24 Eylül 2013 13:31
Almanya’da Merkel’in zaferiyle sonuçlanan seçimlerin ardından koalisyon arayışları başladı. Berlin’den gelen mesajlar büyük koalisyona işaret ediyor.
Seçimlerde tek başına iktidara gelecek çoğunluğu elde edemeyen Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) koalisyon arayışlarına başladı.
Birlik partilerinin yönetimiyle Berlin'de bir araya gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel, Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel'le ilk teması gerçekleştirdiklerini belirterek büyük koalisyon için görüşmelerin başlayabileceği mesajını verdi.
Hükümeti kurma görevinin Birlik partilerine verildiğine dikkat çeken Merkel, Almanya'nın istikrarlı bir hükümete ihtiyaç duyduğunu ve bu nedenle partisinin diğer partilerle de görüşmeye açık olduğunu söyledi. Yeni hükümet için Yeşillerle de görüşebileceklerini kaydeden Merkel, şimdiye kadarki koalisyon ortağı Hür Demokrat Parti'nin meclise girememesi nedeniyle de üzgün olduğunu belirtti.
Sosyal Demokrat Parti'den (SPD) de büyük koalisyonun mümkün olabileceğine dair açıklamalar geldi.
Sosyal Demokratların prensipte Birlik partileri ile işbirliğine karşı olmadığını, ancak bu konuda anlaşma sağlanmasının koalisyon ortaklığının içeriğine bağlı olduğunu belirten SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel, büyük koalisyonun otomotikman olamayacağını söyledi.
Başbakan Merkel’le kısa bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiklerini ve SPD'nin bu konuda karar vermeden önce cuma günkü parti kongresini beklemek konusunda anlaştıklarını dile getirdi.
Avrupa'dan da Almanya'ya büyük koalisyonu destekleyen mesajlar geliyor.
Fransa Avrupa Bakanı Thierry Repentin Birlik partileri ve Sosyal Demokratların işbirliğinde oluşacak büyük koalisyonun ülkesinin Almanya ile ortaklığının daha da iyileşmesi için bir fırsat yaratacağını dile getirdi.
Almanya’da seçimlerin ardından başlayan yeni hükümet arayışında büyük koalisyon öne çıkıyor. Peki Türk kökenli milletvekilleri bu konuda ne düşünüyor?
Tek başına hükümet kurmak için yeterli çoğunluğa ulaşamayan Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU), koalisyon ortağı arayışına girdi. Seçim aritmetiği iki koalisyon seçeneğine işaret ediyor: Ya Hrıstiyan Birlik partileri ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) ortaklığındaki büyük koalisyon ya da Birlik partileri ile Yeşillerin kuracağı bir hükümet.
Almanya'daki seçimlerin galibi olarak hükümeti kurma görevinin Birlik partilerinde olduğunu belirten SPD Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz, Sosyal Demokratların geçen seçimlere oranla yükselen oy oranına rağmen yine de istediği neticeye ulaşamadığını dile getirdi.
Aldığı yüksek oylar nedeniyle Birlik partilerinin kendisine küçük bir koalisyon ortağı arayacağını düşünen Özoğuz, ayrıca Sosyal Demokrat Parti’nin kötü bir büyük koalisyon deneyimi yaşadığına ve SPD'nin bu konudaki tereddütleri olduğuna dikkat çekti.
Ancak taşıdığı risklere rağmen SPD'nin büyük koalisyona kapılarını kapamadığının altını çizen Özoğuz, partisinin Yeşiller ile birlikte Sol Parti'yi de içine alan üçlü bir koalisyonu ise düşünmediğini söyledi.
Özoğuz, “Büyük koalisyon ile ilgili Peer Steinbrück, kendisi bir rol almak istemediğini açıklamıştı. Zaten büyük koalisyonda maliye bakanlığı yapmış bir kişi olarak, bundan sonra benzer bir oluşumda başbakan vekili olmak istemediğini söyledi. Ancak Sol Parti ile ilgili durum biraz daha farklı. Partimizin tamamı Sol Parti ile yapılacak bir ortaklığı reddederken, büyük koalisyon için aynı şey geçerli değil” diye konuştu.
Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) Merkez Karar Yürütme Kurulu Üyesi Emine Demirbüken-Wegner de partisinin tarihinde önemli başarılarından birini elde etmesine karşın, mutlak çoğunluğa erişemedikleri için başka bir parti ile koalisyon kurmak durumunda olduklarına dikkat çekti.
Bu nedenle partisinin öncelikli olarak Sosyal Demokratlar ile görüşmeye başladığını belirten Demirbüken-Wegner, “İlk etapta kurulacak irtibat Sosyal Demokrat Parti ile olacaktır. Güçlü bir parti olarak çıktık, ancak beş sandalye farkıyla çoğunluğu sağlayamadık. Dolayısıyla gerek SPD ve ileri vadede gerek Yeşiller ile yapılacak görüşmeler doğrultusunda koalisyonun kiminle yapılacağı ortaya çıkacaktır diye düşünüyorum” dedi.
Hrıstiyan Birlik partileri ile Yeşiller koalisyonunun da mümkün olabileceğini belirten SPD Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz, sanıldığı gibi Yeşiller içinde buna muhalefet edecek tek bir ses olmadığını savundu.
Böyle bir koalisyonun kolay olmayacağını sözlerine ekleyen Özoğuz, “Ben Hamburg'da bunu yaşadım. CDU, Yeşiller ile Hamburg'da bir koalisyon kurmuştu. Ancak bu koalisyon başarıya ulaşamadı. Neticede eyaletteki Sosyal Demokratlar güçlendi. Bu nedenle büyük koalisyon Yeşiller içinde şüphesiz tartışma yaratacaktır, fakat Yeşillerde bunu çok çok isteyenlerin olduğunu da gayet iyi biliyorum. Bence en iyisi, bunu bir de Cem Özdemir'e sormak ” değerlendirmesinde bulundu.
SPD Milletvekili Aydan Özoğuz, muhafazakârların ağırlıkta olduğu bir hükümet ile ilgili göçmen kökenlilerin ciddi kaygıları olduğunu belirterek Yeşiller ya da SPD, hükümette denge kuracak bir sol partiye mutlaka ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.
CDU Merkez Karar Yürütme Kurulu Üyesi Emine Demirbüken-Wegner ise Hrıstiyan Demokratların göçmenlere dürüst bir uyum politikasıyla yaklaştığını savunarak, buna örnek olarak da Federal Meclis'e giren Cemile Giousouf'u gösterdi.
Demirbüken – Wegner şunları söyledi: “Partim göç ve uyum politikasıyla ilgili Almanya tarihinde birçok şeye ilklerin imzasını attı. Dolayısıyla Cemile hanımın Meclis'e girmesi de; iyi bir liste sırasında yer alıp Meclis'e girişinin garantilenmesi de partim adına büyük bir başarıdır. Ve göçmen kökenli insanlara giden çok önemli bir mesajdır.”
CDU’nun federal düzeyde ilk Müslüman ve Türk kökenli milletvekili Cemile Giousouf, DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı. 35 yaşındaki Giousouf, çifte vatandaşlığı ve Türkiye’nin AB üyeliğini savunan açıklamalarda bulundu.
Sayın Giousouf, ilk kez Federal Meclis'e seçildiniz, ilk kez milletvekili oldunuz. Neler hissettiniz bunu öğrendiğiniz anda?
Çok heyecanlı bir andı benim için. Aynı zamanda son haftaların yorgunluklarına değdiğini düşündüm. Gerçekten ciddi bir çalışma yaptık. Bütün seçim bölgemde olan arkadaşlarla birlikte çok büyük ve sevinçli bir andı benim için. Herhalde hayatımda ilk kez yaşayacağım bir andı. Çok güzel geçti, güzel bir şeydi.
Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) partisinden federal meclise seçildiniz ve bu parti içerisinde özellikle Müslüman kimliğinizle seçim kampanyasında ön plana çıktınız. Siz de kendinizi bu kimlikle barışık hissediyor musunuz, yani partiniz içerisinde bir Müslüman politikacı olarak adlandırılmak istiyor musunuz?
