Politika

Ali Ünal: Bir tecrübe, bir rüya ile teneffüs

Zaman yazarı Ali Ünal, MİT krizi ertesinde gördüğü bir rüyayı yazdı. Ünal," Hz. Ömer olma imkânına sahip zatın makamı, onlara dokunmamalı" dedi

14 Şubat 2012 16:39

 

Ali Ünal
(Zaman- 13 Şubat 2012) 
 

Bir tecrübe, bir rüya ile teneffüs

 
Yakın bir öğretmen arkadaşım, önemli bulduğu bir tecrübesini anlatmıştı: Bir tanıdığı vardı; ülkenin ideolojik kamplara bölündüğü bir zamanda küçük bir ilçede İmam-Hatip'te görev yapan bir öğretmendi.
 
İyi de va'zederdi ve arada bir cuma günleri ilçenin merkez camiinde va'z verirdi. İlçedeki dinî hassasiyetli çevrede hızlı bir "İslâmcı" olarak kendini kabul ettirmişti. Bulunduğu ilçe itibarıyla ferîd ü kevn ü mekândı. Derken okula müdür oldu.
 
Çok geçmeden, artık müdür olan ferîd ü kevn ü mekân ile en yakın arkadaşları arasında geçimsizlikler başladığı ilçeye yayıldı. Bana da saygı ve itimadı büyüktü; Ankara'da temasta olduğu bazıları vasıtasıyla gıyabımda okula tayinimi çıkartmış. Dolayısıyla, geçimsizliğe yakından şahit oldum. Müdür, öğretmen iken birlikte hareket ettiği aynı ideolojik kampa mensup arkadaşlarını, ayrıca, daha bazı meslek dersleri hocalarını da ezmeye başlamıştı. Meselâ, bu öğretmenlerin haftalık ders programlarını çok kötü şekilde ayarlıyor, içlerinden bazılarına okulun lise kısmında ders vermeyerek hem onların daha az ücret almalarına yol açıyor, hem de talebe karşısında itibar ve prestijlerini sarsıyor, ders dağıtımında haksızlıklar yapıyordu. Buna karşılık, başka ideolojik kamplardaki öğretmenlerle arasını çok iyi tutuyor, onları kolluyordu. Mizacım gereği en küçük haksızlıklara tahammülüm olmadığından ben de müdürün karşısında cephe alma durumunda kaldım. Bundan dolayı, ilçenin, müdürü kendilerinden bilen İslâm hassasiyetli bazı önde gelenleri beni tenkit de ettiler. Ezilen öğretmenler aralarında bu meseleyi konuşup durdukları için bir defasında onlara şunu söyledim: "Arkadaşlar, müdür, Arapça bir kelimedir. Aslı itibarıyla dâ-re fiil kökünden ism-i faildir; dâ-re, yuvarlak olmak, müdîr de yuvarlamak manâsına gelir. Dolayısıyla, müdürümüzün yuvarlamaları makamının gereğidir." Dinleyen arkadaşlardan biri dedi: "Hocam, siz arada bir kelimelerin kökenlerini ve manâlarını bize böyle söyleyiverin!" Elbette müdür, makamına göre davranacaktı; müdür olmadan önceki muhalif tavrını sürdüremezdi. Bunu da eski ideolojiden kardeşlerine anlatamayacağı için onlardan uzaklaşacak, onlarla arasına mesafe koyacak, hattâ onları ezecekti.
 
Yine iki yıl falan önce bir arkadaş da çok net olduğunu söylediği şöyle bir rüyasını anlatmıştı: Güzel, güneşli bir gün. Hz. Ömer'i (ra) görüyorum, en üst makamlarda bir idareci olarak. Elinde kazma, köyümüzde bir tarlanın etrafına hendek alıyor. Elimde ceketini tutuyorum. Yanında da milletvekili bir yakınım var. O yakınım, siyasete girdiğinden şikâyetçi. Cekete bir şey olmasın diye onu götürüp evimizde duvara asmak için köye iniyorum. Köyün içinde, köyün mübarek ihtiyarlarından Şerif Can ve etrafında çocuklar var. Şerif Can'ın üzerinde kahverengi cübbe bulunuyor. Ceketin bu cübbeye katiyen dokunmaması gerekiyormuş. Ne kadar uğraştımsa da ceket cübbeye dokundu ve o anda elimde kupkuru bir dala dönüşüverdi. Korktum ve heyecanlandım.
 
Rüyadan anlamam da, şöyle düşündüm: O zata Hz. Allah (cc), günümüzde Hz. Ömer gibi olma imkânı vermiş. Tarla, ekim alanı olarak, âhiret adına ülkeye hizmet sahasıdır; o zat, bu tarlayı tehlikelere karşı koruma altına alabilirse vazifesini yapmış olacak. Ceket, onun makamı veya makamına ait en önemli hizmet boyutlarından biridir. Bazıları, onu makamı itibarıyla muhafazaya çalışır. Tarlada çalışma tevazuu da simgelediği için, o zat, tevazuu asla elden bırakmamalı. Rüyadaki Şerif Can, isminden hareketle, ülkenin şerefi ve canı olan safî mübarekleri, üzerindeki kahverengi cübbe, onların zamanın son dilimindeki temsillerini, etrafındaki çocuklar, çocuk saflılığıyla ülkenin yarınına hizmet edenleri ve ülkenin yarınlarını simgeler. Hz. Ömer olma imkânına sahip zatın makamı, onlara dokunmamalı. Dokunacak olursa, neticenin vahameti gösterilmiş.
 
Önceki yıllarda bizi küresel ısınmayla korkutan bilim üstadları şimdi mini buzul çağıyla korkutuyorlar. Bir yanda bilim, bir yanda rüya. Dileyen dilediğini tercih eder.