Nezahat Ezgi Oral [*]
Önünde ekmek, üzüm ve yoğurttan oluşan yer sofrası, kimi zaman sadece kuru ekmek yediğinden ama haram yemediğinden bahsediyor. Kendini eski polis, yeni kapıcı ve muhalif olarak tanımlıyor. Varsın beni polis olduğum için sevenler artık sevmesin diyor. Sosyal medyadaki bir KHK platformunu incelerken denk geldiğim KHK’li bu profil, öznel deneyimim üzerinden, ülkedeki muhaliflerin aslında neye muhalefet ettiğine dair düşünmeme neden oldu. Sivil ölü ilan edilmiş bu kişinin muhalifliği ile kronik CHP’li aynı sebeplerden mi muhalifler? Bir muhalif için, iktidarın hukuksuzluğuna uğramış bir kesimin niteliğine göre iktidar ve hukuksuzluk savunulur hale gelebilir mi? Yıllarca eleştirdiği liyakatsizlik, yargısız infaz, fişleme birden gericiliğe karşı etkin mücadele yöntemleri olarak benimsenebilir mi?
KKH’lilik artık bir kimlik haline geldi. Üzerine pek çok akademik araştırma yapıldı, hukuk dışı uygulamalar, sivil ölü ilan edilen kişilerin yaşadıkları tramvatik deneyimler raporlaştırıldı. İhraçların herhangi bir sistemik yanı olmadığı aşikardı. Kişiler kimi zaman gece yarısı çıkan bir KHK ile ihraç edildiklerini işe gittiklerinde, kapıdan geri çevrilerek öğreniyorlardı. İhraç gerekçesi çoğu zaman açıklanmıyor, ihraç edilenlerin hakkında herhangi bir yasal işlem yapılmıyordu. İhraç kriterlerinin ne olduğu, ihraç listelerinin kimler tarafından hazırlandığı bilinmiyordu. Darbeyi destekleyenlerin, desteklemeyenleri darbeci olarak devlete bildirdiği dedikoduları kulaktan kulağa dolaşırken, Erdoğan ‘at izinin it izine karıştığından’[†] dert yanabiliyordu. Bu karışıklık halinde insanların çekinmesi, terörle iltisaklanmamak adına, iltisaklı olduğu tescillenmiş insanlardan bir süre uzak durması anlaşılabilir. Bu süreçte koşulsuz destek aranacak ilk adres kişinin ailesi olacaktır. Çünkü aile ile dolaysız bir ilişki kurarsınız, sosyal statünüz ne olursa olsun, orada işleyenin kan bağı üzerinden şekillenen ve değişmezliği ile güvende hissettiren başka bir hukuk olduğu size öğretilmiştir. Koşullar ne olursa olsun aile sizden uzaklaşmaz, sizi terk etmez. KHK’liler için en büyük travma, yakın aile bireylerinin onlara sırtını dönmesi, hiç ummadıkları insanlar tarafından mutlak bir tecride maruz bırakılmaları olarak tespit edilebilir. Evliliklerin bittiği, kardeşlerin birbiriyle konuşmadığı, mahalle manavının limon satmadığı bir dönemden bahsediyoruz. Bu koşullar altında, KHK dehşetinin sol tandanslı kurbanları olarak bizler, hele ki siyasi yelpazenin solunda yer alan ailelerden geliyorsak, iktidarın arzu ettiği sosyal tecridi yaşamadığımız, çevremiz ve ailemiz bize sırtını dönmediği için kendimizi şanslı kabul ettik. Görünüşte, bizler iktidara muhalif olduğumuz için ihraç edilmiştik, ailelerimiz de muhalif oldukları için iktidar tarafından dışlanmış kesimlerdi. Hem kan bağı hasebiyle hem de politik ortaklık nedeniyle koşulsuz destek olacakları beklenirdi. Ancak, AKP iktidarı ile birlikte, bu süre boyunca aynı muhalif konumda kalmış olan sosyal demokrat kitlenin, iktidardan tamamen dışlanmış olmadığını gözden kaçırmıştık.
Hemşericilik ve akrabacılık asabiyyesinin henüz çözülmediği, şehirde yaşayan ancak feodal damarı hala güçlü, eğitimli, orta sınıf seküler aileler için, ılımlı muhalif kimlik (içki içmek, düzenli olarak Sözcü gazetesi almak gibi nitelikleri bulunan), iktidara akrabalık ve tanışıklık üzerinden ulaşılabilmesi adına, tehlikeli değil bilakis işlevseldir. Bu ailelerin, biraz ‘fazla’ solcu, biraz ‘entel dantel’ üyeleri ise zaman içerisinde kendileri gibi merkez görüşleri benimseyecekleri öngörüsüyle ve insanın insana ne zaman lazım olacağı bilinmez, her yerden tanıdık olmalı düsturuyla tolare edilir. Her yasak ve hukuksuzluk karşısında tutarlı ve benzer tepkiler verilmez. Devletin, burada iktidar tarafından ele geçirildiği kabul edilen devletin, tüm yasaklamaları meşru kabul edilmez; ancak her yasak ve hukuksuzluk karşısında tutarlı ve benzer tepkiler verilmez. Sözgelişi 1 Mayıs eylem yasağı gayrı meşru, Newroz eylem yasağı ise meşru kabul edilebilir hatta ikincisi iktidara paralel bir söylemle desteklenebilir. Sosyal demokrat muhalifler için evrensel yansız ölçütlerden ve bunlar ekseninde gösterilen reflekslerden söz etmek mümkün değildir. Her zaman eleştirilmekle birlikte ana muhalefet partisi için makbul olan konumlanış makbuldür, ikili ilişkilerin niteliğini bu sefer iktidar partisi değil, muhalefetin ‘makbul muhalifi’ olup olmamak belirler. Bu makbullük kategorisi ise değişkendir.