Şimdi tabii ilk Müslüman olduğum için, ilk Müslüman aday olduğum için bu gazeteciler tarafından çoğu kez konu edildi, fakat bunu da belirtmek gerekiyor, Hrıstiyan Demokrat Birlik partisinin 15 yıldan beri bir Türk-Alman Forumu var. Burada ciddi anlamda çalışmalar yapan Türk uyruklu ve Alman uyruklu arkadaşlar var. Yani ben Hrıstiyan Demokratlar’da ilk Müslüman değilim, fakat ilk aday olduğum için bu bayağı göze battı. O yüzden de konu oldu Alman medyasında, Türk medyasında da. Bence tabii sırf Müslüman olarak görülmemek lazım. Çünkü ben milletvekili olarak seçim bölgemde olan bütün seçmenlerin sorunlarının dile getireceğim, onların sorunlarını Berlin’e taşıyacağım.
Hrıstiyan Demokrat Birlik partisinin göç ve uyum gibi konularda biraz daha muhafazakâr bir çizgi izlediği biliniyor. Siz parti içerisinde özellikle Türk ve Müslüman kökenli göçmenlerin sorunlarını dile getirmeye çalıştığınızda bir zorlukla karşılaşacağınızı düşünüyor musunuz?
Hrıstiyan Demokrat Birlik partisinin "Almanya bir göç ülkesi mi değil mi?" sorusunu parti içerisinde cevaplandırmaya zorluk çektiği doğru. Fakat 2005 yılından bu yana Başbakan Merkel'in uyum konusunu çok ciddiye aldığını düşünüyorum. Sayın Böhmer ilk uyum bakanı oldu biliyorsunuz, yani bu alandaki ilk devlet bakanı oldu.
Bunlar gösteriyor ki asıl uyum konusunu en ciddiye alan partilerden birisi Hrıstiyan Demokratlar oldu. Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nde ilk uyum bakanı Armin Laschet oldu, ilk Türk bakan Aygül Özkan Aşağı Saksonya Eyaleti’nde CDU partisinden aday gösterildi. Ama biz yaptığımız çalışmaları iyi anlatamadığımızdan dolayı Türklerde "CDU partisi bize çok uzak" imajı var. Yani yabancılara karşı uzak bir imajı var. Ama bunun önümüzdeki yıllarda değişeceğini düşünüyorum. Bu seçimde de gördük, yani bu seçimlerde bile yabancıların daha fazla CDU partisine oy verdiğine inanıyorum. Ve önümüzdeki seçimlerde de yerel seçimlerde olsun, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde olsun bunun değişeceğine inanıyorum.
Önünüzde 4 yıllık bir yasama dönemi sizi bekliyor ve Türk kökenli seçmenlerinde muhakkak sizden beklentileri olacaktır. Siz çalışmalarınızı hangi alanlarda yoğunlaştırmayı düşünüyorsunuz?
Şimdi benim çalışma alanlarım eğitim politikası ve aile politikası olacak. Türk göçmenler de yaptığım çalışmaları dikkatle izleyeceklerdir. Burada doğup büyüyen üçüncü, dördüncü nesil artık sadece çifte vatandaşlık ve Avrupa Birliği konularla ilgilenmiyor, hangi parti iyi bir eğitim politikası, iyi bir aile politikası yapıyor, onlar da önem kazandı. O yüzden bu konuya değişik bakmak lazım.
En büyük sorunlardan bir tanesi Almanya’da doğup büyüdüğünüz zaman, bir akademisyen aileden geldiğiniz zaman eğitim şanslarınızın çok daha yüksek olması ve bir işçi çocuğu olduğunuz zaman çok daha düşük olması. Bu zorlukların değişmesi lazım Almanya’da. Aynı zamanda yabancı gençlerin yaşadığı ayrımcılık, iş hayatında, okul hayatında, genel olarak yani hayatta yaşadıkları ayrımcılık konusunu ele almak istiyorum. Bir de genç insanların Almanya’da da kendilerine güvenip aile kurabilmelerini, bu konuları ele almak istiyorum, çünkü bunlar gerçekten Almanya’nın geleceğini belirleyen sorular ve sorunlar.
Çifte vatandaşlık konusuna temas ettiniz. Bu konudaki görüşünüzü özetleyebilir misiniz?
CDU partisinin burada çok karşıt bir çizgisi var. Yani çifte vatandaşlığı uzun yıllar reddetti, fakat benim şahsi görüşüm bu konuda gerçekten CDU’nun da ileri doğru adımlar atması gerektiği. Seçimlerde ben bunu kendim yaşadım. Çifte vatandaşlığı reddettiği için CDU partisi çoğu göçmenler için ya da yabancı uyruklu insanlar için seçilemez bir parti olarak tanımlandı. Burada CDU’nun ileri doğru bir adım atacağına inanıyorum, bunu uyum bakanı Armin Laschet seçimlerden önce söylemişti zaten.
