Gündem

'Anayasa'daki Türklük tanımı değişmeden açılım başarılı olmaz'

AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, demokratik açılımın başarısı Anayasa'daki 'Türklük' tanımının kaldırılmasına bağlı old

30 Kasım 2009 02:00

 

T24- AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, demokratik açılımın başarısı Anayasa'daki 'Türklük' tanımının kaldırılmasına bağlı olduğunu söyledi. 12 Eylül Anayasası değiştirilmezse, demokratik açılımın yapılamayacağını belirten Bahçekapılı, “Açılım uzun vadede Anayasa değişikliği getirmeli. Vesayet kurumları temizlenmeli, hak sınırlamaları kalkmalı, hayat sivilleşmeli” diye konuştu. Anayasa'daki vatandaşlık tanımının da değişeceğini açıklayan Bahçekapılı, “Herkes etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak, 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım' diyecek. Bu sorunu çözer. Yoksa demokratikleşme olmaz” dedi.

Taraf Gazetesi Yazarı Neşe Düzel'in Pazartesi Konuşmaları köşesinde bu haftaki konuğu AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı oldu. Düzel'in bugün (30 Kasım 2009) yayınlanan söyleşisinin tam metni şöyle:



* * *

NEDEN: AYŞENUR BAHÇEKAPILI

AKP’nin büyük bir cesaretle başlattığı demokratik açılım sürecinin, öyle devamlı ilerleyen mekanik bir süreç olmayacağı görülüyor. Süreç boyunca toplumda büyük gerginliklerin, gelgitlerin yaşanacağı anlaşılıyor. Habur ve İzmir’de ortaya çıkan görüntüler, ‘Türk ve Kürt milliyetçileri’nin demokratik açılım sürecini bundan böyle sokakta engellemeye çalışacaklarının ilk işaretleri oldu. Peki, AKP yönetimi Doğu ve Batı arasında bu tip gerginliklerin yaşanacağını bekliyor muydu? İki yanda da milliyetçi eğilimlerin bu şekilde öne çıkacağını tahmin ediyor muydu? Eğer Kürt açılımı başarıyla sonuçlanmazsa bunun AKP açısından siyasi sonucu ne olur? Habur’daki karşılamadan sonra AKP kadroları demokratik açılımdan pişman oldu mu? Alevi açılımı nereye doğru ilerliyor? AKP, Aleviliği bir tarikat olarak görmekten vazgeçecek mi? Bütün bu konuları AK Parti Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı’yla konuştuk. Solcu kimliğiyle tanınan ve 22 Temmuz seçimlerinde AK Parti’den İstanbul milletvekili olan Ayşenur Bahçekapılı, uzun yıllar İstanbul Barosu’nda ve Türkiye Barolar Birliği’nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Bahçekapılı bir ara da Murat Karayalçın başkanlığındaki SHP’nin İstanbul il başkanıydı.


* * *

NEŞE DÜZEL: Başbakan Tayip Erdoğan’ın öncülüğünde AKP çok cesur bir demokratikleşme açılımına girerek, devletle sorunu olan bütün kesimlerin sorunlarını çözecek bir hareket başlattı. AKP öncelikle de Kürtlerle, Alevilerin sorunlarına eğilen bir politika izliyor. Bu açılım neden şimdi başladı?


AYŞENUR BAHÇEKAPILI: Bu açılımın alt yapısı aslında çoktandır hazırlanıyor. Demokratikleşme adımları atılıyor, AB’ye uyum için yasal düzenlemeler yapılıyor. İçte ve dışta bir barış ortamı olgunlaştırılmaya çalışılıyor. Biliyorsunuz Türkiye, AK Parti döneminde dünyada ve Ortadoğu’da ciddi bir barış atağı başlattı. Türkiye dışarıda böylesine bir barış hamlesi yaparken, kendi içindeki çatışmayı sürdüremezdi.

Niye sürdüremezdi?


