Kültür-Sanat

Altanlar kuşağından Ömer Altan’dan sinema endüstrisini protesto kitabı: Sinematografik

"Matah işler üretmeyen ortamın üyeleri seçkinler kulübündeymiş gibi rol yapıyorlar"

14 Temmuz 2019 08:56

Melis Karaca

Çekmecesinde bekleyen onlarca senaryodan bir uzun metraj, beş kısa metraj ile seçki hazırlayan Ömer Altan, Sinematografik isimli senaryo kitabını çıkardı. Altan, filme dönüşmeyi bekleyen senaryolarını bir yandan ‘fikir almak’ bir yandan da ‘acayip’ olarak tabir ettiği kültür endüstrisine yanıt vermek amacıyla kitaplaştırdığını söyledi. Sinema endüstrisine bir protesto anlamı taşıyan Sinematografik, Altan'ın 20 yıllık eserlerini izleyiciden önce okurla tanıştırıyor. 

Yazar ve gazeteci Çetin Altan'ın torunu, akademisyen Mehmet Altan'ın oğlu Ömer Altan, yıllar boyunca sinema, edebiyat alanlarında ürünler üretti ve kendi tanımıyla kültür üretimi dünyasının içinde ‘grogi bir boksör’ gibi darbeler alsa da mücadele verdi.

Altan, senaryo kitabı ‘Sinematografik’e dair T24’ün sorularını yanıtladı.


Görüntüler ve İşaret Fişeği adında yayımlanmış iki kitabınız ve farklı mecralarda denemeleriniz var şimdi de senaryolarınızı okuduk. Kendi edebiyat/sinema yolculuğunuzu anlatabilir misiniz?

 Yıllar içinde dağınık paylaşımlarda bulundum, edebi biyografiler, öyküler, denemeler, senaryolar. Sinema alanında ise amatör kısa filmler haricinde profesyonel projelerde de yer aldım. Kültür endüstrisi denilen acayip oluşumla karşılaştığımdan beri gençliğimin naif hayalleri bulanık düşüncelere dönüştüler. Bu nedenle grogi bir boksör gibi ringde dolanıyorum.

Senaryoları kitaplaştırma fikri nasıl ortaya çıktı?

Yapım şirketlerinin senaryo okuyucuları çalıştırdığı enternasyonel örneklerin aksine sinema dünyamızdaki işleyiş en iyi ihtimalle tesadüfi. On beş yıl önce dizi setlerinde tanık olduğum garabetler beni kısa filmler üretmeye itmişti, bugün hala pek bir şey değişmemiş olduğunu İyileştir Beni! senaryosunu yapımcı ve yönetmenlerle paylaşmaya çalıştığım süreçte anladım. Bunun üzerine bir kaç senaryomu kitaplaştırıp okurların fikrini almaya karar verdim.

“Sinematografik” beş kısa metraj bir uzun metraj film senaryosundan oluşuyor. 20 yıllık süreçte senaryoların sinemaya aktarılması yönünde adımlarınız oldu mu?

 Bugüne kadar senaryolarımdan üretilmiş hiçbir kısa film, kendi çektiklerim de dahil, teknik beklentilerimi karşılamadılar, bunları geçmişe gömerek filme çekilmemiş senaryolardan kronolojik bir seçki oluşturmayı tercih ettim. Kitaptaki RBI II adlı proje yaklaşık on iki yıl önce çekmiş olduğum RBI I adlı kısa film ile aynı evrende geçen bir hikâyeye sahip. O dönem RBI II için tanıtım videosu hazırlandı fakat filmi yapmaktan son anda vazgeçtim. On yedi yaşıma ait bir senaryo olan Rüyet’in filmleşmeden arafta kalması daha doğru geliyor. Rüyet dışındaki kısa film senaryolarını hayata geçirme ihtimalleri üzerinde konuşuyoruz. İyileştir Beni! adlı uzun metraj romantik komedi senaryosu ise filmleştirilmesi için yapımcılarla görüşmüş olduğum bir proje, zaten kitap fikri de bu noktada doğdu.

"Bir başarı öyküsü olarak da bir başarısızlık öyküsü olarak da bakılabilir"

Senaryo metinlerinin kitaplaşmış hâline okur olarak siz daha önce rastlamış mıydınız? 

Filme çekilmiş senaryoların kitaplaştırılması daima ilgimi çekmiştir. Önemli filmlerin senaryolarını okumadan senaryo formatını ve matematiğini kavramak imkansız olduğu için yıllar içinde basılı senaryolara aşina oldum. Fakat filme çekilmemiş senaryoların kitaplaştırılması benim duyduğum bir hadise değil. Bu deneye bir başarı öyküsü olarak da bir başarısızlık öyküsü olarak da bakılabilir.

“İyileştir Beni!” adlı uzun metraj senaryonuzda Kerem karakteri üzerinden bugünün dünyasına ve edebiyat dünyasına dair eleştirilerinizi görebilir miyiz? 

Kerem Gündoğdu karakteri bir yazar. İyileştir Beni! adlı komedi senaryosunda depresif gerçekliğini yaşıyor. Bu senaryoda kendim de dahil kültür endüstrisi içindeki tüm aktörlere dair eleştirilerime rastlamanız mümkün. Ama önemli olan bu eleştirilere hep beraber gülme cesaretini gösterebilmemiz.

Kısa metraj senaryolarınızda karakterlerin iç dünyalarına ışık tutan cümlelere sık sık yer veriliyor, roman ve senaryoların bu tarz içe dönüş anlarını vermek konusunda ne tür farkları olduğunu düşünüyorsunuz? 

Aslında senaryolarda karakterlerin iç dünyalarına ışık tutan cümleler kullanmıyorum, karakterlerin iç dünyalarına ışık tutan bir atmosfer kuruyorum, karakterlerin eylemleri de bu aktarımı pekiştiriyor. Kitapta bu kuralı bozduğum tek metin İstenmeyen Dost. Beş yıl önce öykü olarak yazdığım bu hikaye kısa filme dönüşmek isteyince senaryoya fazla gelen detayları kırptım ama budamadım. Bunun temel sebebi ara ara düzenlediğim senaryo yazma atölyelerinde öykü ile senaryo arasındaki farkların altını çizmek için bu metinden yararlanıyor olmam. Sorunuzun cevabı da bu noktada netleşiyor zaten, roman ve öykülerde karakterin iç dünyasını doğrudan anlatmak mümkün oysa senaryolarda iç dünya ancak dolaylı biçimde, görünenler aracılığıyla aktarılıyor.

"Seçkinler kulübündeymişcesine rol yapıyorlar"

Edebiyat ve sinema alanında üretmek isteyen insanların karşılaştığı güncel sorunların neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Sorunlar dışarıdan içeri girmeye çalışanlar için pek değişmiyor gibi, çok da matah işler üretmeyen ortamın üyeleri seçkinler kulübündeymişcesine rol yapıyorlar, yetenekli ve yenilikçi insanlar da sonunda kendi yollarını açmak için ellerindeki her şeyi riske atıncaya dek kapıda bekliyorlar. Fakat içerdekiler için eminim bir dolu parametre değişmiştir.

Geleceğe dair yeni senaryolar yazmak ya da kitapta yer alanları filmleştirmeye dair planlarınız var mı?

Kitaptaki senaryoları örnek olarak yayımladım, çekmecemde çok daha fazlası var. Eninde sonunda uzun soluklu çalışmalarımı izleyiciyle buluşturmak isterim.