazetesinde 'Ayın Şairi' bölümünü hazırlıyordu.
Damar'ı cezaevine götüren şiiri:
DAYANILMAZ
Gözlerini ölüm bürüdü onların
korkulu rüyalarda uyanıyorlar uykularından.
Günden güne daha cana yakın
günden güne daha yaşanacak hale gelsin diye
her gün daha sağlam
daha usta
daha kahraman ellerle onarılan yeryüzü
eskisinden dar geliyor onlara
eskisinden düşman.
Ne günün ilk ışığı
ne balık sürülerinin ışıldaması suda
ne güneşe uzanan dal
ferahlık vermiyor içlerine.
Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu
korkulu rüyalarla uyanarak uykularından
korkunç kararlar verdiler.
Karşı koymazsak eğer
tehlikededir günlük ekmeğimiz
bacamızın tütmesi tehlikededir
evimiz, aşkımız, çocuğumuz
pencerede saksı
kitap sevgisi, insan sevgisi
tehlikededir.
Gözlerini ölüm bürüdü onların
uyumak, uyanmak tehlikededir,
tehlikededir çiçek koklamak
bardakta su, ateşte yemek
bahçede güneş tehlikededir.
Tehlikededir gözbebeklerimiz
Adana'nın pamuğunu yabancılar işliyor
dokuma tezgahları tehlikededir.
İzmir'in üzümü, fındığı Giresun'un
Samsun'un tütünü tehlikededir.
Kapanıyor fabrikalar birer birer
varımız yoğumuz tehlikededir.
Fakat korkunç kararlara ve tehlikelere aldırış etmeden
boy atan başakların şarkısı devam eder
topraktan güneşe avaz avaz.
Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu
her zaman galip, her zaman hür,
dağlardan akan suyun sevinci
her zaman genç, delikanlı
kabına sığmaz...
Dayanılmaz
çocuğunu emziren ananın şefkatine
-yırtıcı, derin-
hilelere, ölümlere karşı gelir
memedeki çocuğun iştahı,
kudreti sonsuz,
dayanılmaz.
Ve sen gözbebeğim
sen erkek sesinle
"İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi." dersin
milyonların içinden
milyonlardan ve gün ışığından uzağa götürülür,
işkence görür,
hapis yatar,
sürgün edilirsin;
sevilecek şeyler değilse de bunlar
DAYANILIR...
Halbuki günden güne yaşanacak hale gelen yeryüzünde
toprağın ve insanoğlunun ümitle yarattığı her şey
çatlayan tohum, akan su,
ana şefkati, çocuk iştahı, insan tahammülü,
hayatı öven şiir,
kardeşliği söyleyen şarkı,
mücadele eden resim,
ve emekçinin yüreği, elleri, hasreti
harbe ve ölüme karşıdır
DAYANILMAZ...