23 Eylül 2013 17:39
Almanya Başbakanı Angela Merkel partisine büyük bir seçim zaferi kazandırırken koalisyon ortağını kaybetti. Merkel'in şimdi yeni bir ortağa ihtiyacı var. Almanya'da yapılan genel seçimlerde Türk 11 aday Federal Meclis’e girmeyi başardı. Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nden Cemile Giousouf, partiden federal düzeyde meclise giren ilk Müslüman milletvekili olma özelliğini taşıyor.
Almanya, pazar günü genel seçimler için sandık başına gitti. Elde edilen resmî olmayan sonuçlara göre, seçimlerin galibi yüzde 41,7 oranında oy alan Hıristiyan Birlik partileri. Seçimlere ortaklaşa giren muhafazakâr Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) oy oranını yaklaşık yüzde 8'in üzerinde artırdı. Liberaller ise Federal Almanya'nın kuruluşundan beri ilk defa meclis dışında kaldı.
Bu sonuç Merkel'in üçüncü kez başbakanlık koltuğuna oturacağına işaret ederken, seçimlerden en kötü sonucu alan ise hükümetin küçük ortağı liberal Hür Demokrat Parti (FDP) oldu. Liberaller, seçim barajını aşamadı. 2009 yılında yüzde 15’e yakın oy alan Hür Demokratlar bu kez yüzde 4,7’de kaldı.
Seçimlerde en çok merak edilen ise yeni kurulan Euro karşıtı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin alacağı oy oranıydı. Resmî olmayan sonuçlara göre, seçim barajına oldukça yaklaşan parti yüzde 4,8 oranında oy aldı.
Oyunu artıran Merkel’in muhtemel yeni koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise tahminî sonuçlara göre oylarını yaklaşık 2,6 artırarak yüzde 25,6 oy oranına ulaştı. Yüzde 3’e yakın oy kaybeden Yeşiller ve yüzde 4’e yakın oy kaybeden Sol Parti de yüzde 8'er oy aldı.
Bu seçim sonuçları doğrultusunda Angela Merkel'in dört yıl daha başbakanlığa devam etmesi bekleniyor. Ancak tek başına iktidara gelecek çoğunluğu elde edemeyen Merkel'in yeni bir ortağa ihtiyacı var. Liberalleri koalisyon ortağı olarak kaybeden Merkel'in Sosyal Demokratlarla büyük koalisyona gitmesi ihtimal dâhilinde.
Bazı gözlemciler, muhafazakârların Yeşillerle koalisyona gitme olasılığının da düşük olmadığına dikkat çekiyor.
Almanya'da genel seçimlere katılım 2009 yılından daha yüksek oldu. Seçim kampanyalarının geç başlamasına ve heyecansız bir seçim dönemi yaşanmasına rağmen, seçmenlerin büyük bir bölümü sandık başına gitti. Seçimlere katılım oranının yüzde 73 civarında olduğu belirtiliyor.
Sandık başına çağrılan 61 milyon 800 bin kişinden yaklaşık üç milyonu ilk kez oy kullandı.
Alman seçim sistemine göre seçmenler, ilki doğrudan aday, ikincisi de parti seçimi için olmak üzere iki oy kullanma hakkına sahip. Kullanılan ikinci oylar partilerin Federal Meclis'teki dağılımını belirliyor. Federal meclise girebilmek için 299 seçim bölgesinden 4 bin 451 milletvekili adayı yarıştı.
Seçimlere 60'ın üzerinde de Türk kökenli milletvekili adayı katıldı.
Almanya'da yapılan genel seçimlerde Türk 11 aday Federal Meclis’e girmeyi başardı.
Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nden Cemile Giousouf, partiden federal düzeyde meclise giren ilk Müslüman milletvekili olma özelliğini taşıyor.
Sosyal Demokrat Parti'den ise beklendiği gibi Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz ikinci kez milletvekili seçildi. Özoğuz'un yanı sıra Metin Hakverdi, Gülistan Yüksel, Cansel Kızıltepe ve Mahmut Özdemir de meclise giren isimler arasında.
Yeşiller'den parti eş başkanı Cem Özdemir'in yanı sıra Ekin Deligöz ve Özcan Mutlu meclise girdi.
