Gündem

Ali Bayramoğlu patronunu yazdı: Somali'de elçilik ve hastane inşaatı ile liman işletmesini Albayrak'lar yapıyor

'Bunlar insanı hafifletiyor, yüzünü ağartıyor'

28 Ocak 2015 13:31

Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, gazetesinin sahibi olan Albayrak Grubu’nun Somali’de yaptığı yatırımları bugünkü köşesine taşıdı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Somali gezisine katılan Ali Bayramoğlu, “Seyahatte pek çok işadamı da bulunuyordu. Yeni Şafak Gazetesi’nin sahiplerinden Nuri Albayrak da onlardan birisiydi. Albayraklar Somali’ye uzatılan elle en çok özdeşleşen grup. Nuri Bey, yolda iftiharla Somali’de yapmakta oldukları Türkiye Büyükelçiliği'ni anlatıyordu. 10 bin metrekare kapalı alana sahip 65 bin metrekare arazi üzerine yapılan bu inşaat Türk Büyükelçiliklerinin en büyüğü olacakmış. İngiltere’nin konteynerde büyükelçilik hizmeti verdiği hatırlanacak olursa…” dedi.

Ali Bayramoğlu yazısında, “Mogadişu’da Erdoğan 200 yataklı bir hastaneyi açtı. Albayrakların yaptığı bu hastane binası, 10’a yakın Türk doktoruyla Türkiye’nin Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak hizmet veriyor. 5 yıl sonra hastane tümüyle Somali’ye devredilecek. Somali limanı yine Albayraklar tarafından işletiliyor. Somali’nin bütçesine önemli bir katkıda bulunan gelir ürüyor buradan. 8000 kişiye istihdam sağlıyor” ifadelerine yer verdi.

Bayramoğlu, “Ve bunun gibi diğer örnekler... Sadece devlet yardımı değil, girişimcilerin Afrika politikası etrafında seferber olması... Somali insana kendisini ne kadar ağır hissetiriyorsa, bunlar da insanı o denli hafifletiyor, yüzünü ağartıyor...”  görüşünü dile getirdi.

Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak gazetesinin bugünkü (28 Ocak 2015) nüshasında yayımlanan, “Somali diye bir ülke, Türkiye diye bir devlet....” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Somali diye bir ülke, Türkiye diye bir devlet....’

 

Afrika Boynuzu fakir ülkeler yatağı. Karnı şiş, kemik torbası haline gelmiş, hüzünlü bakışlı çoçuk fotoğraflarının bir kısım kaynağı buralar. Erdoğan’a eşlik ettiğimiz gezide özellikle Somali görüntüleri uzun süre akıldan silinmeyecek türdendi.

Şebab örgütünün yaptığı saldırı sonrası, güvenliği sağlayabilmek için Somali Hükümeti iki günlük tatil ilan etmiş, adeta tüm orduyu sokağa indirmişti. Mogadişu’ya tam bir sıkıyönetim görüntüsü içinde indik. Yer gök asker, askeri araçtı. Cumhurbaşkanları “1 milyon Somalili sokakta Erdoğan’la birlikte yürürdü, ama onu riske atmamak için önlemlerini, buna mecburduk” sözleriyle açıklıyordu durumu.

Sokak tabirini yanlış anlamayın, asfaltlı sadece üç beş caddesi var Mogadişu’nin. Havalanından Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na bizim geçtiğimiz yol topraktan caddeye yeni dönüşmüş. Taşlı, delikli ara sokaklar toprak patika halinde bile değil. İnsanların çoğunluğunun oturduğu yerlere baraka dahi denilemez. Bizdeki fakir göçebe çadırları, oradaki, farklı bez parçalarının üst üst yığılmasıyla, teneke plakalara tıkıştırılmasıyla yapılmış sefil barınakların yanında saray gibi kalıyor. Bu, Güney Afrika’da, diğer Afrika ülkelerinde gördüğümüz dış mahalle görüntüsü değil. Şehir böyle. Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda basın toplantısının yapıldığı salonun duvarları bile yer yer rutubetten dökülmüş halde.

Milli geliri kişi başına yılda 300-400 dolar. Liderlerin ortak basın toplantısı sırasında Erdoğan’ın “buraya bir yıl içinde 10.000 konut yapıp hediye edebiliriz” sözlerinin nasıl alkışlarla karşılandığı görmek gerekirdi. Somali Cumhurbaşkanı'nın tekrar söz alarak bunun kendileri için ne kadar değerli olduğunu söylemesini de...

Ve tüm bunların üstüne, ülke yıllar süren bir iç savaş yaşamış, ikiye bölünmüş durumda. El Şebab örgütü ülkenin çoğunluğunu kontrol ediyor. Devletin bununla mücadele edecek gücü doğal olarak sınırlı.

Somali Müslüman bir ülke, rejimleri öyle, İslam Cumhuriyeti...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın seyahat sırasındaki bir sözü özellikle dikkat çekiciydi. Diyordu ki, “Petrol zengini ülkeler sadece petrol gelirlerinin zekatlarını verse, buralarda ne sefalet kalır, ne fakirlik...”

Nitekim Tayyip Erdoğan’ın Afrika Boynuzu ülkelerini ziyareti sırasında en çok altını çizdiği konuydu bu.  “Adaletsizlik, duyarsızlık ve sömürü”yü dilinden düşürmedi.

İşaret ettiği özellikle bu toprakları yıllarca sömürmüş olan zengin Batı’ydı. “Vermeden alanlar” vurgusu, özellikle Cibuti, Somali gibi Müslüman ülkelerde İslami duyarlılığın altını medeniyetçi bir tonla çizmesi, Afrika’yı sahiplenen, yanında durmaya çalışan bir global lider davranışı sergilemesi, Cibuti’de mecliste, Adis Ababa’da üniversitede bu çerçevede yaptığı konuşmalar dikkat çekiciydi.

Türk dış politikasının bu ayağını görmek, kim ne derse desin, bu ayağın sahiciliğini hissetmek için bu sözler aslında yeterli değil, esas olan tanıklık.

Biz de onu yaptık.

Özellikle Somali'de, ardından Cibuti’de.

Hayat ve siyaset zenginlikten, güçten oluşmuyor, esas mesele bu ikilinin ürettiği fakirlik ve zulüm... 

Türkiye’nin 2003’den 2015’e fakir ülkelere yaptığı yardım miktarını 45 milyon dolardan 4.5 milyar dolara yükseltmiş olması, bir zaman ve bir rakam farkından ibaret değil.

Mogadişu’da Erdoğan 200 yataklı bir hastaneyi açtı. Albayrakların yaptığı bu hastane binası, 10’a yakın Türk doktoruyla Türkiye’nin Sağlık Bakanlığı'na bağlı olarak hizmet veriyor. 5 yıl sonra hastane tümüyle Somali’ye devredilecek. Somali limanı yine Albayraklar tarafından işletiliyor. Somali’nin bütçesine önemli bir katkıda bulunan gelir ürüyor buradan. 8000 kişiye istihdam sağlıyor. tarafından işletiliyor. Somali’nin bütçesine önemli bir katkıda bulunan gelir ürüyor buradan. 8000 kişiye istihdam sağlıyor.

Ve bunun gibi diğer örnekler...

Sadece devlet yardımı değil, girişimcilerin Afrika politikası etrafında seferber olması...

Somali insana kendisini ne kadar ağır hissetiriyorsa, bunlar da insanı o denli hafifletiyor, yüzünü ağartıyor..