Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, Irak Şam İslam Devleti IŞİD'le mücadelede ABD'nin öncülüğünde kurulan koalisyona destek amaçlı 2 Ekim'de Meclis'e sunulacak olan tezkereye ilişkin olarak 2003 yılındaki 1 Mart Irak tezkeresini hatırlattı. Bulaç, "Hükümet baskı altında ise de, kamuoyu 2 Ekim’de Meclis’e gelecek tezkereye karşı 2003 tepkisini göstermeli" dedi.
"Kimse IŞİD’in yaptıklarını onaylamıyor ama mesele IŞİD’den ibaret değil" diyen Bulaç, "Türkiye 2003’ün Mart ayına geri dönmüş bulunuyor. 1 Mart tezkeresi Türkiye’yi işgalcilerin safında bölgeye dâhil etmeyi hedefliyordu, hükümet pek hevesliydi ama kamuoyunun şiddetli tepkisi sonucu Meclis’ten tezkere geçmedi" ifadelerini kullandı.
Bulaç'ın Zaman'da "IŞİD bahanesiyle bölgenin işgali!" başlığıyla yayımlanan (25 Eylül 2014) yazısı şöyle:
ABD, oluşturduğu koalisyon eşliğinde Irak’tan sonra Suriye’de de IŞİD’e karşı askeri operasyon başlattı.
“Koalisyon” derken iki halkayı düşünmek lazım: Biri, çekirdek ülke ABD -ve elbette nedimesi İngiltere ile her seferinde bir şekilde ilk halkaya giren Fransa, sonra İtalya vd.-; ikincisi Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn ve BAE’den oluşan bölge ülkeleri. İkinci halkayı finansman, lojistik destek, kamu diplomasisi, halkla ilişkiler çerçevesinde yardımcı elemanlar hükmünde; inisiyatif tamamiyle ABD’nin patronaj olduğu Batı’da.
Dikkat çekici husus şu ki, ABD sadece IŞİD’in hâkimiyet kurduğu yerleri (karargâhlar, eğitim kampları, komuta merkezleri, cephanelikler, kontrol noktaları, finans merkezleri, konvoylar) vurmuyor, hedefleri arasına Nusra Cephesi’ni ve Horasan örgütünü de katmış bulunuyor. Tabii yine siviller de öldürülüyor.
Bu olayda en zor durumda olan Türkiye! Tam bu sırada rehinelerin kurtarılmış olması hükümeti operasyon konusunda net tutum almaya mecbur ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarım ağızla “üzerimize düşeni yapacağız” diyor, desteğin “askeri, siyasi veya her şey” olabileceğini eklemeyi ihmal etmiyor. Hükümet sözcüsü de Irak ve Suriye’yi içine alan geniş kapsamlı bir tezkereyi 2 Ekim’de Meclis’e getireceklerini söylüyor. ABD ise müttefiki Türkiye’den pek emin değil. Dışişleri Bakanı John Kerry “Rehineler serbest bırakıldı. Bundan sonra ispat ifadelerle değil, eylemlerle olacak.” derken, Pentagon sözcüsü Tuğamiral John Kirby daha açık konuşuyor: “Sırf coğrafya sebebiyle bile Türkiye, bu çabada ortaktır, ortak olacak ve ortak olmak zorundadır.” Türkiye’den istenen koalisyona aktif olarak katılması.
IŞİD’e karşı düzenlenen operasyonun bölge halkları ve muteber teşkilatlar, akımlar, cemaatler nezdinde meşruiyeti tartışmalı. Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Yusuf el Kardavi, IŞİD’in fikriyatını ve yöntemini reddetmekle beraber ABD’nin koalisyon oluşturup askeri operasyon yapmasına da karşı olduğunu açıkladı. Kardavi’nin görüşleri mutedil Sünni Arap dünyasında fetva değerinde kanaat ve tercihi ifade ediyor. Dahası hem Mısır, hem Suriye Müslüman Kardeşler teşkilatının sözcüleri ABD’nin IŞİD bahanesiyle bölgeye askeri müdahalede bulunmasına karşı olduklarını açıkladılar. İhvan’ın Mısır sözcüleri, İslam topraklarına yapılacak bir müdahalenin “Ortadoğu’yu bir kez daha bölme” girişimi olup yeni bir fitnenin kapısını açmak anlamına geldiğini söylüyor. İhvan’ın Suriye kolu da IŞİD’in “İslam’dan sapmış bir suç örgütü” olduğunu kabul etmekle beraber yapılan müdahalenin “Görünüşte adı terörle mücadele olan ama altında İslam ile savaş” olduğunu belirtiyor. İhvan sözcüsü haklı olarak “ABD, Batı ve ilgili taraflar işe karışmamalı, mutedil ve samimi insanları hedef almamak için terörün tanımını yapmalılar.” diyor ve şunları ekliyor: “Biz Suriye topraklarına uluslararası müdahaleyi kabul etmiyoruz. Suriye halkının tek başına ülkelerini özgürleştirmeye, radikallik ve terörün üstesinden gelmeye gücü var.”
Kritik bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Operasyonun salt IŞİD’e karşı olduğunu düşünmek büyük safdillik. Tuğamiral Kirby, bunun sadece askeri bir harekât olmayıp askeri bileşenleri olan geniş kapsamlı bölgesel, politik ve ekonomik bir yaklaşım olduğunu söylüyor.
ABD ve Batı, kimini korkutarak, kimine ‘şantaj yaparak’, kimine de küçük çıkarlar vaat ederek bölge ülkelerini ve örgütlerini de yanına alıp Afganistan ve Irak’tan sonra Suriye’yi işgale ve bunun üzerinden bölgesel yeni düzenlemelere gidiyor. Türkiye de 2003’ün Mart ayına geri dönmüş bulunuyor. 1 Mart tezkeresi Türkiye’yi işgalcilerin safında bölgeye dâhil etmeyi hedefliyordu, hükümet pek hevesliydi ama kamuoyunun şiddetli tepkisi sonucu Meclis’ten tezkere geçmedi.
Kimse IŞİD’in yaptıklarını onaylamıyor ama mesele IŞİD’den ibaret değil. Hükümet baskı altında ise de, kamuoyu 2 Ekim’de Meclis’e gelecek tezkereye karşı 2003 tepkisini göstermeli. Çözüm askeri işgalle veya dış güçlerin müdahalesiyle düzenleme yapmak değil, bölge ülkelerinin iç dinamiklerinin sağlıklı mecrada harekete geçmesinde yatmaktadır.