Deutsche Welle'ye konuşan Ekin Deligöz, partisinin kaydettiği oy kaybını üzüntü verici olarak nitelendirdi. Sosyal adalet ve azınlıkların haklarını savunan bir parti olduklarının altını çizen Deligöz, seçimlerde bunu daha fazla öne çıkardıklarını ancak seçmenin çevre dışında başka sorunlarla ilgilenen bir Yeşiller Partisi görmek istemediğini ifade etti:
"Biz, parti olarak Almanya'da ekolojiden yani doğal hayatı korumanın dışında sosyal haklar üzerinde konuşmaya başladık ama Almanya seçeneği olmasına rağmen bunu seçmedi. Aslında onlar için çalıştığımız halde bazı insanlar bizi tercih etmedi. Gerçekten yabancıların haklarını arayan bir parti seçilecekse, Yeşiller'e daha büyük destek verilmeliydi. Maalesef öyle olmadı. Biz ise hala azınlıkların yanındayız ama azınlıklar bizim yanımızda yer almazsa birlikte Almanya'yı değiştiremeyiz."
Sol Parti'den ise iki dönemdir milletvekili olan Sevim Dağdelen'in yanı sıra Berlin'den Azize Tank da milletvekili seçilmeyi başardı.
Sevim Dağdelen 2009 yılında yüzde 11'in üzerine çıkan Sol Parti'yi, bu seçimlerde yüzde 8'in biraz üstünde oy almasına rağmen yine de başarılı addediyor. Dağdelen, DW'ye yaptığı açıklamada Sosyal Demokratların hedeflerinin altında kalmasını ise şu sözlerle değerlendirdi:
"Sosyal Demokrat Parti'nin güçsüzleşmesinin nedenlerinden biri, özellikle Yeşiller Partisi döneminde ve ondan sonra da Büyük Koalisyon döneminde yaptığı sosyal adaletsizliktir, Somali'ye, Afganistan'a asker ve silah göndermesi ve barışçıl bir dış politika izlememesidir. SPD, seçim döneminde parti programlarında yazdıklarını yerine getirmediği, bunu seçim sonrası unuttuğu, hatta seçmenine ihanet ettiği için yüzde 22 ya da yüzde 25'lerde tutuklu kalıyor."
Merkel seçim zaferinin mutluluğunu yaşarken, tarihinin en kötü sonucunu alan koalisyon ortağı Hür Demokrat Parti'de ise büyük hüzün var.
Almanya Başbakanı Angela Merkel seçim zaferinin ardından Berlin’de Hıristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) Berlin’deki genel merkezinde yaptığı açıklamada, bu sonucu beklediklerini dile getirdi. Birlik partilerinin seçimi açık farkla kazanmasından mutluluk olduğunu belirten Merkel, “Bu süper bir sonuç” dedi. Ancak Merkel partisinin nasıl bir yol izleyeceğini söylemek için ise erken olduğunu sözlerine ekledi.
Angela Merkel, Alman birinci ve ikinci televizyon kanalları ARD ve ZDF'in ortak açık oturum programında ise kıl payı da olsa tek başına hükümeti kurup kurmayacağı şeklindeki soruya "Şu anda bu tür spekülasyonlara girmek istemiyorum. Kesin sonuçları gördükten sonra yetkili kurullarımızda gerekli değerlendirmeyi yapacağız" demekle yetindi.
Seçimlerde en kötü sonucu alan ve iktidar ortağı iken yüzde 5’lik barajı aşamayarak meclis dışı kalan Hür Demokrat Parti’de (FDP) ise büyük hüzün var. Hür Demokrat Parti’nin uğradığı hezimetin siyasi sorumluluğunu üstleneceğini kaydeden Genel Başkan Philipp Rösler, istifa edeceğinin işaretlerini verdi.
“Hür Demokrat Parti tarihinin en üzücü, en zor saatlerini yaşamaktadır” diye konuşan Rösler, partisinin birkaç eyalet seçiminde başarı elde etmesine rağmen, Federal Meclis'e girmeyi başaramadığına dikkat çekti.
Hür Demokrat Parti’nin birinci sıra adayı Rainer Brüderle ise “Bu ulaştığımız en kötü sonuç” diyerek yaşadığı hayal kırıklığını dile getirdi. Brüderle de bu yenilginin sorumluluğunu üstleneceğini söyledi.
