Eski CHP Genel Başkanı ve gazeteci Altan Öymen, anayasa değişikliği teklifinin Meclis'ten geçmesi ve Türkiye'nin referanduma gidecek olmasıyla ilgili olarak "Çok zor bir dönem. Bence Türkiye’nin demokrasiye geçtikten sonraki sürecinde en zor dönemi bundan sonra olacak. Önerilen sistem kabul edilirse 'Türkiye demokratik bir ülkedir' demek artık daha da güçleşecek. Zor ama yine de biraz iyimser olmaya çalışmak lazım" diye konuştu. Öymen, gazetecilerin tutuklanmaları gerektiğini savunurken "Nazlı Ilıcak FETÖ’cü diye suçlanıyor. Vaktiyle onun için yazılar yazmış. 'Evet, ben hata etmişim, destekledim sonra anladım hatamı' dedi. Bu işe yaramadı. Ama cumhurbaşkanı, iktidar partisi için kendi söyledi, 'Biz hata ettik' diye… Yani iktidar partisinin, Adalet Bakanı’nın tüm yetkililerinin hata ettik demeleri, tutuklanmamaları, haklarında soruşturma açılmaması için yetiyor. Gazetecilerinki yetmiyor" diye yazdı.
Altan Öymen'in Yurt gazetesinden Ülkü Çoban'a verdiği söyleşi şöyle:
- Türkiye cumhuriyet tarihine dair büyük tanıklıklara sahipsiniz. Tüm bunların bir analizi sonucunda bundan sonraki süreci nasıl görüyorsunuz?
Çok zor bir dönem. Bence Türkiye’nin demokrasiye geçtikten sonraki sürecinde en zor dönemi bundan sonra olacak. Herhalde bu anayasa referandumuna gidecek. Önerilen sistem kabul edilirse "Türkiye demokratik bir ülkedir" demek artık daha da güçleşecek. Zor ama yine de biraz iyimser olmaya çalışmak lazım. Çünkü Türkiye’nin demokrasi ile ilgili birikimi az değil. Hep konuşurken aklıma eskiden örnekler geldi. 1945’ten bu zamana, iyi kötü demokrasiyi yaşıyoruz. 2 - 3 defa darbe olmuş maalesef. Baştakiler acemilikten olmuş. Fakat bu darbeleri yapanlar bile, iş başına geldikleri zaman "Vallahi biz hemen seçime gideceğiz" diye ilan etmişler ve genellikle sözlerini tutmuşlar. Şimdi ise bu süreç böyle devam ederse, demokrasinin kurallarının çok önemli bir bölümünün işleyemediği bir döneme gireriz. İyimserliği, buna rağmen kaybetmemek lazım. Çünkü böyle bir demokrasi birikimimiz var ve biz demokraside büyük bir mesafe aldık. Anayasa değişikliklerinin geniş kitlelerce anlaşılması, yanlış olan, tehlikeli olan taraflarının görülmesi kolay değil. O açıdan bu biraz gecikebilir, referanduma gidilirse inşallah kabul edilmez. Ve ülkemiz demokrasisi, belirttiğimiz sakıncalardan kurtulur.
- İki dönem milletvekilliği, Ecevit hükümeti döneminde Turizm Bakanlığı yaptınız. Gazetecilik hep devam etti, merak ediyorum gazetecilik daha ağır mı bastı sizin hayatınızda?
Valla ikisi de aslında birbirine çok benziyor. İkisi de bir şeyleri anlatma işi. Birbirine yakın uğraş bunlar. İkisinin de zorlukları da, iyi tarafları da var. Gazeteciliğin iyi tarafları da az değil. Metin Toker “Gazetecilik dünyanın en iyi mesleğidir, adam gibi yapmasını bilirsen” der. Doğrusunu yazacaksın. Fikrini yazacaksın, hakaret etmeyeceksin. Milletvekilliği daha sorumluluk taşıyor. Mesela partim böyle istiyor diye içinden kabul etmesen bile beyaz oy vermek, çok zor bir şey. Çünkü memleketlerin demokrasiden uzaklaşması birçok yerde böyle olmuş. Demokrasilerini kaybeden ülkelerde birtakım parlamenterler “Bir şey olmaz” diye kendilerini aldatan çok sakıncalı tasarılara oy vermiş. Durumu sonradan fark etmişler. Bu bir suç değil, belki ceza gerektirmiyor. Bir siyasi sorumluluk. Ama o sorumluluğun yükü onlar için ağır olmuş. Kanunlar bütün zamanlar için yapılır, sadece bugün için değil. Bundan 20 sene sonra biri gelse bütün parlamentoya kilit taksa kapatsa, bunun başlangıcının şimdiki Anayasa değişikliği olduğu öne sürülebilir. Siyaset tabii, çok önemli bir hizmettir, kolay da değildir. Ama sorumluluğu da büyüktür. Kısacası iki uğraş da güç. Ama o güçlükleri göze alarak yapılması gerekli. Ben iki alanda da çalışmış olmaktan mutlu oldum. Allah hem gazetecilere, hem milletvekillerine kolaylık versin.
"Gazeteci soruşturma sırasında tutuklanmazdı"
- Her iktidar bugüne kadar kendi medyasını oluşturmuş mudur?
