Afrika ülkesi Ruanda için 6 Nisan 1994, soykırımın başlangıcı olarak tarihe geçti. Ruanda Devlet Başkanı Juvenal Habyarimana’nın içinde bulunduğu uçak kimliği belirlenemeyen kişi ya da kişiler tarafından ateş açılarak düşürülmüştü. Bu olay radikal Hutuların harekete geçmesine ve yaklaşık yüz gün içinde 800 bin Tutsi ile ılımlı Hutu’yu katletmesine yol açmıştı. Ruanda’nın iki farklı etnik kökenli halkı arasındaki gerilim bu tarihten önce de aslında hissedilmeye başlamıştı. Siyasi gözlemciler Alman hükümetinin de bunun farkında olduğunu, ama uyarı sinyallerini gözardı ettiğini belirtiyorlar.
Almanya'nın rolünün araştırıldığı rapor ortadan kaldırıldı
O dönemde bazı istisnalar dışında Alman kalkınma yardımı merkezleri ile dışişleri bakanlığının Ruanda'da gerginliğin tırmandığı, sürgündeki Tutsilerin silahlanıp saldırılarda bulunduğu ve ülkede sistematik bir biçimde soykırım planlarının yapıldığı konusunda belirgin bilgilere sahip olmadığına işaret ediliyor. Almanya’nın Ruanda’daki soykırım sırasındaki rolünün araştırıldığı 1999 yılına ait bir raporda, ülkede olan bitenlere ilişkin söz konusu Alman merkezlerine bilgi aktarılmadığı da yer alıyor. Ancak hazırlanan bu raporun kamuoyuna hiç açıklanmadığı ve bakanlığın tozlu raflarına kaldırıldığı da belirtiliyor.
Şiddetin tırmanma işaretleri
Daha 1990 yılının sonbaharında Ruanda’daki güvenlik durumu kötüleşmişti. Tutsi milislerinden oluşan Ruanda Yurtsever Cephesi adlı silahlı güç Uganda’dan Ruanda’ya girmeyi başarmış ve başkent Kigali önlerine kadar ilerlemişti. 1991 yılından beri bu ülkede yaşayan Alman rahip Jörge Zimmermann, şiddetin tırmanma işaretlerine ilişkin anımsadıklarını şöyle anlatıyor:
“Suç işleme oranları Ruanda’nın tanımadığı boyutlara ulaştı ve bizler de bunun farkına varmaya başladık. Çok sayıda saldırı, patlamalar ve belli bir hedefe yönelik cinayet eylemleri… . Hiçbir biçimde güvenliğimizden emin değildik. Bu belirli aralıklarla sürekli devam etti; kimi zaman azaldı, kimi zaman çoğaldı, tam olarak durumu kestiremiyorduk. Silah sesleri duyuyorduk ve genel olarak güven ortamının gittikçe ortadan kaybolduğuna ve tüm bu olanların adlî soruşturmasının, ya da incelemelerinin yapılmadığına tanık oluyorduk. Halkın da gittikçe nasıl yoğun olarak radikalleştiğini izliyorduk.”
'1993'te propaganda dalgası ürkütücü bir hal aldı'
Ruanda’da 1991 ile 1994 yılları arasında Teknik İşbirliği Kurumu (GTZ) bünyesinde iktisatçı olarak hükümete danışmanlık yapan Wolfgang Asche de o döneme ilişkin hatırladıklarını şu ifadelerle aktarıyor: “Ülkede gittikçe artan bir propaganda dalgası vardı ve bu dalga gittikçe daha azgın, ırkçı ve hatta cinsel boyutlara ulaştı. Örneğin o dönemin kadın başbakanına karşı… . 1992’de, özellikle de 1993 yılında propaganda dalgası ürkütücü bir hal aldı.”
'Her şey önceden hazırlanmıştı'
6 Nisan 1994’te başkent Kigali’ye inmek üzereyken Devlet Başkanı’nın uçağının düşürülmesi, açıktan kitlesel cinayetlere girişilmesinin işareti olmuştu. Bu olayın hemen ardından sokaklarda ilk barikatlar kuruldu, aşırı Hutu milisleri hem ılımlı Hutuların, hem de Tutsilerin evlerine baskın yapmaya başladılar. Emekliliğe ayrılmadan önce Ruanda'da son kez görev yapmış olan Almanya Büyükelçisi Dieter Hölscher o günleri şöyle anımsıyor: “Bir biçimde sürpriz olan gelişme şuydu: 6 Nisan Çarşamba akşamı saat 21’e doğru uçağın düşmesinin hemen ardından işbaşındaki Hutu hükümeti hiç vakit geçirmeden, bundan sonra neler yapılacağına ilişkin girişimlerde bulunmaya başlamıştı. Anlaşılan o ki, bunlar herşeyi hazırlamıştı. Büyükelçilik binasından herşeyi izleyebiliyorduk. Sokaklarda beyaz gömlekli, koyu renk pantalonlu genç adamlar, ceplerinde taşıdıkları pusulalara bakarak farklı konutlara giriyor ve oradaki insanları alıyorlardı.”
Almanya'nın elindeki dosyalar 2024 yılında açılacak
Ruanda’da o tarihte meydana gelen olayları araştıran ve sonuçlar çıkartan bir çalışma Alman hükümeti tarafından hiç yapılmadı. Olaylara ilişkin belgeler, raporlar ve protokoller ne Alman Savunma Bakanlığı’nın arşivlerinde, ne de Teknik İşbirliği Kurumu’nun (GTZ) bugünkü merkezinde bulunuyor. Alman Dışişleri Bakanlığı’nın elindeki dosyalar ise -30 yıllık zaman aşımından sonra- 2024 yılında açılacak.