Seçimlerden ikinci olarak çıkan Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) başbakan adayı Peer Steinbrück ve Genel Başkan Sigmar Gabriel de Berlin’de düzenledikleri basın toplantısında, Başbakan Angela Merkel’in galibiyetini kutlayarak partilerinin yeni kurulacak hükümetin liderliğini üstlenecek çoğunluğa ulaşamadığına işaret ettiler.
“İstediğimiz sonuca ulaşamadık” diyen Steinbrück, ancak Sosyal Demokrat Parti’de gelecekte de sorumluluk üstlenebileceğine dikkat çekti. Sosyal Demokrat Parti için her zaman hazır olduğunu Steinbrück, büyük koalisyon olasılığıyla ilgili ise değerlendirme yapmak istemedi.
Elde edilen sonuçların Merkel ve Hrıstiyan Birlik partileri (CDU/CSU) için büyük bir başarı olduğunu belirten Gabriel de parti olarak beklentilerinin daha fazla olduğunu söyledi.
Sol Parti'nin Meclis Grup Başkanı Gregor Gysi, partisinin oy kaybetmesine rağmen federal meclise üçüncü güç olarak gittiğini vurguladı. Seçim sonuçlarını bu nedenle partisi açısından olumlu değerlendiren Gysi, “Kim 1990'lı yıllarda bu partinin Federal Almanya Cumhuriyeti'nin üçüncü siyasi gücü olacağını tahmin ederdi ki?” değerlendirmesinde bulundu.
Yüzde 8 civarında oy alan Yeşiller ise bir önceki seçimlere kıyasla oy kaybetmeleri nedeniyle hayal kırıklığı içinde. Partisinin yenilgiye uğradığını teslim eden Jürgen Trittin, yenilginin nedenlerinin analizinin yapılacağını kaydetti.
Trittin, Yeşillerin insanları hedefleri konusunda neden ikna edemediğinin araştırılması gerektiğini belirtirken, partinin diğer önemli isimlerinden Katrin Göring-Eckardt da “Bizim için zor bir zaman, bu konuda sürekli konuşmak istemiyorum” dedi.
Yeni kurulan Almanya için Alternatif (AfD) partisi ise aldığı sonuçtan memnun. Seçimlere ilk kez giren partinin genel başkanı Bernd Lucke, meclise girmeyi başaramasalar bile takdire şayan bir sonuç elde ettiklerini dile getirdi.
Almanya'da genel seçimlerin yanı sıra Hessen eyaletinde de parlamento seçimleri yapıldı. Seçimden Hıristiyan Demokrat Birlik birinci parti çıkarken, Liberaller burada da ağır yenilgi aldı.
Almanya’nın Hessen eyaletinde yapılan seçimlerden yüzde 39 civarında oy alan Hrıstiyan Demokrat Birlik (CDU) birinci parti olarak çıktı.
Hessen eyalet yönetiminde de koalisyon ortağı olan Hür Demokrat Parti (FDP) genel seçimlerde olduğu gibi ağır bir yenilgiye uğrayarak eyalet parlamentosuna girmeyi başaramadı. Yüzde 4,8 oy alan Liberaller barajı geçemedi.
Kesin olmayan sonuçlara göre, Sol Parti’nin yüzde 5’lik barajı kıl payı aştı ve yüzde 6 ile parlamentoya girmeyi başardı.
Seçimlerden ikinci olarak çıkan ise yüzde 30 civarında oy almayı başaran Sosyal Demokrat Parti (SPD) oldu.
Hessen’deki eyalet seçimlerinde tahminî sonuçlara göre, Yeşiller yüzde 10, yeni kurulan Almanya için Alternatif (Afd) partisi de yüzde 4,2 oranında oy aldı.
Hessen eyaletinin CDU’lu başbakanı Volken Bouffier, hükümeti kurma görevinin kendilerine verileceğini belirterek kurulacak yeni hükümetin de CDU'nun liderliğinde olacağını söyledi.
Ancak Hessen'de de Hür Demokrat Parti'yi koalisyon ortağı olarak kaybeden Hıristiyan Demokratların iktidara gelebilmesi için yeni bir hükümet ortağına ihtiyacı var.
Hessen eyaletinin FDP'li Ekonomi Bakanı Florian Rentsch, seçim sonuçlarının partisi açısından felaket olduğunu dile getirdi.
Bazıları Merkel’in Almanya’yı bir kraliçe gibi yönettiği görüşünde. Parlamenter demokraside bu sözler iltifat sayılmaz. Merkel’in ağırlığı, imajı ve seçim kampanyası böyle bir intiba uyanmasının nedenini açıklıyor.
