Politika

Alman hâkime göre elebaşları Türkiye’de

Almanya'daki mahkeme Deniz Feneri davasında tutuklu üç sanığa da hapis cezası verdi. Mahkeme Başkanı Müller, savcıların görüşüne katılarak bağış skandal&#

18 Eylül 2008 03:00

Almanya tarihinin "en büyük bağış dolandırıcılığı" olarak nitelendirilen Deniz Feneri e.V. davası dün karara bağlandı. Sanıklardan Mehmet Gürhan 5 yıl 10 ay, Mehmet Taşkan 2 yıl 9 ay, Firdevsi Ermiş de 1 yıl 10 hapse çarptırıldı. Avukatlar ve savcılığın temyiz hakkından feragat etmesiyle karar kesinleşmiş oldu.

Frankfurt Bölge Mahkemesi 26. Ceza Dairesi'ndeki karar duruşmasında konuşan yargıç Dr. Jochen Müller de, skandalın perde arkasındaki kişilerin Türkiye’de olduğunu belirtti.

Davayı Almanya’daki en büyük bağış skandalı olarak niteleyen Müller, ’gerçek 4 suçluyu’ da şöyle açıkladı: "Bütün ipler Kanal 7’nin elindeydi. Gürhan ve Taşkan, Kanal 7’nin özellikle de Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Zahid Akman’dan gelen talimatlara göre hareket ettiler. Baş sorumlular Türkiye’deydi." Hakim Müller, Gürhan’ın, "Türk hükümetinden yardım umduğunu ama alamadığını" da sözlerine ekledi.

Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasının hakimi Jochen Müller, Deniz Feneri davasında cezaları açıkladıktan sonra, karar metnini okuyarak şunları söyledi:

Almanya’da hukuk düzeni Alman Türkleri de kapsar

"Daha önce çok ses getiren UNICEF Almanya davası vardı, bu dava onu geçti. Bu benim Almanya’da bağış konusunda bildiğim en büyük skandal. 20 bin bağışçı olmasına rağmen garip bir şekilde bu davaya ilgi gösterilmedi. Alman Dernekler Yasası’na aykırı bir davranış var. Almanya’daki hukuk düzeni, Almanya’da yaşayan Alman Türkleri de (Deutsch-Türken) kapsıyor. Türk basını maalesef her zaman, gerçeklere uygun haber yapmadı. Dava siyasete alet edildi. Gürhan, Türk hükümetinden yardım umdu, ama bu yardımı göremedi. Bu bizi pek ilgilendirmedi. Çünkü sonuç açısından önemli değildi. Gürhan, burada sanık sandalyesinde oturmayan kişileri korumak istemesi nedeniyle olaya siyasi boyut kazandırdı.

Alman yargısı bağımsızdır

Ancak Alman yargısı bağımsızdır. İddianamede talihsiz bir ifade böyle bir izlenime yol açmış olabilir. Ama hiçbir siyasi etki olmadı. Devletlerin kendi vatandaşlarıyla ilgili diplomatik yollardan alışılagelmiş bilgi alışverişleri yanlış anlaşılmamalı. Bağışta bulunan hiçbir kişinin ifadesi alınmamış, Türkiye nezdinde adli yardım talebinde bulunulmamış. Bir de 20 bin kişinin mağdur olduğu düşünülürse, bu dava çok uzun sürebilirdi. Sanık avukatları ve savcılıkla yapılan anlaşma dava süresini kısalttı. Burada yapılan anlaşma mantığın bir ürünüydü.

3 milyon Euro kayıp

Deniz Feneri diye bir dernek hukuken kurulmuş olsa dahi, gerçekte yoktu, çölde seraptı. Bunu Almanya’da sadece bir posta kutusu adresinden ibaret olan şirketlerle karşılaştırabiliriz. Deniz Feneri Derneği, maddi olarak UNICEF gibi bir yardım kuruluşu görüntüsünde olsa da gerçekte Mehmet Gürhan’ın şirketlere sermaye toplayabilmesi için bir araçtı.