Kürt meselesini, PKK sorununu çözememiş, kendi iç barışını sağlayamamış bir Türkiye’nin Ortadoğu’da giriştiği barış arayışı bir kere inandırıcı olmazdı. AK Parti, Türkiye içinde de barışı yaratmak ve demokratik açılımı gerçekleştirmek zorundaydı. Ayrıca PKK da uluslararası bir sorun haline gelmişti artık. Türkiye bu sorunu sadece kendi sınırları içinde kalarak çözemezdi. Türkiye bu sorunu ancak komşularıyla barışçı ilişkiler kurarak dünyayla birlikte çözebilirdi. Nitekim AK Parti bunu yaptı. Hem içte, hem dışta barışın yolunu aradı.

Kürt açılımının altyapısı hazırlandı mı?


Açılımın alt yapısı tam anlamıyla hazır diyemem. Zaten açılım ve çözüm yönünde en ufak bir hareketlenme olduğunda nasıl kıyamet koptuğunu görüyorsunuz. Ama şu kesin. AK Parti, Kürt açılımı yapmaya kendini hazır hissediyor. Bu konuda samimiyet, niyet ve irade var. Biz şimdi, demokratik açılımın koşullarını oluşturma sürecindeyiz. Elimizde, şu şöyle, bu böyle olacak diyen mekanik bir paket yok. Zaten öyle bir şey olsaydı, Alevi ve Kürt açılımı için çalıştaylar, görüşmeler yapılmazdı. Biz açılım paketini hep birlikte oluşturacağız.

AKP tabanı Kürt açılımını nasıl karşılıyor?


Önceki hafta kırk milletvekilimiz açılımla ilgili bilgi vermek ve almak için 81 vilayete dağıldı. Bu çalışmadan çıkan sonuç şu ki, AK Parti kadrolarında açılımla ilgili bir sorun yok. Parti kadrosunun demokratik açılıma itirazı yok. Aksine açılıma inanıyor, sahip çıkıyor ve destek veriyor.

Habur’daki karşılamadan sonra AKP kadrolarında bir pişmanlık ya da tedirginlik belirdi mi?


Rahatsızlık oldu. Biz bu süreci başlatırken, zaman içinde bazı dalgalanmaların, olumsuzlukların yaşanacağını zaten hissediyorduk. Burada önemli olan açılıma olan güveni yitirmemektir. Nitekim Başbakan Tayip Erdoğan partinin son Kızılcahamam toplantısında barış istemeyenlere, çatışmadan hisse kapanlara cevaben “inadına demokrasi” dedi. İçişleri Bakanı Beşir Atalay da “çözümün yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir” dedi. Soruna mutlaka sivil çözüm getirilecek demektir bu.

Muhalefet partileri CHP ile MHP açılıma şiddetle karşı çıkıyorlar. Siz ise sorunun Meclis’te mutabakatla çözüleceğini söylüyorsunuz. CHP ve MHP’yi ikna edemezseniz, açılım yapılmayacak demek mi bu?


Bugünkü Meclis pratiği içinde sorunun mutabakatla çözülmesi çok zor. Ama biz demokrasi ve açılım konusunda kararlıyız. Biz yürüyeceğiz, gelen gelir, düşen düşer. Uzlaşma yollarını kapatmıyoruz, önerilere ve tartışmaya sonuna kadar açığız. Açılımı yapacağız. Ama gerginlik ortamı oluşursa... AK Parti neticede Meclis’te sayısal çoğunluğa sahip. Eğer yasaları geçirmek sayısal çoğunluğa dayanıyorsa, başka ne yapabilirsiniz ki...

Bu açılımın size oy kaybettirebileceğini düşündünüz mü?


Oy kaybı riski göze alındı. Bu ülkede statükocu bir yapı var. Çözümsüzlükten maddi ve manevi çıkar sağlayan yerleşik kesimler var. Bu yüzden açılım çok büyük bir risk tabii. Eğer açılım başarılı olursa, doğal olarak bu başarı AK Parti’ye oy olarak geri döner.