Angela Merkel, 2005 yılında ilk kez Almanya Başbakanı olduğunda, onun bu görev için yeterince istekli olup olmadığından kuşku duyanların sayısı hiç de az değildi. O dönem hiç kimse Merkel'in üçüncü kez başbakan olabileceğine ihtimal dahi vermiyordu. Zira bunu başarabilen yalnızca 1949-1963 yılları arasında Hıristiyan Demokrat Parti'den Konrad Adenauer ve 1982-1998 yılları arasında 16 yıl başbakan kalarak tarihe geçen Helmut Kohl olmuştu.
Ancak Merkel'in başarısı tesadüf değil. Merkel, iktidar hırsının emarelerini çok daha önce vermeye başladı. “Kohl'ün kızı” Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) içinde adı usulsüz bağış skandalına karışan Kohl'ün yerine aday olduğunu yazdığı bir gazete makalesi ile gösterdi ve kısa bir süre sonra partinin genel başkanı olmayı başardı. Merkel, Kohl kabinesindeki bakanlık görevi sırasında siyasi tecrübelerini pekiştirdi.
Merkel'in iktidar konusundaki önsezileri, taktik-stratejik hamleleri ve uyum sağlama mahareti onu Almanya'da ve Avrupa'da dönemin en önemli siyasetçilerinden biri haline getirdi.
Merkel, vatandaşlara Almanya'nın krizden güçlenerek çıkacağı sözünü verdi. Gerçekten de ekonomik göstergeler ve işsizlik rakamları bu sözün tutulduğunu gözler önüne seriyor. Uluslararası alanda Almanya'nın çıkarlarının koruyucusu olarak varlık gösterdi. İster G8 zirvesi olsun, ister AB zirveleri… Her daim Alman parasının iyi ellerde olduğu izlenimini verdi. Almanların hayranlıkla baktığı Anglo-Sakson dünyasında Merkel, dünyanın en güçlü kadını olarak görülüyor.
Avrupa'nın ekonomik ve mali krize karşı mücadele verdiği dönemde, Euro'yu kurtarma politikalarının sembol karakteri oldu. Merkel, sadece Almanya'nın değil, tüm Avrupa'nın krizden güçlenerek çıkması gerektiğini savundu. Zor durumda olan ülkelere finansal destek verilmesini onaylarken, bunun sıkı şartlara bağlı kılınması politikasının özünü oluşturdu. Avrupa'nın rekabet gücünü yükseltmesi, Merkel'in izlediği yol oldu.
Angela Merkel, partisi Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'nde de (CDU) kalıcı değişikliklere imza attı. Başlarda parti içinde güçlü rakipleri vardı. Ancak bu rakiplerden bir kısmı kendiliğinden yoldan çekildi, bir kısmı Merkel tarafından köşeye sıkıştırıldı, bir kısmı da skandalların kurbanı oldu. Merkel için sadakatsizlik ve kişisel zaaflar çevresindeki birini saf dışı etmenin kriterleri. Zira siyaset iktidar işi. Merkel de iktidarını, partisinin yeniden siyasetin odağına yerleşmesi için parti programında temel değişiklikler yapılması doğrultusunda kullandı. Askerî hizmet zorunluluğu, nükleer enerji ve klâsik aile anlayışı Hıristiyan Demokrat siyasetinin merkezindeki konulardı, Merkel öncesine kadar… 2011 yılında nükleer enerjiden çıkışı kabul eden Merkel, tüm bunların değişmesine önayak oldu.
Merkel'i eleştirenler, partisinin profilini kaybetmesine yol açtığı, sosyal demokrat açılımlarda bulunduğu suçlamasında bulunuyor ve onun bir ‘fırsatçı' olduğunu öne sürüyor. Ancak Merkel'in politikaları özellikle genç seçmenlerin beğenisini topluyor. Kamuoyu yoklamalarına göre, 18 yaş altı gençler arasında CDU birinci sıraya yükseldi.
Merkel, yıllardır vatandaşlardan da büyük destek görüyor. Merkel, bu desteği siyasi erk odaklı imaj politikaları sayesinde kazandı. Kriz döneminde endişeli Almanların istikrar ve yönelim arayışında olduğunu sezip, bu ihtiyaca cevap verdi. Üstelik bu istikrarın muhteviyatı siyasetle de sınırlı kalmadı. Merkel'in dış görünüşü de yıllardır neredeyse aynı. Siyah pantolonun üzerine rengi değişse de kesimi değişmeyen ceketler giyiyor. Dışarıda fırtınalar da kopsa, televizyonda Merkel alışıldık sakin üslubunu yansıtmayı sürdürüyor.