Bir kere oluşturmak istese bile oluşturamamıştır. Ben gazeteciliğe 1950’de başladım, 10 senelik Demokrat Parti, kendi zamanı içerisinde başlangıçta gayet iyi gitti. Ama zaman içerisinde tahammülsüzlük başladı iktidarda. Fakat Türkiye’de demokrasi konusunda genel bir acemilik vardı. Demokratik siyasete 1945’te ilk defa giriliyor. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da pek örneği yok. Bunların etkisiyle 1950’li yılların ortasına doğru hava bozulmaya başladı ve Demokrat Parti de bir-iki kanun değişiklikleriyle muhalefetin haklarını sınırladı. Basın aleyhinde de tedbirler almaya başladı. Birçok gazeteci hapse girdi. Onlar iyi olmayan zamanlardır. Fakat dediğim gibi, temelinde acemilik vardı. 1950’li yıllardaki demokrasi anlayışları açısından o tahammülsüzlük zamanında bile iş, gazetecileri durup dururken tutuklamaya kadar gelmemişti. Tam tersine gazeteci hakkında soruşturma açılırdı ama gazeteci o soruşturma sırasında tutuklanmazdı. Mahkeme karar verecek, temyize başvurduysa o da beklenecek, ceza “kesinleşmiş hüküm” haline geldikten sonra sanığa telefon edilecek ve “Sizi yarın almaya geleceğiz. Haberiniz olsun ya da kendiniz gelin” denilecek. Şimdi insanları neden suçlandığı ile ilgili bilgi vermeksizin pat diye alıp içeriye koyuyorlar, yazdığı yazılardan dolayı yapıyorlar.
- “Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı almıyoruz” diyorlar.
‘Almıyoruz’ diyorlar ama gazetede yazdığı yazıdaki fikir dolayısıyla alıyorlar.
"Kaçması en zor olan kişi gazetecidir"
- En son Gazeteci Ahmet Şık, Twitter’da yazdıklarından dolayı tutuklandı.
O da aynı şey, Twitter’da da aynı, gazetedeki yazıda da aynı. Tutuklamanın gerekçesi ne? Birincisi şu: Şüpheli kişi delilleri karartır, şahitse şahitleri tehdit eder, para teklif eder... Yalancı şahit arar… Ama burada durum şu: Zaten karartacak delil dediğin şey, şüphelinin yazdığı yazı... Gazetede basılmış. Her yerde var. Diyelim ki, sosyal medyada yazmış. O da orada. Zaten gelip bilgisayarını da alıyorlar, deliller sende yani. Onları karartamaz. Bunun için tutuklanmasına gerek yok, sonucu bekleyeceksin. İkincisi: Kaçma şüphesi. Bunun tedbirini devlet olarak sen alacaksın. Ama kaçması en zor olan kişi yine gazetecidir, Ahmet Hakan kaçacak olsa, nasıl kaçacak? Kaçması en zor olan adamdır gazeteci... Herkes yüzünü görüyor. Sesini işitiyor. Nereye gitse tanınır. Polisin de haberi olur.
"Cumhurbaşkanı ‘Hata ettik’ dedi"
- Peki ya suçlarıyla ilgili iddianameler?
İddianame yok ortada tabii, şimdi mesela Nazlı Ilıcak FETÖ’cü diye suçlanıyor. Vaktiyle onun için yazılar yazmış. “Evet, ben hata etmişim, destekledim sonra anladım hatamı” dedi.
Bu işe yaramadı. Ama cumhurbaşkanı, iktidar partisi için kendi söyledi, “Biz hata ettik” diye… Yani iktidar partisinin, Adalet Bakanı’nın tüm yetkililerinin hata ettik demeleri, tutuklanmamaları, haklarında soruşturma açılmaması için yetiyor. Gazetecilerinki yetmiyor.
Öyle şey olur mu? Onun da yazdığı yazılar belli. Varsa içinde bir suç unsuru zaten senin elinde o yazılar. Üstelik hata ettiğini söylüyor tüm AKP’liler gibi… Onların hiçbirinin sorumluluğu yok. Sorumluluk Nazlı Ilıcak’ta. Böyle şey olur mu?
"İnşallah referandumda kabul edilmez"
- Türkiye cumhuriyet tarihine dair büyük tanıklıklara sahipsiniz. Tüm bunların bir analizi sonucunda bundan sonraki süreci nasıl görüyorsunuz?
Çok zor bir dönem. Bence Türkiye’nin demokrasiye geçtikten sonraki sürecinde en zor dönemi bundan sonra olacak. Herhalde bu anayasa referandumuna gidecek. Önerilen sistem kabul edilirse “Türkiye demokratik bir ülkedir” demek artık daha da güçleşecek. Zor ama yine de biraz iyimser olmaya çalışmak lazım. Çünkü Türkiye’nin demokrasi ile ilgili birikimi az değil. Hep konuşurken aklıma eskiden örnekler geldi. 1945’ten bu zamana, iyi kötü demokrasiyi yaşıyoruz. 2-3 defa darbe olmuş maalesef. Baştakiler acemilikten olmuş. Fakat bu darbeleri yapanlar bile, iş başına geldikleri zaman “Vallahi biz hemen seçime gideceğiz” diye ilan etmişler ve genellikle sözlerini tutmuşlar. Şimdi ise bu süreç böyle devam ederse, demokrasinin kurallarının çok önemli bir bölümünün işleyemediği bir döneme gireriz. İyimserliği, buna rağmen kaybetmemek lazım. Çünkü böyle bir demokrasi birikimimiz var ve biz demokraside büyük bir mesafe aldık. Anayasa değişikliklerinin geniş kitlelerce anlaşılması, yanlış olan, tehlikeli olan taraflarının görülmesi kolay değil. O açıdan bu biraz gecikebilir, referanduma gidilirse inşallah kabul edilmez. Ve ülkemiz demokrasisi, belirttiğimiz sakıncalardan kurtulur.