Ali Bulaç
Zaman/23 Ağustos 2012, Perşembe
Bize Said Halim Paşa lazım!
Türkiye ve İslam dünyası yeni bir döneme adım atıyor. 18 ve 19. yüzyıllarda üretilip 20. yüzyılda tüketilen felsefe ve sistemler bizi derin bir krizin içine itmiş bulunuyor.
Adına "Arap baharı" denen büyük sosyal patlamalar ve arkasından gün yüzüne çıkan değişim ihtiyacı yeni kavram ve modellerle sorunlarımızı anlayıp çözüm arama ihtiyacını gündeme getiriyor. Din, mezhep, etnik ve sosyal-sınıf çatışmalarını tarafları tatmin edecek biçimde sona erdirmenin yolu liberalizmden veya sosyalizmden geçmiyor. Hangi kavmi veya etnik grubu esas alırsa alsın, milliyetçilikten hiç değil.
İran'ın kendini gözden geçirmesi gerekir, devrimin ilk yıllardaki ideallerine dönüp Türkiye ve Suudi Arabistan'ın hatasına düşmemeli. Mezhep merkezli bölge siyasetinin İran'a da faydası yok. Suudi Arabistan, Amerika'yı arkasına alıp Vehhabi-selefi bir din yorumuyla bölgeyi doğru algılayamaz. İran ve Şii husumeti, onu İsrail ve Batı dünyası ile derin sorunlar yaşayan dünya Müslüman kamuoyunun, ümmetin ma'şeri vicdanının dışına iter. İlahi yasa herkes için işler: "Kim bir zalime yardım ederse, Müslümanları bırakıp haksızın, mütecavizin yanında yer alırsa, Allah onu kendisine musallat eder." Bunun yakın tarihteki en dramatik örneğini Irak'ta ve Saddam Hüseyin'in başına gelenlerde müşahede ettik.
Sahneye yeni giriş yapmakta olan Mısır büyük bir şans. Eğer orada İhvan, herkesi kendi mezhebinde ve dininde özgür bırakıp -Ömer bin Abdulaziz, Alparslan, Selahaddin Eyyubi gibi- İslam'ın büyük şemsiyesini açabilirse -ki bu Sünniliği ideolojileştirmeden ve jeo stratejik bir malzeme kullanmaktan uzakta durmayı gerektirir- bir anda bölge ülkelerini peşine takacaktır.
Türkiye dramatik bir konumda bulunuyor. Bir parçası olduğu ve kendisinin sebebiyet verdiği bölge sorunlarını çözemediği için NATO'yu, BM'yi müdahaleye çağıran, bir anda İran, Irak ve Suriye ile savaş eşiğine gelen bir konuma düştü. 20. yüzyıla geri dönmüş olduk. "Arap baharı" yükselen yıldız olan Türkiye'yi bölgenin dışına çıkarıyor. Arap baharını doğru okuyamadığı, yanlış partnerlerle iş tuttuğu ve dünyaya bir Müslüman gibi bakamadığı için bölgeyi kasıp kavuran etnik ve mezhep çatışmasının tuzağına düştü.
Kendi Kürt sorununu çözemiyor, her geçen gün soruna yeni boyutlar ilave ediyor; dün Kuzey Irak'ı nereye koyacağını bilemiyordu, bugün buna Kuzey Suriye eklendi. İçeride PKK ile boğuşurken paradoksal biçimde Batı'yla olan angajmanları icabı Irak ve Suriye'de otonom-özerk bölgeler, sonra federasyonlara varacak sürece katkı sağlıyor. Bölgedeki etnik ve mezhep çatışmalarında siviller hayatını kaybediyor; benzer şekilde Suriye ve Irak'taki gibi Türkiye'de de bombalar patlıyor, masum insanlar hayatını kaybediyor. Terör, şiddet, kin ve nefret hepimizi kasıp kavuruyor.
2004'te başlayan reformlar durdu. 14 Temmuz 2011 Silvan olaylarından bu yana yanlış Suriye politikasının ceremesini ödüyoruz. G. Antep en dramatik son örnektir. Eğer Suriye ve Irak'ta doğru politikalar takip etseydik, Ergenekon davasını kesintiye uğratmayıp 'Kürt ayağı'nı da ortaya çıkarabilseydik bu derin kaos olmayabilirdi. Mezhep ve etnik çatışma tuzağına düştük.
Mezhepçilikten umut bekleyen herkes sukut-u hayale uğrayacaktır. Hepimiz geçen yüzyılın başlarında Derviş Vahdeti'nin dediğini tekrar etmeliyiz. O "Bugün ırkımızı unutmalıyız" diyordu, bizler de "Bugün ırkımızı ve mezhebimizi unutmamız gerekir" diyebilmeliyiz. Geçen yüzyılda Müslümanlar ırklarını unutmadılar, koca bir imparatorluk ve ümmet parçalanıp darmadağın oldu. Bugün aynı hatayı tekrar edecek olursak, bir kere daha darmadağın olacağız, birbirimizi yiyip bitireceğiz. Sünni ve Şii, Vehhabi ve Sufi; Türk ve Kürt, Arap ve Fars, Alevi ve Nusayri hepimiz Allah'ın birliği inancı tevhidde ve kainat kadar geniş İslam dairesi içinde bir arada ve barış içinde yaşayabilmeliyiz. Bizim dünyamızda Yahudi'ye, Ermeni'ye, Hıristiyan'a ve başka inançtan insanlara da onları üzmeyecek, haklarını ihlal etmeyecek, ikinci sınıf insan ve grup konumuna düşürmeyecek onurlu yer olmalıdır ve vardır.
Derin bir krizden geçerken İslamcılık tartışması akla Said Halim Paşa'yı getiriyor. Bize "Buhranlarımız"ı isabetle ve dirayetle teşhis eden büyük devlet adamı bir Said Halim Paşa lazım. Türkiye içinden çıkarır, hatta AK Parti de!..