CDU'nun Merkel'in fotoğrafının yer aldığı seçim afişi, partinin seçim kampanyasında tek bir kişiye yatırım yaptığının göstergesi. Ancak Merkel bu noktaya gelene kadar, özel hayatını kamuoyu ile biraz daha fazla paylaşmak zorunda kaldı, örneğin ölçülü dekolteli kıyafetlerle objektiflere poz verdi. Eşi Joachim Sauer'in torunları ile çekilmiş fotoğrafları da basına yansıdı. Fakat Merkel'in aile hayatına ilişkin ayrıntılar gizliliğini hâlâ koruyor. Bilinen tek şey, Merkel'in eşiyle birlikte Berlin'in tarihî kesiminde, eski tarzda bir evde yaşadığı ve boş zamanlarını genellikle Berlin ile Baltık Denizi arasındaki Uckermark'ta geçirdiği. Teolog olan babası ise 2011 yılında hayatını kaybetti.
Siyaset bilimi uzmanları, Merkel'in kişiliği ile ön planda olmayı tercih ettiğini, hakkında özel bilgilere ulaşmanın neredeyse imkânsız olduğunu vurguluyor. Fakat uzmanlar, zaten önemli olanın özel hayatı değil, bir başbakan olarak icraatları olduğu görüşünde birleşiyor.
DW Şef Editörü Ute Schaeffer, 2013 genel seçim sonuçlarına dair kaleme aldığı yorumunda, Almanya'da siyasi dengelerin değiştiğini savunuyor.
Almanya Başbakanı Angela Merkel, direksiyonda kalmaya devam edecek. Ancak yönetimindeki iktidarda Hür Demokrat Parti artık onun yanında olamayacak. Muhafazakâr Hıristiyan Birlik partilerinin toplam oy oranı yüzde 42’lere ulaşırken, koalisyon ortağı yüzde 5 barajına takıldı. Bu durumda Merkel, kesin sonuçlara göre ya salt çoğunluğa kavuşacak ya da oyların yüzde 26’sını kazanan Sosyal Demokratlar ile koalisyona gidecek.
Merkel’in iki dönem süren başbakanlığının sağladığı avantajlar Hıristiyan Birlik partilerine yaradı. Muhafazakârlar, Merkel’in imajından yararlanarak 20 yıldır elde edemedikleri başarıya ulaştılar. Ancak Merkel ile koalisyonu oluşturan Hür Demokratlar yüzde beş barajını aşamayarak 1949 yılından bu yana ilk kez Federal Meclise giremediler.
Açıkça ortaya çıkan, koalisyon hükümetinin başarılarının, sadece Merkel’in başarısı olarak algılanması oldu. Almanya’da işsizlik oranı Avrupa’da en düşük seviyede, ekonomik büyüme istikrarlı ve borç yükü hafif. Bu olumlu gelişmeler halka büyük eziyet çektirmeden kaydedildi. Seçmen de bu olumlu gidişatın sürmesini, istikrar ve güven istiyordu. Merkel ise bunları sağlayan başbakan olarak görüldü. Almanya’da sosyal adaletin artması, zorunlu askerliğin kaldırılması, Libya veya Suriye konusunda arka planda kalınması Merkel’in hanesine yazıldı.
Almanya’da siyasi tablo değişiyor. Sosyal Demokratlar ve Yeşiller, bu sonuçlarla kesinlikle mutlu olamazlar. Sosyal Demokratlar, kitle partisi olarak görülebilmenin endişesi içindeyken, birçok alanda klasik sosyal demokrat konuların Merkel’in politikaları sayesinde ellerinden alınmasını engelleyemediler. Öte yandan Sol Parti, ülkenin üçüncü siyasi gücü konumuna tırmanırken, Euro ve AB karşıtı “Almanya için Alternatif” yüzde 5 barajının eşiğine kadar yükselebildi.