Partinizin olası koalisyon ortakları Yeşiller veya Sosyal Demokrat Parti. Bu partilerden de sizinle birlikte 11 Türk kökenli siyasetçi Federal Meclis'e seçildi. Onlarla çifte vatandaşlık gibi göçmenleri yakından ilgilendiren konularda işbirliği içerisinde olmayı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle öyle aynı noktalarda, birlikte çok iyi çalışmalar başaracağımıza inanıyorum şahsen, çünkü bu yabancı uyruklulara değinen konularda aşağı yukarı aynı çizgileri görüyoruz ve aynı çözümleri öneriyoruz. Bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamayacağımıza inanıyorum. Tabii partinin tutumuna baktığımızda, orada değişik noktalar olabilir, fakat herkese yarayacak ve herkesin sorunlarını çözebilecek bir cevap bulabileceğimize inanıyorum.
Partinizin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusundaki karşıt tutumu biliniyor. CDU, "Privilegierte Partnerschaft" adı verilen imtiyazlı ortaklığı savunuyor. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
Şu anki seçim programımızda "Privilegierte Partnerschaft" kelimesi yok. Türkiye'nin Suriye’de yaşadığımız harp durumlarına baktığımızda ya da Mısır’daki duruma baktığımızda stratejik anlamda da çok büyük bir mana taşıdığını görüyoruz. Bunu tabii ki Almanya da biliyor. Kesinlikle Türkiye ile sürecin ucu açık olmasını destekliyorum. Ben Türkiye'nin Avrupa Birliği üyesi olmasını destekliyorum ve arzuluyorum. Ve benim ümidim, ekonominin büyümesine baktığımız sürece Almanya için de çok daha manalı bir partner olarak görüleceğine inanıyorum. Yani burada gerçekten biraz vizyoner olmak gerekiyor. Türkiye'yi de önümüzdeki yıllar Avrupa Birliği’nde görmek isteriz kesinlikle.
Seçim barajına takılan Hür Demokrat Parti ve oy kaybeden Yeşiller Partisi cephelerinde istifa rüzgârları esmeye başladı.
Genel seçimlerde yüzde 4,8 oranında oy alarak seçim barajına takılan Hür Demokrat Parti (FDP) Başkanı Philipp Rösler parti meclisiyle yaptığı değerlendirmelerin ardından istifasını sundu. Rösler yaşanan "acı gecenin" sorumluluğunu üstlendiğini belirtti.
Philipp Rösler'in FDP parti yönetim kurulu toplantısı sırasında "Koltuğumu devretmeye hazırım" dediği ifade edilmişti. Partinin diğer üst düzey yetkilileri ve yönetim kurulu üyelerinin de aynı adımı atmaya hazır oldukları kaydediliyor. Rösler'in yerini FDP eski genel sekreteri Christian Lindner'in alması bekleniyor.
Hür Demokratların seçim yenilgisinin yaklaşık 600 kişinin işine mal olacağı tahmin ediliyor. Yüzde 5'lik seçim barajını aşamayan Hür Demokratların 93 milletvekili bir gecede koltuklarından oldu. Tüm bu politikacıların yaklaşık 3'er yardımcısı bulunuyor. Partinin seçim bürosu çalışanlarıyla beraber işini kaybedeceklerin sayısı 500 ila 600'e ulaşıyor.
Yeşiller Eş Başkanı Claudia Roth, Phoenix televizyonuna yaptığı açıklamada Yeşiller Partisi'nin seçimlerde oy kaybetmesinin kişisel sonuçları olacağının aşikar olduğunu kaydederek, seçimler nedeniyle Yeşiller Partisi'nde de yaprak dökümü yaşanacağının sinyalini verdi.
İçerikle ilgili ve kişisel sonuçların yaşanacağını belirten Roth, etkilenecek kişiler arasında kendisinin de bulunup bulunmadığı sorusunu ise "Evet, elbette ki" şeklinde yanıtladı.
Deutsche Welle Türkçe
© Tüm hakları saklıdır.