Açılım başarılı olmazsa ne olur?


Açılım başarılı olmazsa, bu, AK Parti’de oy kaybına neden olur. AK Parti çok ciddi bir riski göze aldı. Ben, konumum gereği Başbakan’la görüşebiliyorum. Size büyük bir samimiyetle söylüyorum. Başbakan açılım konusunda müthiş kararlı. Ben, onun bir an için bile açılımla ilgili “acaba” dediğine tanık olmadım. “Açılımı sürdüreceğim” diyor. Geçenlerde şöyle bir şey dedi. “Ben üniversitede okurken, hocam bana sermayenin bir risk olduğunu söylemişti. Ben siyasete atılınca siyasetin bir risk olduğunu anladım. Şimdi de ülkenin başbakanı olarak yaşamın bir risk olduğunu görüyorum” dedi.

Açılım, hayati bir tehlike mi oluşturuyor?


Türkiye’nin geçmişine bakarsanız, elbette bir risk bu. Muhalefet de bir ara Başbakan’a idam edilirsin falan dedi. Açılımı başlatarak hem siyasi risk alıyorsunuz, hem de belki yaşam riski alıyorsunuz. Türkiye’deki statükoyu biliyorsunuz. Yakın tarih darbelerle geçti. Bu ülkede 17 yaşında bir çocuk, yaşı büyütülerek idam edildi. Bugün de her taraftan çeteler, darbe planları, silahlar çıkıyor.

Siz solcu bir gelenekten geliyorsunuz. Solun bu açılım karşısındaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Sol, kendi içinde ciddi bir açılım yapmak zorunda. Solun kavramları, değişim, özgürlük, eşitlik, kardeşçe yaşamaktır. Sol bu kavramlara sahip olduğunu söylüyor ama bu kavramların hayata geçirilmesi için hiçbir şey yapmıyor. Sol kesimde AK Parti’yle ilgili bir ön yargı ve AK Parti karşıtlığı var. Sol kesimdeki bu AK Parti karşıtlığı, açılımı desteklemeyerek bir demokrasi karşıtlığına dönüşüyor.

Barışın olumlu etkileri ne zaman halkın hayatına yansır sizce?


Barışın olumlu etkileri, insanların hayatına ekonomik olarak hemen yansır. Çünkü demokrasi ve barış ülkeyi hem kültürel olarak hem de maddi olarak zenginleştirecek. Bu ülke teröre doğrudan 300 milyar dolar harcadı ve Türkiye’nin bugüne kadarki kayıpları 1 trilyon doları buldu. Müthiş bir para bu... AK Parti Medya Başkanlığı’ndan aldım bu rakamları. Bir trilyon dolar, dokuz tane GAP, 50 tane Atatürk Barajı demektir. Sayısız hastane ve okul demektir. Türkiye’nin demokratikleşmemesinin, sorunlarını sivil yoldan çözmemesinin 30 yıllık faturasıdır bu. Eğer bu paralar silaha değil insanların yaşamasına yatırılsaydı, bugün bu ülkede hayat bambaşka olurdu. Üretim ve yatırımlar artar, işsizlik dibe vururdu. Kaldı ki artık anlaşıldı.

Ne anlaşıldı?


Sorun, güvenliğe para harcayarak çözülmüyor. Terörle mücadeleye bir trilyon dolar harcadık ama hâlâ bu sorunu çözemedik. Sorun o bölgeye sadece yatırım yaparak da çözülmüyor. AK Parti döneminde yatırımlar en üst noktaya çıktı ama sorun gene bitmedi. Demokratikleşmeden başka bir çözüm yolu yok bu sorunun.