Almanya’da siyasi güç dengeleri temelden değişti. Neden? Yeşiller ve Hür Demokratlar kendi kendileriyle uğraşırken, seçmenin bunlara prim vermeyeceğini göremediler. Partilerin seçim kampanyaları heyecanlı tartışmalardan yoksundu. Bunun sonucunda seçim gününe kadar seçmenlerin üçte biri kararsızdı. Hem iktidar ortakları hem de muhalefet partileri genelde ürettikleri politikaları sadece halka arz edilen bir ürün gibi sundular. Günümüzde siyasetin artık eskisi kadar politik olmadığı aşikâr. Almanya’da 2013 yılında bu konforlu alanda rahatına baktı.
Almanya’nın genel seçimleri özelikle kriz içindeki Avrupa ülkelerinde verilecek olan kararlar açısından merakla izlendi. Komşu ülkelerin çoğu olası bir büyük koalisyondan Euro krizinde daha ılımlı bir tutum beklentisi içinde. Ancak hem iç hem de dış politikada alınması gereken çok önemli kararlar var. Salt kriz yönetimi dışında Almanya’nın Avrupa için siyasi vizyonu hala belirsiz. Suriye konusunda ne tür bir tavır alınacak? Enerji politikaları nasıl oluşturulacak? Ancak Avrupa’nın en güçlü ve dünyanın dördüncü ekonomik gücü Almanya kendi kendisiyle uğraşıyor ve rahatını düşünüyor.
Frankfurter Rundschau gazetesi genel seçimlerle ilgili yorumunda Hıristiyan Demokrat Birlik Partili Başbakan Angela Merkel'in başarısını analiz ediyor:
"Dün geceki seçim sonuçları açıklanırken, Başbakan Angela Merkel'in eli ayağı titriyordu. Bu, Merkel'in siyasi hayatında yaşadığı belki de en güzel titreyişti. Geriye kalan tek soru, Hıristiyan Birlik partilerinin tek başına mı iktidar olacağı yoksa bir koalisyon ortağı mı aramak zorunda kalacağıydı. Kalbinden geçen, kesin çoğunluğu sağlamak mıydı? Bu kesin değil. 2009 yılında Sosyal Demokrat Parti ve son dört yıldır da Hür Demokratlar'la iki partneri olmuştu. Ve her ikisini de yıllarca toparlanamayacak, kendisine rakip olmayacak durumda bıraktı. Şimdi Angela Merkel'in muzaffer partisinin karşısında aynı büyüklükte bir sol cephe bulunuyor. Bu cephedeki üç parti, mümkün olduğunca çabuk şekilde bir hükümet alternatifi geliştirme sorumluluğu altında. İster Sosyal Demokratlar, isterse Yeşiller olsun, Hıristiyan Demokratlar'la koalisyona razı gelen, bu sorumluluğun hakkını verememiş olacak."
Mannheimer Morgen ise genel seçimlerle ilgili yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
"Başbakan Angela Merkel macera istemeyen vatandaşın kendisine duyduğu büyük güvenin tadını çıkarıyor. Merkel'in gelecekte de ülkeyi Euro krizinden güvenli bir şekilde yöneteceğine ve vatandaşa 'sağlam ellerdesiniz' duygusu vereceğine inanılıyor. Merkel'in giderek güçlenen makul ve sakin hükümet etme biçimi, rakibi Peer Steinbrück'ün paldır küldür tavırları, Hıristiyan Birliği yeni bir zirveye taşıdı. Dört yıl önce aldığı korkunç sonuçlardan sonra Hıristiyan Birlik için Merkel fırtınalı zamanların sakin koyu haline geldi. Başbakan ekonomide başarılı bir Almanya'da siyasî merkezi temsil eder hale geldi. Pırıl pırıl bir zafer."
Hannoversche Allgemeine Zeitung'un genel seçim sonuçları ile ilgili yorumunda şu satırlar göze çarpıyor:
"Almanya için gerçek alternatif, yeni Federal Meclis'te Sosyal Demokrat-Yeşiller ve Sol Parti'nin koalisyon kurmasında yatıyor. Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı Sigmar Gabriel, Sol Parti ile koalisyona gidilmeyeceği yönündeki açıklamasına şimdilik bağlı kalmak zorunda. Ancak siyasi partiler yıllar içinde bu olasılık konusunda biraz daha gevşeyecektir."
Genel seçim sonuçlarına ağırlık veren Alman gazeteleri yorum sütunlarında,
Deutsche Welle Türkçe
© Tüm hakları saklıdır.