Ekonomi

'Ali Babacan gün sayıyor olmanın rahatlığıyla konuşuyor'

Çiğdem Toker: Babacan, Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı giderek artan şiddette hedef tahtasına oturtması ve 'ikbal' niyetlerini açık etmesi nedenleriyle 'tadı' kaçmış bir siyasetçidir

14 Şubat 2015 12:31

Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın faiz kararı dolayısıyla sık sık sert bir dille eleştirdiği Merkez Bankası’na Ali Babacan’ın destek çıkma hamlesini yorumladı. Babacan’ın destek açıklamasının Erdoğan’ın yurt dışında olduğu döneme denk gelmesine dikkat çeken Toker, “AKP grubunda ‘üç dönem’i tamamlamak üzere olan 73 milletvekilinden biri olan, Babacan, artık ‘gün sayıyor olmanın’ rahatlığıyla konuşmaktadır” ifadelerini kullandı.

Ali Babacan’ın görevden ayrılmasının ardından Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın da ‘gönül rahatlığıyla’ görevinde kalamayacağını belirten Toker, Başçı’nın lojmandan taşınma kararını da bu duruma örnek olarak gösterdi.

Çiğdem Toker’in “Babacan Siyaseti Bıraktığında” başlığıyla Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazısı şöyle:

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, seçime giderken kullanışlı bir “kum torbası”na dönüştürülmek istenen Merkez Bankası’na sahip çıktı çıkmasına ama geç kalarak.

Haftalar süren sinir harbi sonrasında gelen açıklamanın, Erdoğan’ın yurtdışında olduğu döneme rastlaması da dikkate değer.

Kapsama alanındaki her fani gibi, Babacan’ın da, Cumhurbaşkanı’nın gazabına uğrama endişesi ile uygun zamanlamayı kollama ihtiyacı arasında gidip gelen tereddüdü; Merkez Bankası’nın itibarı açısından, sadece bu dönem değil, seçime kadar geçecek olan süreyi de rehin alacak görünüyor.

Bununla birlikte, açıklamanın; Latin Amerika seyahati öncesi, “Merkez Bankası eleştirilemez değildir” diyen Erdoğan’ın tehditkâr sözlerini de kavradığı varsayılırsa, Babacan’ın cesur bile davrandığı düşünülebilir.

Gelin şimdi, Babacan’ın TRT’de yaptığı o açıklamadaki cümlelere; cümlelerde saklı “söylenmeyeler” ile birlikte bakmayı deneyelim.

(İlk cümle söylenen, paranteze aldığım ikinci cümle, saklı anlam.)

***

-Kurla ilgili yetki ve sorumluluk Merkez Bankası’ndadır.

(Ne Cumhurbaşkanı’nda, ne Başbakan’da, ne Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci gibi bakanlarda, ne de Yiğit Bulut gibi danışmanlarda. Hiçbirinin kurla ilgili yetki ve sorumluluğu yok.)

-Bunun hükümet açısından günlük bir tartışma konusu olmaması gerekir.

(Ama hükümetin bazı üyeleri sabah akşam Merkez Bankası diyor da başka bir şey demiyor.)

-Kur konusu, bir ülkede günlük siyasi polemik haline gelirse, o ülkede risk primi ve faizler yükselir.

(Siyasilerin kendi başarısızlıklarını örtmek için Merkez Bankası’nı günah keçisi kılması; Türkiye’nin hem risk primini artırır, hem de faizleri.)

-Merkez Bankamızın birinci önceliğine bakıyoruz, fiyat istikrarı, yani enflasyonla mücadele.

(Bazı siyasilerin sıkça vurguladığı gibi büyüme ve istihdam Merkez Bankası’nın önceliği olamaz. Onun için susmalılar.)

-Şahısların kendine ait tahminleri, gönlünden geçenleri olabilir. Her bakanımıza sorsanız, “Senin gönlünden geçen kur nedir?” diye, her birinden ayrı ayrı cevap alabilirsiniz. Normalde hiçbirinin bir şey söylememesi lazım.

(Ama gördüğünüz gibi kur seviyesi konusunda konuşmadan duramıyorlar.)

***

Peki, herhangi bir hükümet içinde bile, bir bakanın diğer kabine üyelerini açıktan suçlaması, sık rastlanan bir durum değilken; itaat kültürünün hâkim olduğu AKP hükümetinde bir bakanın, -tek tek isimlendirmese bile-, Merkez Bankası’na yüklenen “unsur”ları toplu eleştirmesi ne anlama geliyor?

Bu sorunun yanıtı için, önce hafıza tazelemekte yarar var.

2012’nin son günleri... Resmi temaslar için gittiği Hollanda gezisinde izlediğim Babacan, sonraki seçim döneminde (2015) partide yer almayacağını kesin bir dille ifade ediyor: “İşi tadında bırakmak lazım. Siyaset beklediğimden uzun sürdü. Profesyonel bir işe dönüşmemeli” diyerek şu anekdotla da açıyor:

“Ne iş yapıyorsunuz?/ Siyasetçiyim./ Ne zaman-dır?/ 37 yıl. İşte bu olmaz. Siyaset bu kadar uzun sürdüğünde, temsil ettiğiniz kitleyle de bağınız kopuyor.”

Sonuca gelelim... 17-25 Aralık operasyonlarındaki suskunluğu eleştiri konusu olan Babacan, Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı son dönem giderek artan şiddette hedef tahtasına oturtması ve “koronun” kalabalıklaşarak, “ikbal” niyetlerini açık etmesi nedenleriyle, artık “tadı” iyiden iyiye kaçmış bir siyasetçidir.

Dolayısıyla AKP grubunda “üç dönem”i tamamlamak üzere olan 73 milletvekilinden biri olan, Babacan, artık “gün sayıyor olmanın” rahatlığıyla konuşmaktadır. Arkası da gelebilir.

Babacan’ın yer almadığı bir siyaset sahnesinde, yakın arkadaşı Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “gönül rahatlığıyla” kalması beklenmemeli. (Nitekim, bir önceki yazıda “duyum” olarak aktardığım “lojmandan taşınma” kulisini Hürriyet doğrulatarak sürmanşetine taşıdı. “Çocukların okulu” gerekçesi, “koptu kopacak” tansiyonunda seyreden yüksek gerilim havasında ikna edici değil.)

“Kur-faiz” tartışması sürecek. Hazirana kadar “gün sayan” Babacan, daha farklı konuşmalar yapmak durumunda da kalabilir. Sebebi basit: Babacan’ın muhatap aldığı “unsur”ların, uyarılara kulak vereceğini, bundan böyle daha özenli olacaklarını beklemek büyük yanılgı olur; ondan.

İlgili Haberler