Tüm bu genellemeleri, ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisinin bir imzacısı bir akademisyen ve 3 yıllık ‘KHKli’ olarak, eski eş durumundan bir zamanlar yakın akrabam olan sosyal demokrat, ana muhalefet partisi üyesi bir ‘tanış’ ile örneklendirmek istiyorum. 2016 darbe girişimi akabinde, HDP’siz kurulan milli mutabakat atmosferine, teröristlerin bildirisinden imzamı çekmem gerektiği telkinleriyle, sadece kendimin değil eski eşimin de başını yakacağım kaygılarının bana deklare edilmesiyle girmiş taze bir KHKliydim ve sivil ölülüğün kapsamının ne olduğunu araştırmaktaydım. İktidarın, suçun şahsiliğini rafa kaldırdığı bu yeni ceza yönteminde, eşlerin de pasaport alma gibi bazı hakları fiilen ellerinden alınmıştı. Bugün dahi, KHKli ile temas kurmanın çeşitli bedelleri var; örneğin bir KHKli ile aynı çatı altında yaşıyorsanız, kurusıkı tabanca dahil olmak üzere ateşli hiçbir silahın ruhsatını alamıyorsunuz. Mevcut iklimde, sadece kendimin değil yakınlarımın da başına dert olacağım açıktı; ‘KPSS sınavına girmiyorum KHKli yakınım nedeniyle zaten atanamam’ diyen öğretmen adayının söz konusu yakını olarak, hukuki itirazları gerçekleştiriyordum.
Akabinde, rutin bir şekilde KHKler devam etti ve kamuoyu tarafından meselenin yeni bir darbe tehdidinin bertaraf edilmesinden çok, keyfi bir fişleme, muhalifler üzerinde yeni bir baskı aygıtı olduğu fikri oluşmaya başladı. Ana muhalefet bu dönemde, KHK mağdurlarını gündemine aldı, özellikle barış akademisyenlerinin haksızlığa uğradığının altını çizdi. Bu süreçte, eski tanışlarım nezdinde statümü yeniden değiştiren, CHP’li vekillerin bizimle, özellikle ülkenin geleceği olan genç akademisyenlerle görüşme talepleri oldu. Teröristlerin bildirisine attığım imzayı çekmem telkininde bulunan tanışım, parti toplantılarında benden bahsettiğini, bir milletvekilinden bizim sürece dair bilgi aldığını söyledi. Elbette sonuna kadar arkamdaydı; bunu duymak oldukça şaşırtıcıydı. Artık, muhalefetin onayına sahip bir mağdur olarak, siyasi örgütler içerisinde bir statüye dönüşmüş bulunuyordum. İkili ilişkilerdeki değişimden bahsetmeme gerek yok sanıyorum. Ben, olduğum noktada sabittim, değişen bir partinin söylemiydi. O süreçten sonra, pek çok cürmüm gibi fark ettim ki, bizlerin en yakını ile olan ilişkilerini belirleyenin meşru kabul ettiğimiz iktidarın söylemleri ve o iktidar nezdindeki işlevselliğimizdi. Ne denir ki varsın beni akademisyen olduğum için sevenler sevmesin…
Bugün KHK’lileri yani sivil ölüleri, gelecekte bu dönemin kahramanları ilan edilebilir, iktidar koalisyonunun bileşenleri hain, bugünün hainleri yeni koalisyonun bileşenleri olabilir. Bu bir değişimden ziyade, keyfiliğin, hukuksuzluğun, hak ihlallerinin; faillerinin ve maruz kalanlarının yer değiştirmesinden başka bir anlama gelmeyecektir. İhtiyaç duyduğumuz, kimin kimi neyle nitelediğine bakmaksızın oluşturulması gereken ilkelerdir. İktidarın bu kadar fütursuzlaşmasının sebeplerinden birisi de, aslında muhaliflerinin herkes için hak, hukuk ve adalet istemediğini bilmesidir.
- Ortadoğu, kadın sorunu, Marksizm alanları üzerine çalışmakta. 1 Eylül 2016 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden ihraç edildi. Barış Akademisyeni ve aktivist.
[*]
[†] https://t24.com.tr/haber/erdogan-at-izi-it-izine-karisti-fetocu-diye-sucladiklari-bazi-insanlarin-bu-isle-hic-alakasi-yok,358724