DTP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


DTP bir milliyetçilik problemi içinde. O da Kürt milliyetçiliği yapıyor. DTP bir siyasi parti olmalı ve sadece Kürtler için değil herkes için hak, özgürlük ve eşitlik istemeli. Ayrıca DTP’de geçmişteki deneyimlerinden ötürü hep bir tuzağa düşürülme, oyuna getirilme korkusu var. Siyasal partilere ve sisteme güvenmiyorlar. Haklı olabilirler ama siyasetteki değişimi de algılamak zorundalar. Siyasi partilere olan güvensizlikleri, karşı tarafın da onlara güvenmemesine ve ‘ya bizi bölmek istiyorlarsa’ kuşkularına yol açıyor.

AKP’nin bütün bu demokratik açılımları yerleşik hale getirebilmesi için 12 Eylül Anayasası’nı değiştirmesi gerekiyor. AKP bunu yapabilecek mi?


Ben Meclis Anayasa Komisyonu’ndaydım. Partinin meclis grubunun başkan vekili olunca ayrıldım. AK Parti, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirecek.

Anayasa ne zaman değişir sizce?


Bir tarih veremem ama demokratik açılım konusunda atılan her adım bizi anayasa değişikliğine daha çok yaklaştırıyor. Demokratik açılım başarılı olursa anayasa değişir. Çünkü demokratik açılım anayasa değişikliğini kapsıyor. Demokratik açılımı kısa, orta ve uzun vadeli olarak düşünürsek, demokratik açılımın uzun vadede anayasa değişikliğiyle sonuçlanması gerekiyor. Zaten anayasa değişikliği olmadan demokratik açılım yapılamaz ki...

Neler değişecek Anayasa’da?


12 Eylül Anayasası asker zihniyetinin yarattığı bir anayasadır. Sistemde bir sürü vesayet kurumu var. O kurumların temizlenmesi, haklar ve özgürlüklerle ilgili sınırlamaların azaltılması, hayatın sivilleştirilmesi gerekiyor. Ayrıca vatandaşlık tanımı da değiştirilecek. Herkes kendi etnik kökenini ifade edebilecek ve üst kimlik olarak “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım” diyecek. İşte bu, sorunu çözer. Zaten Kürt vatandaşların da üniter yapıyla, tek bayrakla ve resmî dilin Türkçe olmasıyla ilgili bir itirazı yok.

Vatandaşlıktaki ‘Türklük’ tanımı kalkacak öyle mi?


Tabii. Yoksa demokratikleşmeyi yapamazsınız.

Anayasa değişikliği için hazırlıklar var mı?


Şu anda her alanda çalışmalar var. Mesela yargı reformu hazırlanıyor. Kültürel hakların tanınması konusunda çalışmalar yapılıyor. Bunlarla, toplumun kendisini özgürce ifade etmesi amaçlanıyor. Bütün bunlar, anayasa değişikliği için birer hazırlıktır. Çünkü anayasa bir üst kanundur.

AKP tabanı anayasa değişikliğine hazır mı?


2007 seçimlerinde AK Parti’nin yüzde 47 oy almasının nedeni 27 Nisan muhtırası, Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı ve halkın anayasa ve demokratikleşme talebidir. Ama halkın talebine rağmen, biz anayasa değişikliği yapmak istediğimizde öyle şeylerle karşılaştık ki... Mesela Türkiye Barolar Birliği... Bir dönem yönetiminde olduğum için biliyorum... Barolar Birliği daha önce hazırlamış olduğu son derece demokrat, özgürlükçü ve sivil olan anayasa taslağını, AK Parti sivil anayasa çalışmasına başlayınca tamamen değiştirdi. Yeni taslağında özgürlükleri kısıtladı. Kısacası Barolar birliği 12 Eylül Anayasası gibi bir şey hazırladı ve kamuoyuna bu tutucu anayasa önerisini sundu. Barolar tarafsız değiller.

Barolar sizce neye taraflar?


Demokrasiye ve hukuka taraf olduklarını iddia ediyorlar ama değiller. Barolar, statükoya taraflar. Hatta Barolar 12 Eylül rejimine taraf olmaya başladılar. Hukukçuların asla yapmaması gereken bir şeyi yapıyorlar. Toplumu kamplaştırmada büyük rol oynuyorlar.

