Zaman gazetesine kayyum atanmasının ardından Yarına Bakış gazetesine geçen Ali Bulaç, Gülen cemaatine yönelik yaşanan operasyonlara ve baskılara dair fakihlere "Eline silah almamış biri terörist olabilir mi, bir siyasinin sözü kişiyi 'terörist' kılar mı?" diye sordu. “Müslüman kimliği önde olan yöneticilerin, kendilerine karşı bir komplo kurulduğunu iddia edip asli failleri araştırıp soruşturmaları hem hakkı, hem görevidir” diyen Bulaç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak İslam’ın asli hükümlerine aykırı kararlar alıp tatbikatlar yapmasını doğru bulmuyorum. Bu din, vuku bulan olaylara hükümleri uygulanarak yaşanır.”
Bulaç’ın Yarına Bakış’ta “Fakihlere sorular!” başlığıyla bugün (16.04.2016) yayımlanan yazısı şöyle:
İslam dünyası tam bir kaos, kargaşa ve çatışma hali yaşıyor. Müslümanların hiçbir ameli dinlerine göre değil. Müslümanlar kendi aralarında ihtilaf eder veya çatışırken vahim hukuk hataları işliyorlar. Özellikle sıcak çatışmaların yaşandığı Irak, Suriye, Yemen, Mısır, Libya vb. yerlerde hukuk rafa kalkmış durumda. Bunun önüne geçmeyecek, yani tekrar Din’in asli değerlerine, Hukuk’a avdet etmeyecek olursak, hepimiz helak olacağız.
Benim bazı sorularım var.
Hemen belirteyim ki soruların muhatabı siyasetçiler, devlet ve hükümet yetkilileri, gazeteciler, köşe yazarları veya akademisyenler değil. Soruların cevabını fıkıhla uğraşan, sorunlara fıkhi perspektiften bakıp çözüm arayanlar vermeli. Fakihlerin çözümü fetva hükmündedir. Benim her zaman görüşlerine itibar ettiğim, saygı gösterdiğim fakihlerimiz, bu soruları ilimlerine ve takvalarına; temiz fıtratlarına/vicdanlarına ve selim akıllarına danışarak cevaplandırsınlar. Fıkıhta delilsiz konuşmak, tabir caizse sallamak söz konusu olmadığına göre, fakihlerimiz veya kendinde fakihlik formasyonu gören alimlerimiz, hangi soruya hangi fetvayı veya cevazı veriyorlarsa onun Şer’i delilini de göstersinler. Eğer delil sağlamsa, ben de onlara uymayı taahhüt ediyorum, bugüne kadar da onların çokça görüşlerine göre amel ettim. Sorularım şunlar:
1) Eline silah almamış, hiçbir masum sivili öldürmemiş, yaralamamış birileri “terörist” ilan edilebilir mi? Ben Devlet’in veya Şer’i delilleri referans almayan kurum, meclis ve hukukçuların kararlarını değil, fakihlerin, müçtehit alimlerin görüşünü merak ediyorum.
2) Devlet yetkililerin veya siyasilerin birilerini “terörist” ilan etmesi, o birilerini “terörist” kılar mı?
3) Şu veya bu suç fiili işlediği iddia edilen birilerinin muhakeme süreci tamamlanmadan, mahkeme kararı olmadan suçlu ilan edilmesi ve suçu sabitmiş gibi cezalandırılması caiz mi?
4) Parti, örgüt, dernek, cemaat, stk, birlik, fırka, tarikat, mezhep, aile, kabile veya başka bir sosyal grubu, tüzel kişilik vasfıyla” suç topluluğu” ilan edip onunla ilişkili herkesi cezalandırmaya kalkışmak “meşru” mudur? Kelimenin iştikakı ve fıkhımızdaki yerleşik anlamı itibariyle “muşru” olan “Şeriat’e muvafık” olduğundan bu uygulama “Şeriat’e uygun” mudur?
5) Fiilllerin failleri insanlar yani gerçek şahıslar olduğuna göre, suç ve günahlar da ferdidir. Peki, suç ferdi olurken, cezanın kolektif verilmesi meşru mudur?
6) Velevki birileri suç işlemiş olsun, fertlere verilmesi gereken cezayı teşmil edip topluluğun tamamını ortadan kaldırmaya (tasfiye) kalkışmak meşru mudur?
7) Cezayı intikamcı uygulamak meşru mudur?
8) Mal mülk müsaderesi yapmak, şahısların mülkiyetlerine el koymak meşru mudur? Meşru ise hangi durumlarda caizdir?
9) Savunma hakkı kutsal ise, gazete ve televizyon kanalları kapatılmış bir grup her Allah’ın günü onlarca gazete ve televizyon tarafından karalanır ve suçlanırken, kendini medyada savunmasından mahrum bırakılması, düşünce ve ifade hürriyetinin kısıtlanması Şer’an caiz midir?
10) Bir muhalifi işinden atmak, onu işsizlikle, açlıkla cezalandırmak, hatta yakınlarını ve soyadı benzerliği olan işçe ve memurları işinden atmak meşru mudur?
Müslüman kimliği önde olan yöneticilerin, kendilerine karşı bir komplo, kumpas veya tuzak kurulduğunu iddia edip asli failleri araştırıp soruşturmaları, varsa bir suç ve suçluların üzerine gitmeleri onların hem hakkı, hem görevidir. Ancak sıraladığım 10 maddede İslam’ın asli hükümlerine aykırı kararlar alıp tatbikatlar yapmasını doğru bulmuyorum. Bu din, vuku bulan olaylara hükümleri uygulanarak yaşanır.
Uzun zamandır siyasilerden ve İslam adını dilinden düşürmeyip İslami hükümleri referans almayan yazar ve aydınlardan ümidimi kesmiş bulunuyorum. Hiç şüphesiz İslam dünyası İslam’la dirilecek ve ayağa kalkacaktır, bunun da yolu meşru siyasettir. Ancak siyasileri ve yöneticileri takva sahibi toplum etkilemeli; toplumu da alimler, müçtehitler aydınlatmalı ve ahlaken beslemelidir. Mevcut durumu hemen ıslah etmek mümkün değilse de, fakihlerimizin bu sorulara verecekleri cevap, hem bugüne hem yarına ışık tutacaktır.