Alper Görmüş
(Taraf - 21 Eylül 2012)
Başbakan 2027'de ne anlatacak?
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta Kiev’de gazeteciler önünde sarf ettiği sözlerin anlamı ve önemi üzerinde duruyordum...
Hatırlayacaksınız, Başbakan o konuşmada, iktidarlarının başlangıç yıllarında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) başına örülmek istenen çorapların tamamının henüz ortaya çıkmadığını; bunları kendisinin bildiğini fakat bugün de açıklamayacağını, ileride yazacağı kitapta anlatacağını belirtmişti.
Ben de geçen yazımda, Başbakan’ın kitabının hiç kuşkusuz en “hard” bölümünü oluşturacak olan “2003” faslının “flaş”ını, Başbakan’ın kaleminden çıkmış muhayyel bir metinle tahmin etmeye çalışmıştım. Muhayyel metin, Başbakan’ın 2027’de yayımlanan günlük tarzındaki kitabının 19 Kasım 2003, 20 Kasım 2003 ve 2 Aralık 2003 tarihli bölümlerini kapsıyordu.
O yazı, “Hayalî Başbakan günlüğünün somut referansları”nın ele alınacağı bugünkü yazıya bir göndermeyle sona eriyordu.
Bugün sıra işte o somut referanslarda...
MİT’ten savcıya: Raporu 19 Kasım 2003'te Başbakan'a sunduk
Hayalî metnin 19 Kasım 2003 tarihli bölümü, Başbakan Erdoğan’a o gün MİT tarafından sunulan“Ergenekon raporu”nun Erdoğan’da yarattığı şaşkınlıkla başlıyordu... Aslında iki aşamalı bir şaşkınlıktı bu. Başbakan öncelikle raporun adını görünce şaşırmıştı. Çünkü henüz dört gün önce İstanbul’da iki sinagog bombalı saldırılarla sarsılmıştı ve medya da hükümet de bunun bir El Kaide saldırısı olduğu hususunda herhangi bir şüphe duymuyordu. Zaten Erdoğan da dört gün boyunca verdiği demeçlerin tamamında sadece “dinci terör”ü lanetlemişti.
Eh, Başbakan bir El Kaide raporu beklerken “Ergenekon raporu”yla karşılaşınca şaşırmıştı haliyle... Hayalî metinde, Başbakan’ın şaşkınlığının, MİT’in verdiği bilgileri öğrenince daha da büyüdüğünü okumuştuk... Fakat isterseniz, buna girmeden önce, Ergenekon raporunun Erdoğan’a tam olarak 19 Kasım 2003’te sunulduğu bilgisinin kaynağına bakalım...
Bu bilgiyi ilk olarak, Akşam gazetesi yazarı Özlem Akarsu Çelik’in 21 Mart 2010 tarihli yazısında açıkladığı bir belgeden öğrendik. Çelik, “Başbakan’ın Ergenekon’u 2003’te öğrendiğinin belgesi” başlıklı yazısında, Ergenekon savcısı Zekeriya Öz’ün, soruşturma başladıktan sonra Başbakanlığa yazdığı bir yazıya dayanarak çok önemli bilgiler veriyordu.
Zekeriya Öz, Başbakanlığa yazdığı yazıda, MİT’e sordukları bir soruya 9 Mayıs 2008’de cevap geldiğini; cevapta, “Ergenekon yapılanması ile alakalı olarak yapılan çalışmaların 19.11.2003 tarihinde Sn. BAŞBAKAN’A sunulduğu” bilgisinin yer aldığını hatırlatıyordu. Öz, ardından da“uygun görüldüğü takdirde” MİT’in bu çalışmasının kendilerine iletilmesini arz ediyordu.
Yalman: Başbakan ses kayıtlarını GK Başkanı’na vermiş
Başbakan’ın muhayyel kitabında şöyle yazıyordu (yine 19 Kasım 2003’teyiz): “Bundan beş altı ay kadar önce 1. Ordu’daki darbe hazırlıklarıyla ilgili ses kasetleri bana ulaştırıldığında ben de onları Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve MİT Müsteşarı’yla paylaşmıştım... Şenkal Bey, o günden sonra yürüttükleri istihbarat çalışmalarında ulaştıkları bazı sonuçlarla, iki sinagogun bombalanması arasında dikkat çekici ilişkiler tesbit ettiklerini ve bana bunları anlatmak istediğini söyledi. Anlattıklarına inanmak hakikaten çok zordu, çünkü kan dondurucu şeylerdi bunlar...”
Ordu’da 5-7 Mart 2003’te gerçekleştirilen “plan semineri”nin ses kayıtlarının Başbakan’a sızdırıldığına dair ilk bilgi, Balyoz darbe davası sanığı emekli orgeneral Ergin Saygun’dan geldi. Saygun, 27 Mart 2012 tarihli duruşmada söz alarak şöyle dedi:
“Plan seminerlerinin kasetleri, seminerden birkaç gün sonra dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’a Başbakan tarafından verilmiştir. (...) Ayrıca Aytaç Yalman bu davada tanık olarak dinlenmelidir.”
Aynı bilgi ve talep bir süre sonra Balyoz sanığı Özden Örnek tarafından da dile getirildi. Bunun üzerine Aytaç Yalman Hürriyet ’in (2 Eylül 2012) manşetinden yayımlanan bir açıklama yaparak Saygun ve Örnek’i yalanladı. Yalman’ın verdiği bilgiye göre, kasetleri Başbakan Genelkurmay Başkanı’na vermiş, o da kendisini çağırmış ve konuyla ilgili olarak bilgilendirmişti.