Barolar dinlemelere karşı çıkmakla haksızlar mı?


Barolar, dinlemeler konusunda hak ve hukuka sahip çıkmıyorlar ki... Onlar bir kesimin dinlenmesine karşı çıkıyorlar. Dinlemeler elbette yasalara ve hukuka uygun olmalı. Ama Ergenekon’la bağlantılı isimlerin dinlenmesine karşı çıkıp da başka bir kesimin dinlenmesine karşı çıkmazsanız, bunun adı demokratlık ve tarafsızlık değildir. Bu düpedüz taraf olmaktır. Dinlemelerle ilgili yasa dün çıkmadı. Barolara şimdiye kadar neredeydiniz diye sormak gerekiyor. Aslında buradaki sorun şu...

Sorun ne?


Yüksek Yargı’da oligarşik bir yapı var. Bu yapının kırılması ve şeffaflaştırılması gerekiyor. Bugün Yüksek Yargı korkunç derecede politikleşmiş durumda. İstanbul Barosu’nu düşünün. Ergenekon davasını takip etmek için bir komisyon kuruyor. Ergenekon’daki sanıklardan birinin avukatı olan kişi Baro’nun bu komisyonunda yer alıyor. Ama aynı Baro Hrant Dink davası için bir komisyon oluşturmuyor.

İzmir’de DTP konvoyu taşlandı. Konvoydakiler de arabalarını insanların üzerine sürdü. Bu tür sürtüşmelerin artmasından çekiniyor musunuz?


Hayır çekinmiyoruz. Ama hiç bir şey olmayacak ve biz yolumuzda dümdüz gideceğiz diye düşünmek de hayalcilik olur. Görüyorsunuz, açılım başladığından beri bir sürü şey oldu. Bu süreç engellenmek isteniyor. DTP’nin taşlanması kabul edilemez. Türk milliyetçiliğini gösteriyor bu. Bir siyasi partinin düşüncesini açıklama, siyaset ve propaganda yapma özgürlüğünü kimsenin milliyetçilik gösterileriyle bayrak çıkararak, taş atarak engellemeye hakkı yok.

Alevilere gelirsek... Alevilerle ilgili ne tür açılımlar yapılacak?


Aleviler taleplerinin ne olduğunu yapılan çalıştaylar sonucunda kendileri belirleyecekler. Alevilerin talepleri cemevinin ibadethane olarak tanınmasında ve din derslerinin niteliğinde yoğunlaşıyor. Aleviler, kendilerini bir mezhep mi, bir kültür mü ya da bir siyasi yapılanma olarak mı tanımlıyorlar, bu tanımlamayı kendileri yapacaklar. Bu ortak taleplerden ve tanımlamadan sonra açılımlar yapılacak. 

Diyelim ki Aleviler, çalıştaylar sonucunda ortak bir karara vardılar ve cemevlerinin ibadethane olarak kabul görmesini, Aleviliğin ayrı bir inanç ya da bir mezhep olarak tanınmasını istediler. Aleviliğin tarikat olduğunu söyleyen AK Parti, Alevilerin bu isteklerini kabul edecek mi?


Elbette. Biz çalıştayları niye yapıyoruz ki. Eğer üzerinde mutabakat sağlanan istekler hayata geçirilmezse, AK Parti kendi varlığını inkâr etmiş olur. Ayıp denen bir şey var. Bugüne kadar yedi tane Alevi çalıştayı yapıldı. Aleviler sorunlarını kendileri tanımlayacaklar ve çıkıp ‘biz buyuz, taleplerimiz bunlar’ diyecekler. AK Parti de Aleviler arasında varılan bu mutabakatı kabul edecek. Zaten AK Parti sorunların tanımını, o sorunu bizzat yaşayanlara yaptırmak için böyle bir çalıştaylar sürecine girdi. Biz bu ülkede demokratik açılımı sürdürmekte kararlıyız. Çünkü bu ülke ancak demokratikleştiğinde huzura kavuşacak.