2002-2007 yılları arasında 41 milyon Euro (73 milyon YTL) toplandı. 17 milyon Euro (30 milyon YTL) nakit çekildi ve Türkiye’ye gönderildi. 8 milyon Euro (14 milyon YTL), Deniz Feneri Türkiye’ye gönderildi. 4 milyon Euro’ya (7 milyon 200 YTL) Almanya’daki bankalarda el konuldu. En az 11.7 milyon Euro (21 milyon YTL) amaç dışı kullanıldı. Ayrıca 2.8 milyon Euro’nun (5 milyon YTL) akıbeti belli değil. Paralar Türkiye’deki Kanal 7’ye, Deniz Feneri Türkiye’ye ve Türkiye’deki bazı şirketlere gitti. Paralarla ilgili kararı Türkiye’de Kanal 7 sorumluları veriyordu. Mehmet Gürhan ve Mehmet Taşkan, Kanal 7’den, özellikle de Zekeriya Karaman, İsmail Karahan, Mustafa Çelik ve Dr. Zahid Akman’dan gelen talimatlara göre hareket ettiler. Baş sorumlular Türkiye’deydi.

Basit bir eylem değil siyasi

Burada dolandırıcıların basit bir eylemi söz konusu değildir. Siyasi ve İslami bir ideoloji vardı. Almanya’daki baş sorumluluk Gürhan’daydı. Gürhan, bu organizasyonun Almanya temsilcisiydi. Ama Türkiye’ye bağımlıydı. Hiyerarşide kendisinin üstünde bulunan kişilerin onayı ve izni olmadan tek başına karar veremiyordu. Taşkan da önemli bir görev yaptı. Ama onun sorumluluğunu taşıdığı görev çok kısa sürdü. Üstelik Taşkan’ın siyasi bir amacı yoktu. O şahsi çıkarlarını düşünerek hareket etti. Ermiş ise hiçbir kararı tek başına veremedi. O, Türkiye’deki Kanal 7 sorumluları Zekeriya Karaman ve Harun Kapıyoldaş’ın talimatlarına göre hareket ediyordu.

İpler Gürhan’ın elinde ama kontrol Türkiye’de

Almanya’daki ipleri Mehmet Gürhan tek başına elinde tutuyordu. 2002 yılından itibaren Türkiye’deki Kanal 7’den gelen talimatla Deniz Feneri Almanya’nın bağış paralarıyla şirketler kuruldu, taksiler satın alındı. Muhasebeyi Türkiye’deki sorumlular, yine Türkiye’de kurulu bir bilgisayar sistemi üzerinden kontrol ettiler. Türkiye’deki Kanal 7’de perde arkasındaki isimler Zekeriya Karaman, İsmail Karahan ve Harun Kapıyoldaş’dı. Mehmet Gürhan hiyerarşide Türkiye’deki bu kişilerin arkasındaydı. Gürhan’ın geniş kapsamlı ortak bir siyasi görüşü vardı. Milli Görüş üyeliği ve zamanında Milli Gazete’de çalışması bunun gösteriyor. Şimdiki görevi de bunun devamı gibiydi.

Ermiş koruma altına alındı

Bağışçılar paralarının kullanımı konusunda kandırıldılar. Şirketlerde çalışanların maaşları, bağış paralarıyla ödendi. Ayrıca herkese elden maaş verilmesi uygulaması vardı. Sanıklar arasında gerçek anlamda pişmanlık duyan bir tek Firdevsi Ermiş oldu. Ermiş’in itirafları ile soruşturmada belli aşama kaydedildi, başarı sağlandı. Bazı gazetelerde, ’Ortak davaya ihanet eden hain’ ilan edilse de doğrusunu yaptı ve konuştu. Ermiş, bu yüzden dokunulamayacak bir koruma altında. Taşkan da itiraf etti. Mahkeme heyeti Taşkan’ın hatasını kabul ettiğinden ve az zarara yol açtığından hareket etti.

Gürhan’ın özrü inandırıcı değil

Gürhan’ın bağışçılardan özür dilemesi bize pek inandırıcı gelmedi. Gürhan’ın haksızlık yaptığı ve bunu kabul ettiğine dair bir izlenime sahip olmadık. Gürhan, Almanya’daki baş sorumluydu. Kendisine taksi şirketleriyle de şahsi çıkar sağladı. Hiyerarşi nedeniyle Türkiye’deki adamların aldığı kararları burada sadece uyguladı. Ancak yine de hukuk düzenine olan inancını tam olarak yitirmemesini de takdir ettik." Hakim Müller, duruşma sonrasında Hürriyet’in, "Baş sorumlularla kimi kast ettiniz?" sorusunu yanıtlarken, Zekeriya Karaman, Zahid Akman, İsmail Karahan ve Mustafa Çelik’in isimlerini yeniden saydı.