Buradaki “öyle değil böyle oldu, hayır böyle değil öyle oldu” tartışması bizi ilgilendirmez, sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor ve kasetlerin Başbakan’a sızdırıldığını teyit ediyor.
Hayalî mektup bu somut bilgiye ek olarak, Başbakan’ın bu kasetleri MİT’e iletip 5-7 martta 1. Ordu’da ne olup bittiğini araştırmasını ve o kargaşanın sürüp sürmediğini izlemesi talimatını verdiğini varsayıyor ki, herhalde kimse çıkıp “Başbakan öyle yapmamıştır” diyemez. Yani: Olgu sayılır bu yolda varsayım!
Kırmızıyla yazılı iki sinagog ve 'Gökkuşağı Deterjan' firması
Geldik 20 Kasım 2003 notlarına...
O gün, yani sinagogların bombalanmasından beş gün sonra sabah saatlerinde İngiliz Konsolosluğu ile HSBC’ye bomba yüklü kamyonlarla saldırılmış, saldırıları yine El Kaide üstlenmişti.
Muhayyel metnimizin o günkü bölümünde, öğleden sonra Levent ve Taksim’de aniden EMASYA birliklerinin belirdiği ve Başbakan’ın, bir gün önce MİT Müsteşarı’ndan öğrendikleriyle bu hareketi birleştirdiğinde çok tedirgin olup derhal birliklerin geri çekilmesi için emir verdiği yer alıyordu.
EMASYA birliklerinin hareketliliğine ilişkin haberleri Başbakan da herkes gibi o günkü internet sitelerinde çıkan haberlerden izlemişti. Zaten sinirlenmesinin bir nedeni de oydu; kendisine hiçbir bilgi verilmemişti.
Peki, Başbakan kendisine bir gün önce sunulan Ergenekon dosyasından neler öğrenmişti de olan bitenden bu kadar tedirgin olmuştu?
Muhayyel metinde iki neden gösteriliyordu buna... Birinci olarak, MİT yetkilileri, Başbakan’ın “plan semineri”nin kasetlerini kendilerine verdikten sonra yürüttükleri istihbarat çalışmasında ulaştıkları ve 1. Ordu’da hazırlandığını tesbit ettikleri bir belgedeki şu ibareye dikkat çekiyorlardı:
“Bölücü terör örgütü ve El Kaide büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da eşzamanlı büyük eylemler icra edecek. Oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle sıkıyönetim ilan edilecek.”
Muhayyel metindeki bu ibare, şimdi görülmekte olan Balyoz davasının ek klasörlerinde yer alıyor, ben de oradan aldım.
Başbakan’ın bir gün önce MİT’ten öğrendiği ikinci bilgi ise muhayyel metinde şöyle ifade ediliyordu:
“MİT’teki 1. Ordu belgeleri arasında, Mart 2003’te oluşturulmuş bir ‘İstanbul’daki sinagoglar’ listesi varmış. 24 sinagoglu bu listede sadece ikisi kırmızıyla yazılıymış ve o iki sinagog, 15 kasımda bombalanan Neve Şalom ve Beth İsrael’miş.”
Keza bu belge de yedi yıl sonra, 2010’da açılan Balyoz davasının klasörlerinde yer alacak, hatta davanın bir numaralı sanığı olan Çetin Doğan’ın karşısına soru suretinde çıkacaktı.
Savcı, Doğan’a yalnız “kırmızıyla işaretli sinagoglar”ı değil, davanın önemli sanıklarından biri olan Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin kaleminden çıktığı iddia edilen bir başka belgede yer alan “Gökkuşağı Deterjan” ibaresini de sormuştu. Çünkü, 2003 saldırıları soruşturmasında, sinagoglara saldırıda kullanılan bombaların İkitelli’deki “Gökkuşağı Deterjan” fabrikasında imal edildiği ortaya çıkarılmıştı.
Muhayyel metne “Gökkuşağı Deterjan”ı eklemeyi unutmuşum... Şemdi onu da katarak, MİT’in, herkes “dinci terör”le uğraşırken bir koşu Başbakan’a Ergenekon raporu sunmasına ilişkin tahminimi sizinle paylaşabilirim:
İki sinagogun kırmızıyla yazıldığı sinagoglar listesini saldırılardan önce ele geçiren MİT, 15 kasımdaki saldırılarda bu iki sinagog bombalanınca, üstelik de bombaların “Gökkuşağı Deterjan” adlı fabrikada üretildiğini öğrenince bağlantıyı kurmuş ve durumu ivedi olarak Başbakan’a bildirmiş olmalı.
2 Aralık 2003’teki 'tuhaf' konuşma
Geldik sona, yani Başbakan’ın 2 Aralık 2003’te partisinin Meclis grubunda yaptığı “tuhaf” konuşmaya...
Konu tabii ki 15-20 kasım bombalamalarıydı... Fakat o güne kadar “dinci terör”den başka bir şeyden söz etmeyen Başbakan bu defa çok farklı şeyler söylemekte, “Vakti saati geldiğinde fikir, düşünce planında, demokrasi çerçevesi içinde hesaplaşacakları” birilerine işaret etmekteydi... Üstelik“bunun da belgesi, bilgisi, delilleri, her şeyi elimizdedir” demekteydi.
Muhayyel metinde, bu sözleri, Başbakan’ın ağzından, “çıktım, Meclis’te böyle konuştum” diyerek vermiştim... Buna da somut referans istemeyeceksiniz herhalde, isteyen Meclis tutanaklarını açsın, 2 Aralık 2003 bölümünü okusun.
Şimdi söyleyin: Sizce, o gün Başbakan’ı bu tarzda, bu tuhaflıkta konuşturan şey, önceki yazıda muhayyel bir metinle, bugün de somut referanslarla anlattığım hikâyeden başka ne olabilir?